Bid’at Kavramının Anlaşılması

Suffa Meclisleri Muallimlerinin bu dönemki üçüncü toplantısı yapıldı. Hocamız, bu programda: “Bid’at Kavramının Anlaşılması” konusunda, muallimlerimize bir ders yaptı.

Dersimizin önemli cümlelerini sizlerle paylaşıyoruz:

Halimizin ilmini öğrenmek için Suffa Meclisleri’ndeki yolculuğumuz devam ediyor.

Anın vacibi diye bir ifade kullanılır; ne demek anın vacibi? Yani o an için en önemli iş, amel, öncelikli mesele…

Bir Müslüman’da kulluk vazifesini yerine getirebilmesi için asgari bir bilgiye ihtiyaç duyar; işte bu asgari bilginin adıdır, ilmihal…

Bidat’ı konuştuğumuz bir yerde, kesinlikle Sünneti de konuşmuş oluyoruz.

Bid’at Sünnet’in zıddıdır.
Bid’at kavramı ne yazık ki, çok doğru anlayamadığımız bir kavramdır.

Bu kavramı Efendimiz’in (sas) beyanları çerçevesinde anlamamız gerekirken ve bir bütüncül okumayla ele almamız gerekirken, ne yazık ki birçok kavrama yaptığımızı Bid’at kavramına da yapmış, onu da bir anlam kaymasına, daraltmasına veya genişletmesine uğratmışız.

Gerek Kur’an ayetlerinde, gerek Hadislerin anlaşılmasında, özellikle bu iki temel kaynağımızdan hüküm çıkarma çabalarında, yapılan en büyük yanlışlık, bütünlük meselesinin göz ardı edilmesi ve Efendimiz’in, Sahabe’nin ve Müçtehid ülemanın içtihatlarını dikkate almadan konuşmaktır.

Efendimiz’in (sas) Kur’an tefsiri

1- “Efendimiz (sas) Kur’an’ı Kur’an ile tefsir ederdi”
2- “Efendimiz (sas) Kur’an’ın bazı kapalı hükümlerini daha da açardı.”
3- “Efendimiz (sas) vaaz edilen hükümleri te’kid eder, iyice sağlamlaştırırdı”
4- “Efendimiz (sas) umumi hükümleri tahsis ederdi/genel hükümleri özelleştirirdi.”
5- “Efendimiz (sas) mutlak lafızları takyid ederdi/ kayıt altına alırdı. ”
6- “Efendimiz (sas) müşkili (anlaşılması zor olan şeyleri) tavzih ederdi/ açıklardı.”
7- “Efendimiz (sas) mübhemi (kapalı olanı) beyan eder, açıklardı”
8- “Efendimiz (sas) teoriyi pratiğe çevirerek, amelî olarak açıklama yapardı”
9- “Efendimiz (sas) bir takım luğavi izahlarda bulunarak açıklamalar yapardı”
10- “Efendimiz (sas) bir takım vasıfları belirterek açıklamalarda bulunurdu”
11- “Efendimiz (sas) bazı ayetleri muhataplara meseller getirerek açıklardı”

“Efendimiz (sas) umumi hükümleri tahsis ederdi/genel hükümleri özelleştirirdi.” konusuna iki örnek:
Enfal: 41’de:

“Eğer Allah’a ve hak ile bâtılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indirdiğimize inanmışsanız, bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri Allah’a, Resulü’ne, onun akrabalarına, yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.”

Bu ayette geçen akrabaları, Efendimiz (sas) Benî Haşim ve Beni Abdülmuttalib olarak tahsis etmiştir….

Nisa 86’da..

“Bir selam ile selamlandığınız zaman siz de ondan daha güzeli ile selamlayın; yahut aynı ile karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını arayandır.”
Selam veren kafir, ehli kitap veya müşrik olursa, ‘Ve aleyküm’ diyerek almaya izin vererek, hükmü takyid etmiştir….
Bid’at: Asr-ı Saâdet’ten sonra ortaya çıkan, şer‘î bir delile dayanmayan inanç, ibadet, fikir ve davranışlar hakkında kullanılan bir terimdir.
Arapça’da “icat etmek, örneği olmaksızın yapıp ortaya koymak, inşa etmek” anlamlarına gelen “bed‘a” kökünden türeyen bid‘at, “daha önce benzeri bulunmayıp sonradan ortaya çıkan (muhdes) şey” anlamına gelir.

