Ahmed b. Hanbel ve Müsned’i
Ahmed İbn Hanbel
Hayatı. 164 (780) yılı Rebîülevvelinde (veya Rebîülâhir) Bağdat’ta doğdu. Ailesi Merv’den Bağdat’a göç ederken annesi ona hamile olduğu için Merv’de doğduğunu söyleyenler de vardır. Oğlu Sâlih’in rivayet ettiği şecereye göre soyu Hz. Peygamber’in dedelerinden Nizâr’la birleşerek Hz. İsmâil’e kadar uzanır. Dedesi Hanbel b. Hilâl Emevîler devrinde Serahs valiliği yapmış, Abbâsîler’in idareyi ele geçirmesinde önemli görevler üstlenmiş, babası da Abbâsî ordusunda görev almıştı.
Ahmed b. Hanbel, babası otuz yaşlarında öldüğünden, Şeybânoğulları’ndan olan annesi Safiyye bint Meymûne’nin himayesinde büyüdü. Kur’ân-ı Kerîm’i ezberledikten ve Bağdatlı âlimlerden bir müddet gramer ve fıkıh okuduktan sonra hadis öğrenmeye başladı (795). İlk hocalarından biri, kendisinden pek çok hadis yazdığı tanınmış muhaddis Hüşeym b. Beşîr olup diğer hocaları arasında;
Süfyân b. Uyeyne,
Yahyâ b. Saîd el-Kattân,
Abdurrahman b. Mehdî,
Vekî‘ b. Cerrâh,
İmam Şâfiî ve
Abdürrezzâk b. Hemmâm
gibi âlimler bulunmaktadır. En çok hadis yazdığı hocası Vekî‘ b. Cerrâh’tır. İmam Şâfiî’den ise fıkıh ve usûl-i fıkıh öğrenmiştir. el-Müsned’deki rivayetlerine göre hocalarının sayısı 280 kadardır. Birini doğrudan, öbürünü başka bir râvi vasıtasıyla ondan iki hadis rivayet eden Buhârî’nin yanı sıra diğer tanınmış talebeleri arasında;
Müslim,
Ebû Dâvûd,
Tirmizî,
Nesâî,
Yahyâ b. Maîn
Ali b. Medînî,
Ebû Zür‘a er-Râzî,
Ebû Hâtim er-Râzî,
iki oğlu Sâlih ve Abdullah
bulunmaktadır. Hocaları İmam Şâfiî, Abdürrezzâk ve Abdurrahman b. Mehdî de kendisinden hadis dinlemişlerdir. Yalnız İmâm Şafiî onun adını açıkça söylemek yerine, “güvenilir kimse bana rivayet etti (haddesenî es-sika)” demeyi tercih etmiştir. Ahmed b. Hanbel Bağdatlı muhaddislerden faydalandıktan sonra hadis tahsilini tamamlamak üzere önce Kûfe’ye (799), ardından dört defa Basra’ya (802-816 yılları arasında), ayrıca Mekke, Medine, Dımaşk, Halep ve Cezîre’ye seyahatler yaptı.
Bunların en uzunu ve en yorucusu, Abdürrezzâk b. Hemmâm’dan istifade etmek üzere ve yeterli parası olmadığı için kervancıların yanında deve bakıcılığı yapmak suretiyle 198 (813-14) yılında gerçekleştirdiği Yemen yolculuğudur. Fakat elli dirhemi bulunmadığı için Cerîr b. Abdülhamîd’den hadis okumak üzere diğer talebe arkadaşlarıyla birlikte Rey’e gidemedi. İkisi (veya üçü) yaya olmak üzere beş defa hacca gitti. Bu seyahatlerinde önemli hedeflerinden biri de Hicaz’daki muhaddislerle görüşüp onlardan faydalanmaktı. Hadis sahasındaki derin bilgisi ve güçlü hafızası ilim muhitlerinde duyulduğu için onu gıyaben tanıyan muhaddisler, yanlarına gittiği zaman istediği hadisleri memnuniyetle kendisine rivayet ederlerdi.
Kırk yaşına kadar devam eden talebelik hayatından sonra hadis okutmaya başladı. Çok zaman 5000 kadar hadis talebesi onu dinlemek üzere çevresinde toplanır, bunlardan 500 kadarı hadis yazarken diğerleri onun tavırlarından, ahlâk ve edebinden faydalanmaya çalışırlardı.
