Hadis Uydurma Girişimleri (a)
Hadis Uydurma Girişimleri
Yıkıp şeriatı bambaşka bir bina kurduk
Nebi’ye atf ile binlerce herze uydurduk
O hali buldu ki cür’et: Yecuzu fit-terğib
Karar-ı erzeli fetva kesildi!.. Hem ne garib
Hadisi va’z ederken sevab uman bile var
Sevabı var imiş, bir zaman gelir, anlar!
Cihanı titretiyorken niday-ı “men kezebe…”
İşitmiyor mu nedir, bakın şu bî edebe
Lisan-ı pak-ı Nebi’den yalanlar uyduruyor
Sıkılmadan da “sevap işledim” deyip duruyor
Mehmed Akif ERSOY
Fatih Kürsüsünden
Giriş
İslam dinin Müslümanları en fazla uzak tutmaya çalıştığı alışkanlıkların biri yalancılıktır. Hz. Peygamber’in kendi ifadesiyle, “bir Müslüman asla yalan söylemez!” uyarısı da bu konuda açıklayıcı bir hüküm ortaya koymaktadır. Ufak tefek demeden, üç-beş kuruş elde etmek üzere malını pazarlarken söylenen yalan kazancın bereketini alıp götürür. Günümüzde yalanın rengi de değişmiş, yalanları pembe, sevimli bir hale sokmaya çalışmışız.
Tarihte yalandan uzak durulması tavsiye ve teşvik edildiği kadar, yalana olan ilgi de devamlı süregelmiştir. O kadar ki, sözü vahiyden bağımsız olmayan Allah Rasulü adına bile yalan uydurulmaya çalışılmış. Bu tehlikeye aslında Hz. Peygamber ilk günden dikkat çekmiştir.
وَحَدَّثَنِي حَرْمَلَةُ بْنُ يَحْيَى بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ حَرْمَلَةَ بْنِ عِمْرَانَ التُّجِيبِيُّ قَالَ حَدَّثَنَا ابْنُ وَهْبٍ قَالَ حَدَّثَنِي أَبُو شُرَيْحٍ أَنَّهُ سَمِعَ شَرَاحِيلَ بْنَ يَزِيدَ يَقُولُ أَخْبَرَنِي مُسْلِمُ بْنُ يَسَارٍ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا هُرَيْرَةَ يَقُولُ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَكُونُ فِي آخِرِ الزَّمَانِ دَجَّالُونَ كَذَّابُونَ يَأْتُونَكُمْ مِنْ الْأَحَادِيثِ بِمَا لَمْ تَسْمَعُوا أَنْتُمْ وَلَا آبَاؤُكُمْ فَإِيَّاكُمْ وَإِيَّاهُمْ لَا يُضِلُّونَكُمْ وَلَا يَفْتِنُونَكُمْ
“İleride bir takım deccâller ve yalancılar ortaya çıkacak; sizlere ne kendinizin ne de babanızın işittiği hadisler getireceklerdir. Onlardan şiddetle sakınınız, sizleri sapıtıp fitnelere düşürmesinler”
İslam toplumunda meşrûiyetin temel şartı Kitap ve Sünnet’e uygun olmasıdır. Bazı kişi ya da grublar, hadis uydurmak suretiyle bu yola başvurarak hadisin yaptırım gücünü kullanmak istemişlerdir. Yani hadis uydurma girişimleri bir anlamda hadisin İslam toplu¬mundaki yaptırım gücü ve dindeki yerinin itirafı demektir. Zira kıymetli şeylerin sahtesi yapılır.
Mevzu Hadis Tanımı
Hadis terimi olarak, kendisine ait olmayan söz ve fiillerin Hz. Peygamber’e nisbet edilerek nakledilen haberler demektir. Mevzu, bir rivayetin uydurma olduğunu ifade etmek üzere en çok kullanılan tabirdir.
Bazı alimler, Hz. Peygamber’in otoritesini kötüye kullanma anla¬mına gelen hadis uydurmanın Allah’a ve Peygamber’e iftira etmek ol¬duğunu söylemişlerdir. Bunlara göre hadis uyduran kimse bu fiiliyle dinden çıkar. Ancak mutedil alimler hadis uyduranın dinden çıkması için yalan söylemeyi helal sayması gerektiğini söylemişlerdir. Hadis uydurmanın dinin tebliğcisi Hz. Peygamber’e iftira olduğunda ise görüş birliği bulunmaktadır. Hadis uydurmak sadece bir şahsa değil, onun getirdiği dine de iftira etmek anlamına gelmektedir. Bu durum hadis uydurmanın büyük bir vebal olması için yeterli bir sebeptir. Bu sebeple İslam alimleri başlangıçtan itibaren hadis uydurma faaliyetleriyle müca¬dele etmişlerdir.