“İşlerin en kötüsü sonradan ihdas edilenlerdir.” (Müslim, Cum’a, 43)
“Sonradan ihdas edilen her şey bid’attır.” (İbn Mâce, Mukaddime, 7)
“Her bid’at dalalettir ve her delalet ateştedir.” (Müslim, Cum’a, 43)

Cabir b. Abdullah naklediyor:

“Kim İslam’da güzel bir çığır açarsa ve bu güzel çığır kendisinden sonra tatbik edilip sürdürülürse kendi sevaplarından hiç bir şey eksilmeden onu sürderenlerin sevaplarının benzeri kendisine yazılır. Ve her kim de İslam’da içinde kötü bir adet çıkarır ve bu kötü adet kendisinden sonra sürdürülürse kendi günahlarından hiçbir şey eksilmeden onu sürdürenlerin günahlarının benzeri de o kimseye yazılır. ‘’

Hz. Peygamber’den sonra ortaya çıkan her yenilik bid’at midir?
Bid’atı Hasene ve Bid’atı Seyyie/Güzel Bidat, Kötü Bidat ayrımı doğru mu?
Temel bir kaide: Aslı Sünnette olan bir amelin şeklinin değişmesi onu bid’ate çevirmez.

Mesela, Minare, tesbih, sala vb….

Hz. Ömer (r.a), Mescid-i Nebevi’de teravih namazını cemaatle kılanları görünce, “Bu ne güzel bir bid’attır” diyerek teşvik etmiştir. (Buhârî, Teravih, 1)

İmam Şâtıbî’ye ve İmam Rabbani’ye göre bid’atı ‘hasene’ ve ‘seyyie’ olarak iki ayırmak doğru değildir.

İz İbn Abdisselâm ise daha farklı bir şekilde meseleyi ele alır ve bid’atin, vacip, haram, mendup, mekruh ve mübah gibi kısımlara ayrıldığını belirtir ve şu izahı yapar: “Bir bid’atin bu sınıflardan hangisine girdiğinin tesbiti, şer’î kaidelere arz edilmek suretiyle yapılır. Dolayısıyla bid’at, şer’î vacip kaidelerine giriyorsa vacip, tahrim kaidelerine giriyorsa haram, mendup kaidelerine giriyorsa mendup, mekruh kaidelerine giriyorsa mekruh ve mübah kaidelerine giriyorsa mübahtır.”

Vacip Bid’atler:

Kur’an’ı Kerim’in Cem Edilmesi
Mushaf haline getirilmesi
Nahiv ilminin oluşturulması
Kur’an’ı Kerim harekelenmesi
Mescidin Genişletilmesi
Haram Bid’atler:
Kader tartışmaları
Kaderiye, Cebriye, Mürcie, Mücessime mezheplerinin fikirleri
Kabirlere çaput bağlanması
Ezanın Türkçe okutulması
Mendup Bid’atler:
Teravih namazını tek imamın arkasında kılmak
Tesbih kullanmak
Minare
Sala
Mekruh Bid’atler:
Mescitleri aşırı süslemek
Mübah Bid’atler:
Namazdan sonra musafaha yapmak

İmam Rabbani’nin bir sözü:

“En bahtiyar odur ki, İslâm’ın ve Müslümanların garip düştüğü bir zamanda terk ve ihmal edilmiş sünnetlerden birisini ihya edip yaygın olan bid’atlerden birisini yok edip kaldıran insandır. Şimdi öyle bir zaman ki, Resûl-i Ekrem Sallallahu Aleyhi Vesellem gönderileli bin seneyi geçmiştir, kıyamet alametleri de teker teker çıkmaya başlamıştır. Resûlullah’ın (a.s.m.) Saadet Asrından uzaklaştıkça sünnetler perdelenmiş, bid’atler yalan illetinin yaygınlaşmasıyla çoğalmıştır. Şimdi öyle bir mücahide ihtiyaç vardır ki, sünnetleri ihya etsin, bid’atleri kaldırsın. Çünkü bid’atlerin revaç bulması dinin tahribine sebep olur.” (Mektubat, 1:34-35)

(1189)