Mihne Olayları
Abbâsî Halifesi Me’mûn (813-833), Mu‘tezile mezhebi ileri gelenlerinin tesiriyle, devrin tanınmış âlimlerini Kur’an’ın mahlûk olduğu görüşünü kabul etmeye çağırıncaya kadar Ahmed b. Hanbel hadis okutmaya devam etti. İmam bu görüşü benimsemediğini açıkça belirtince hapse atıldı. O sıralarda Tarsus’ta bulunan Me’mûn onunla görüşmek isteyince, bu konuda kendisi gibi düşünen Muhammed b. Nûh ile birlikte zincire vurularak yola çıkarıldılar. Ancak Rakka’ya vardıklarında halifenin ölüm haberi geldi. Bu sebeple tekrar Bağdat’a gönderildiler. Fakat Muhammed b. Nûh, Ahmed b. Hanbel’den genç olmasına rağmen sıkıntılara daha fazla dayanamadı ve yolda öldü. Ahmed b. Hanbel Bağdat’a getirilerek hapsedildi.
Yeni halife Mu‘tasım (833-842) İbn Hanbel’in hapiste tutulmasını istedi. Şiddetli kamçı darbeleri altında inlediği halde orucunu dahi bozmadığını görünce, uygun bir ifade kullandığı takdirde serbest bırakılacağını söyledi. İbn Hanbel buna da yanaşmadı. İşkencenin hiçbir tesiri olmadığını gören halife onu serbest bırakmayı düşündü. Ancak etrafındakiler onu bu düşünceden vazgeçirdiler.
Ahmed b. Hanbel iki yıl dört ay süren bu hapis ve işkence hayatından sonra serbest bırakıldı. Mu‘tasım’ın ölümünden sonra halife olan oğlu Vâsik döneminde (842-847) halkla görüşmesi ve hatta halifenin bulunduğu yerde ikamet etmesi yasaklandı. Vâsik’ın ölümüne kadar evinde göz hapsinde tutuldu. Cuma namazlarına bile gidemedi. Beş yıl boyunca oğulları dışında kimseye hadis rivayet edemedi.
Mütevekkil devrinde (847-861) halku’l-Kur’ân meselesi sona erdi. Son günlerinde iyice halsiz düştüğü için halife özel doktorunu göndererek onu tedavi ettirmek istedi. Ancak doktor onun bedenen rahatsız olmadığını, az yemek, çok oruç tutmak ve ibadet etmek sebebiyle halsiz düştüğünü söyledi. Vefat edeceğini hissedince yanında bulundurduğu Hz. Peygamber’in üç tel saçından ikisini gözlerinin, birini de dilinin üstüne koymalarını vasiyet etti. İşkenceye tâbi tutulduğu günlerde yaptığı gibi kelime-i şehâdet getirerek oğullarının ve yakınlarının buna şahit olmalarını istedi.
Vefatı
Ahmed b. Hanbel 12 Rebîülevvel 241 Cuma günü (31 Temmuz 855) Bağdat’ta vefat etti. Halifenin muhtelif kimselere yaptırdığı tahminlere göre, cenazesinde altmış bini kadın olmak üzere 800 bin (veya bir milyon) kişi bulundu.
Hayatında iki evlilik yaptı. İlk evliliğinden oğlu Sâlih doğdu. İsfahan kadısı olan Sâlih’in annesi vefat ettikten sonra ikinci defa evlendi. Bu hanımından da el-Müsned’i rivayet edecek olan oğlu Abdullah dünyaya geldi. İkinci karısının ölümünden sonra bir câriye aldı. Ondan da üç oğlu ile bir kızı oldu.
Şahsiyeti
Babasından kalan dokuma tezgâhının kirasından aldığı para geçimine yetmediği için bazen ücretle kitap istinsah eder, bazen uçkur (kemer) dokur, bazen da karısının eğirip dokuduğu kumaşı satardı. Ekinler biçildikten sonra tarlada kalan döküntüleri -diğer ihtiyaç sahipleriyle birlikte- topladığı olurdu. Yakınlarının söylediğine göre, evinde yiyip içecek birşey bulunmadığı zaman üzülecek yerde sevinir, ekmek kırıntılarını ıslatarak üzerine tuz döküp yerdi.