Tarihçesi
Hadis uydurma girişimlerinin başlangıcını Hz. Peygamber’in zamanına kadar götürmek isteyenler varsa da, çoğunluk Hz. Osman’ın şehid edilmesini takib eden olaylar sonucu oluşan grupların bu işi başlattıkları görü¬şündedir. İslam aleyhtarları yaptıkları iftiraların Hz. Peygamber tarafından hemen ortaya çıkarılacağı endişesiyle onun sağlığında buna cesaret edememişlerdir.
Hulefa-i Raşidîn’in bazı hadisleri rivayet edenler¬den Hz. Peygamber’den duyduklarına dair şahit istemeleri, çok hadis rivayet edenleri bu konuda daha dikkatli olmaya davet etmeleri gibi hassasiyetleri, hadis uydurmaya uygun bir zeminin doğmasını önlemiş¬tir.
Ancak İslam tarihinde “el-fitnetü’l-kübra” diye tanımlanan Hz. Osman’ın hicrî 35 tarihinde şehadetiyle baş¬layıp Hz. Ali’nin halife olması üzerine patlak veren Cemel Vak’ası ve Sıffın Savaşı ile süren gelişmeler sonucunda siyasî ve itikadî gruplaşmalar oluşmaya başlamıştır. Cebriyye, Kaderiyye, Mücessime, Müşebbihe ve Kerrâmiyye gibi itikadî gruplar ile Emevî ve Abbasî gibi siyasî grup mensuplarından bazı kimseler kendi görüşlerini destek¬leyen, karşı tarafın düşüncelerini kötüleyen hadisler uydurmuşlardır.
Hadis diye uydurulmuş sözler konusu el-hadisu’l-mevzu, el-hadisu’l¬ muhtelak veya el-hadisu’l-masnu’ terimleriyle ifade edilmektedir. Aslında bunlar hadis değildir. Hadis diye uydurulmuşlardır, onlara hadis denilmesi, “hadis diye uydurulmuş” olmaları yüzündendir.
Bizim Konumumuz
Herhangi bir hadise uydurma damgasını vur¬mak kolay değildir. Çünkü bir hadise hemen sahihtir, demek gibi, araştırmadan mevzu’ damgasını vurmak da mesuliyet gerektiren bir durumdur.
Şunu da belirtelim ki, mevzu’ olduğunu kesinlikle bildiğimiz bir haberin uydurma olduğunu söylemeden nakletmek kesinlikle haramdır. Rasul-i Ekrem şöyle buyuruyor.
حَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَ حَدَّثَنَا وَكِيعٌ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ الْحَكَمِ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ أَبِي لَيْلَى عَنْ سَمُرَةَ بْنِ جُنْدَبٍ ح وَحَدَّثَنَا أَبُو بَكْرِ بْنُ أَبِي شَيْبَةَأَيْضًا حَدَّثَنَا وَكِيعٌ عَنْ شُعْبَةَ وَسُفْيَانَ عَنْ حَبِيبٍ عَنْ مَيْمُونِ بْنِ أَبِي شَبِيبٍ عَنْ الْمُغِيرَةِ بْنِ شُعْبَةَ قَالا قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَنْ حَدَّثَ عَنِّي بِحَدِيثٍ يُرَى أَنَّهُ كَذِبٌ فَهُوَ أَحَدُ الْكَاذِبِينَ
Yalan olduğunu bildiği bir sözü, ben söylemişim gibi nakleden kimse de yalancılardan biridir”.
Uydurma olan bir sözün Rasul-ü Ekrem’e ait sanılmasın diye bu şekilde titiz davranılmıştır. Ama mevzu’ olan bir sözün, mevzu’ hadise misal olarak zikredilmesinde bir sakınca yoktur. Çünkü burada amaç örnekle öğretmektir.
Ahmed Naim merhumun ifadesiyle ” …. küfr-i billahdan sonra ekber-i kebâir” olan hadis uydurma girişimlerini biraz yakından tanıyalım.