Kendisinden hadis okumak üzere Yemen’e kadar kervancıların yanında deve bakıcılığı yaparak gittiği hocası Abdürrezzâk b. Hemmâm ona bir miktar yardım teklif edince, “Eğer birinden yardım almayı kabul etseydim senden alırdım” diyerek kabul etmemişti.
Kendisini seven bazı tâcirlerin ve ona saygı duyanların ısrarla vermek istediği binlerce dirhem almamış, reddettiği büyük imkânları başkalarının geri çevirmediğini söyleyen oğlu Salih’e Tâhâ sûresinin 131. âyetini okuyarak (وَرِزْقُ رَبِّكَ خَيْرٌ وَأَبْقَى) Allah’ın vereceği rızkın daha hayırlı ve daha kalıcı olacağını ifade etmişti.
Oğlu Abdullah, mihne* olayından önce onun günde 300 rekât namaz kıldığını, daha sonra vücudunun zayıflaması sebebiyle ancak bunun yarısı kadar kılabildiğini söyler. Her gün Kur’ân-ı Kerîm’in yedide birini okumayı âdet edinmişti. Cihad sevabına nâil olmak için Tarsus’ta bir müddet sınır bekçiliği yapmış ve savaşa da katılmıştı.
Resûl-i Ekrem’in bir tel saçını zaman zaman öpüp gözlerinin üzerine koyması ve suya batırıp bu suyu şifa niyetiyle içmesi, onun minber ve hücresine hayır ve bereket umarak el sürmekte bir beis görmemesi gibi oğlu Abdullah’tan nakledilen halleri, Ahmed b. Hanbel’in Hz. Peygamber’e duyduğu sevgi ve hasretin birer ifadesidir (Zehebî, XI, 212). Zehebî bu bilgileri verdikten sonra, Ahmed b. Hanbel’in böyle davranışlara taraftar olmadığını ileri sürenlerin ona iftira ettiklerini söyler.
Onun Hakkında Söylenenler
Yahyâ b. Saîd el-Kattân onun bir derya olduğunu, talebeleri arasında bir benzerini görmediğini söylemiş ve bütün kitaplarını (veya hadislerini) istifadesine sunmuştur.
İmam Şâfiî, Bağdat’ta Ahmed b. Hanbel’den daha faziletli, müttaki, âlim ve fakih bir kimse görmediğini söylemiş, diğer hocası Abdürrezzâk b. Hemmâm da aynı kanaati paylaşmıştır.
Ali b. Medînî ise, “Allah bu dini ridde günü Ebû Bekir ile, mihne günü de Ahmed b. Hanbel ile yüceltmiştir” demek suretiyle, o çetin imtihanda yapılan işkencelere onun kendisinden daha fazla dayandığını itiraf etmiştir.
Mihne olayında İbn Hanbel’in peygamber sabrı gösterdiğine işaret eden devrin tanınmış sûfîsi Bişr el-Hâfî, kendisinin aynı sabrı gösteremeyeceğini belirttikten sonra onun atıldığı ateşten has altın olarak çıktığını söylemiştir.
Talebelerinden Ebû Dâvûd, onun ilim meclislerinde uhrevî âlemin zevki bulunduğunu anlatmış, Ebû Hâtim er-Râzî de, Ehl-i sünnet ile ehl-i bid‘at taraftarlarını birbirinden ayırmanın en sağlam ölçüsü onu sevmektir, demiştir.
Hakkında Yazılanlar
Ahmed b. Hanbel’in hal tercümesine dair yazılan eserler şunlardır.
Sîretü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel. Oğlu Salih tarafından İbn Hanbel’in hal tercümesine ait bir risâledir.
Mihnetü İbn Hanbel adlı iki risâle. Oğlu Sâlih ile Ahmed b. Hanbel’in talebesi ve amcazadesi İshak b.
Hanbel’in kaleme aldığı risalelerdir.
Ahmad b. Hanbal and the Mihna. W. M. Patton tarafından kalem alınmıştır.
Ahmed b. Hanbel ve’l-mihne. Ali Abdülhakk’a ait bir eserdir.
İbn Hanbel, hayâtühû ve asruhû, ârâühû ve fıkhuhû. Muhammed Ebû Zehre’nin İbn Hanbel ile ilgili bir monografi eserdir. Osman Keskioğlu tarafından tercüme edilmiştir.
el-İmâm Ahmed b. Hanbel. Mustafa eş-Şek‘nın İmam hakkında hazırladığı bir monografidir.
Eserleri
Ahmed b. Hanbel, en önemli eseri olan el-Müsned dışında kendisine nisbet edilen kitapların hiçbirini bizzat kaleme almamış, hatta kendi söz ve fetvalarının yazılmasına izin vermemiştir. Bundan dolayı eserleri, başta oğlu Abdullah olmak üzere diğer talebeleri tarafından ve ölümünden sonra kaleme alınmıştır. Günümüze ulaşan ve hemen hepsi hadise dair olan eserleri şunlardır:
1. el-Müsned.
2. Kitâbü’s-Sünne.
3. Kitâbü’z-Zühd.
4. Kitâbü’l-Vera.
5. Kitâbü’l-İlel ve marifeti’r-ricâl.
6. Kitâbü Fezâili’s-sahâbe.
7. el-Mesâil.
8. Kitâbü’s-Salât.
9. Kitâbü’l-Eşribe.
10. er-Red ale’z-zenâdıka ve’l-Cehmiyye.
11. el-Akıde.
12. Kitâbü Fezâili Alî.
13. Kitâbü’l-Vukuf ve’l-vesâyâ.
14. Bâbü ahkâmi’n-nisâ.
15. Kitâbü’t-Tereccül.
16. Kitâbü Ehli’l-milel ve’r-ridde ve’z-zenâdıka ve târiki’s-salât ve’l-ferâiz ve nahvi zâlik.
17. Cevâbü’l-İmâm Ahmed b. Hanbel an suâl fî halki’l-Kurân.
18. Kitâbü’l-İrcâ.
19. Kitâbü’l-Îmân.
Ahmed b. Hanbel’in günümüze kadar gelip gelmediği bilinmeyen et-Tefsîr ve Kitâbü’l-Ferâiz adlarında iki eseri daha vardır. et-Tefsîr’in el-Müsned’den birkaç misli daha hacimli olduğu ve 120 bin hadis ihtiva ettiği söylenmektedir.
Hadis İlmindeki Yeri
Ahmed b. Hanbel’in hayatını dolduran yegâne meşgale hadis olmuştur. Hayatını hadise göre tanzim etmiş, yazdığı her hadis ile mutlaka amel ettiğini söylemiş, kendisinden istenen fetvaları da hadise dayanarak vermiştir.
Muhaddis ve zâhid Abdülvehhâb b. Abdülhakem el-Verrâk ona altmış bin fetva sorulduğunu, hepsini de “haddesenâ” ve “ahberenâ” diyerek hadislerle cevaplandırdığını söylemiştir.
Ebû Zür‘a er-Râzî’nin birlikte yaptıkları müzakerelerde tesbit ettiğine göre Ahmed b. Hanbel -mükerrerleriyle birlikte- 700 bin (veya bir milyon) rivayeti ezbere bilmekteydi. Oğlu Abdullah da onun bir milyon rivayet derlediğini ve yazdığı her rivayeti ezberlemeyi prensip edindiğini söylemektedir.
Ahmed b. Hanbel’e göre, fakih sayılabilmek için iyi bir muhaddis olmak, en az dört yüz bin rivayeti ezbere bilmek ve sıhhatinden emin olunmayan rivayetlerle fetva vermekten kaçınmak gerekir.
Ona göre, “Fetva verme hususunda pek cüretkâr davrananlarınız, ateşe atılmakta en cüretkâr olanlarınızdır” meâlindeki hadis, duymadığı rivayetlerle fetva verenleri işaret etmektedir.
İmam Şâfiî, Iraklılar’la yaptığı bir münakaşada ele aldıkları konuya dair hiçbir hadis hatırlayamadığını söyleyince, ona aynı konuda üç hadis okuyan talebesi İbn Hanbel’e sahih hadisleri kendisinden daha iyi bildiğini itiraf etmiş ve kendi kanaat ve fetvalarının aksine sahih bir hadise rastlarsa haber vermesini istemiştir.
Ebû Zür‘a ile hadis müzakere ettiği sırada, nâfile ibadete pek düşkün olduğu halde, farzların dışında hiçbir namaz kılmaması, hadis ile uğraşmayı daha büyük ibadet saydığını göstermektedir. Yatsı namazını mescidde kıldıktan sonra, derin ilmine ve geniş hadis bilgisine hayran olduğu hocası Vekî‘ b. Cerrâh ile birlikte onun evine kadar yürüyerek bazı hadisleri müzakere ederlerdi. Bir gece bu müzakere kapının önünde sabah namazına kadar devam etmiş, her ikisi de vaktin nasıl geçtiğini farketmemişlerdi. Çünkü bu sırada Ahmed b. Hanbel Vekî’in bir hocasından onun duymadığı rivayetleri nakletmişti.
MÜSNED
Hadislerin adlarına göre tasnif edildiği kitap türü.
Hadis edebiyatında müsned, “her bir sahâbînin ya da sonraki bir şahsın rivayet ettiği hadisleri sıhhat derecesine veya konularına bakılmaksızın onların adı altında bir araya getiren kitap” anlamında “ale’r-ricâl” tasnif sisteminin bir türüdür.
Müsnedler pek çok hadisi çeşitli tariklerden gelen çok sayıda rivayetiyle ihtiva etmesinden dolayı, özellikle hadislerden hüküm çıkarma çalışmaları sırasında mütâbi‘ ve şâhid olarak başvuracak ve hadis Hakkında derinlemesine araştırma yapacak kişiler için en önemli kaynaklardır.
Müsnedlerin en hacimlisi kabul edilen, Bakî b. Mahled’in 1300’den fazla sahâbînin rivayetini bir araya getiren Müsned’inde her sahâbînin hadisleri fıkıh bablarına göre sıralandığı için eser el-Musannef diye de anılmıştır.
Müsned Türü Eserler
Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’i
Ebû Dâvûd et-Tayâlisî’nin Müsned’i
Ali b. Ca‘d’ın müsned’i
Ebû Hayseme Züheyr b. Harb’ın müsned’i
Ebû Bekir İbn Ebû Şeybe’in müsned’i
İbn Râhûye’nin müsned’i
Ebü’l-Hasan İbn Ebû Şeybe’in müsned’i
Muhammed b. Eslem, Ahmed b. Menî‘’in müsned’i
Bezzâr’ın müsned’i
Hasan b. Süfyân’ın müsned’i
MÜSNED-Ü AHMED İBN HANBEL
Müsned türü hadis kitaplarının Ahmed b. Hanbel tarafından tasnif edilen ve günümüze kadar gelen en geniş örneği.
Ahmed b. Hanbel’in 200-228 yıllarında 700.000 hadis arasından seçerek meydana getirdiği eser 904 kadar sahâbînin rivayetlerini ihtiva etmektedir. Bakî b. Mahled’in zamanımıza ulaşıp ulaşmadığı bilinmeyen el-Müsned’inin daha hacimli olduğu belirtiliyorsa da Ahmed b. Hanbel’in eseri müsned türünün elde mevcut en geniş örneğidir. Eser, günümüze İbn Hanbel’in oğlu Abdullah b. Ahmed ve onun talebesi Ebû Bekir Ahmed b. Ca‘fer el-Katîî’nin rivayetiyle gelmiştir.
el-Müsned denince akla ilk gelen eser Ahmed b. Hanbel’in bu çalışmasıdır. Zira el-Müsned’de Abdullah b. Ahmed’in babasından okumadığı halde ondan “vicâde” yoluyla elde ederek esere ilâve ettiği, ayrıca Katîî’nin eklediği rivayetler bulunmaktadır. Sıhhati tartışmalı olan bu hadislerin 10.000 kadar olduğu, el-Müsned’de sahâbe sözleriyle birlikte 40.000’e yakın rivayet bulunduğu eski kaynaklarda söylenmekteyse de hadisleri numaralanarak yapılan baskılarından el-Müsned’de 27.647 (Şuayb el-Arnaût neşri; Hamza Ahmed ez-Zeyn neşrine göre 27.519, Abdullah Muhammed ed-Dervîş neşrine göre 27.718, Beytü’l-efkâri’d-düveliyye’nin tek ciltlik neşrine göre 28.199) hadisin yer aldığı görülmektedir.
Kitapta İslâm’a giriş tarihleri esas alınmak üzere önce aşere-i mübeşşerenin, ardından Ehl-i beyt, Hâşimoğulları, Mekkeli, Medineli, Kûfeli, Basralı, Suriyeli sahâbîlerin, eserin sonunda da ümmehâtü’l-mü’minîn ile diğer kadın sahâbîlerin rivayetleri ayrı bölümler halinde sıralanmıştır.
Müellif, eserinde pek çok sahih hadis bulunduğuna dikkat çekmek için onu Resûlullah’ın sünnetinde ihtilâf edildiği zaman başvurulmak üzere kaleme aldığını, onda bulunmayan rivayetlerin delil olmayacağını söylemiştir. Ancak Sahîhayn ile bazı Sünen’lerde olup el-Müsned’de yer almayan, el-Müsned’de olup da diğerlerinde bulunmayan sahih rivayetler de mevcuttur.
Müsned’de Uydurma Hadis Var mı?
İbnü’l-Cevzî’nin el-Müsned’de on beş mevzû hadis bulunduğuna dair iddiasının doğru olmadığını göstermek, Zeynüddin el-Irâkî’nin el-Müsned’deki dokuz hadisin mevzû olduğuna dair kaleme aldığı el-Kelâm ‘ale’l-ehâdîsi’lletî tüküllime fîhâ bi’l-vaz‘ ve hiye fî Müsnedi’l-İmâm Ahmed adlı kitabındaki bazı hadisleri savunmak için İbn Hacer el-Askalânî el-Kavlü’l-müsedded fi’z-zebbi ‘an Müsnedi
Ahmed adlı eserini yazmıştır.
Zehebî, el-Müsned’de delil olarak kullanılamayacak kadar zayıf rivayetlerin pek az, mevzû olduğu intibaını uyandıranların ise çok nâdir bulunduğunu söyler. Bir hadisi hocalarından duyduğu lafızlarla rivayet etmeye özen gösteren İbn Hanbel’in hayatı boyunca eserini tekrar gözden geçirdiği dikkate alınarak el-Müsned’deki sıhhati tartışılan rivayetlerin oğlu Abdullah ile Katîî’nin ilâvelerinden kaynaklandığı belirtilmiş olup bazı muhaddislerin mevzû dediği az sayıdaki çok zayıf rivayetin bu müdahaleden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Abdullah’ın, babasının yarım bıraktığı işi tamamlamak için sayfalar halinde derlenen el-Müsned’i sıraya koyarken ve babası dışındaki hocalarından duyduğu bazı hadislerle babasından duymadığı halde ona okuduğu bazı rivayetleri esere ilâve ederken bazı hatalar yapmış olması mümkündür. “Zevâidü Abdillâh” diye anılan bu ilâveler eserde “haddesenâ Abdullah” şeklinde geçmektedir.
Müsned’in Ravileri ve Baskıları
İbn Hanbel, iki yıl dört ay süren ağır hapis ve işkence döneminden sonra evinde beş yıl göz hapsinde tutulduğu, vefatından önceki on üç yıl boyunca iki oğlu Abdullah ile Sâlih ve yeğeni Hanbel b. İshak dışında kimseye hadis rivayet edemediği için el-Müsned’in tamamı sadece bu üç râvi tarafından rivayet edilmiştir.
Ahmed Muhammed Şâkir, eseri yer yer şerhederek vefatından önce üçte birini on altı cilt halinde yayımlamış (Kahire 1369-1378/1949-1958), her cildin sonunda o ciltteki hadislerin konularına göre fihristlerini vermiştir. Hamza Ahmed ez-Zeyn yarım kalan bu çalışmayı tamamlamak istemiş, hadisleri şerhetmeden senedlerinin sahih, hasen veya zayıf olduğunu göstermiş, alfabetik ve konularına göre iki fihrist cildiyle birlikte eseri yirmi cilt halinde neşretmiştir.
Abdullah Muhammed ed-Dervîş de merfû hadisleri harekeleyip eseri on cilt olarak yayımlamıştır.
Şuayb el-Arnaût, bazı araştırmacılarla beraber eseri beş cildi hadis ve râvi fihristi olmak üzere elli cilt halinde neşretmiştir. Beytü’l-efkâri’d-düveliyye’de hadisler numaralanmak suretiyle el-Müsned tek cilt halinde basılmıştır.
(1842)