A. Hadis Uydurma Girişiminin Sebepleri
1. Grup Görüşünü Savunma
Siyası bölünmelerin giderek itikadı bölünmeye sebep olması sonucu oluş¬an gruplar, o günkü şartlarda haklılıklarını isbat edebilmek için kuvvetli delillere dayanmak zorundaydılar. Hadisler ise, henüz resmen ve bütünüyle yazılı olarak bir araya toplanmış değildi. Bu yüzden, bozmak, değiştirmek gibi bazı tasarruflara açık bulunmaktaydı.
Gruplar öncelikle liderleri lehinde hadis uyduruyorlardı. Bu arada karşı grupların aleyhinde sözler imal etmekten de geri durmuyorlardı. Bu işte müslümanlara düşman olan unsurların rolü de önemliydi. Hadis uydurmada zındıklar (zenadıka) ile Şia’nın başı çektiği tarihi bir gerçektir. Şiîler, Hz. Ali hakkında, onu Hz. Peygamberin halife tayin ettiği, ondan önceki üç halifenin, haksız olarak bu makamı işgal ettikleri fikrini işleyen birçok hadis uydurmuş¬lardır. Bunların en meşhuru “İnsanların en hayırlısı Ali’dir, bundan şüphe eden kafirdir” uydurmasıdır.
Şiilerin ve muhalifleri olan Muaviye taraftarlarının birbirlerine karşı sürdüre geldikleri hadis uydurma girişimleri, Emevî ve Abbasî devletleri zama¬nında da devam etmiştir.
Kraldan fazla kralcı olan taraftarların, idarecilere yaranmak ve dünyalıkla¬ra konmak isteyen çıkarcıların bu alanda oldukça etkili ve faal oldukları açık¬tır. Ayrıca kavmiyetçilik ve bölgecilik duygularıyla uydurulmuş hadislerin var¬lığı da bir gerçektir.
Aşırı tarafgirlik, fırkacılık ve grupçuluk eğilimi, çoğu kere bu türlü kişilerde din şuurunun üstüne çıkmakta, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e yalan isnad edecek kadar seviye kaybettirmektedir.
Bu seviye kaybına karşı muhaddis alimler gerekli uyarılarını yapmış ve tedbirlerini almaktan da geri durmamışlardır. İbn Sîrîn’in bu konudaki uyarısı güzel bir örnektir.
حَدَّثَنَا أَبُو جَعْفَرٍ مُحَمَّدُ بْنُ الصَّبَّاحِ حَدَّثَنَا إِسْمَعِيلُ بْنُ زَكَرِيَّاءَ عَنْ عَاصِمٍ الْأَحْوَلِ عَنْ ابْنِ سِيرِينَ قَالَ لَمْ يَكُونُوا يَسْأَلُونَ عَنْ الْإِسْنَادِ فَلَمَّا وَقَعَتْ الْفِتْنَةُ قَالُوا سَمُّوا لَنَا رِجَالَكُمْ فَيُنْظَرُ إِلَى أَهْلِ السُّنَّةِ فَيُؤْخَذُ حَدِيثُهُمْ وَيُنْظَرُ إِلَى أَهْلِ الْبِدَعِ فَلا يُؤْخَذُ حَدِيثُهُمْ
“Ehl-i ilim önceden isnad sormazdı. Fitneler baş gösterince, isnadınızı söyleyin, demeye başladılar. Rivayet edenler ehl-i sünnetten ise hadisleri kabul edilir, ehl-i bidattan ise reddedilirdi.
Birkaç Örnek
– Beni seven Ali’yi sevsin. Ali’yi sevmeyen beni sevmemiş olur, beni sevmeyen Allah’ı sevmemiş olur. Allah’ı sevmeyeni de Allah cehenneme atar.
– Muaviye’yi benim minberimde hitap ederken görünce onu öldürünüz.
– … Ey Muaviye, sen bendensin ben de senden. Cennetin kapısında (işaret ve orta parmağını göstererek) benimle beraber olacaksın…
2. İslam Düşmanlığı
Müslümanların birliğini, dirliğini bozmak, inançlarını zayıflatmak amacını güden zındıklar, bu düşüncelerini gerçekleştirmek için müslümanlara üstün başarılar kazandıran İslam’ı tahrif etme yolunu seçtiler. Kur’an-ı Kerim yoluyla bunu başaramayaclarını çok iyi biliyorlardı. Çünkü Kur’an, karşı konulmaz i’cazı ile aşılmaz bir kale idi. Emellerini, ancak hadisler üzerinde gerçekleştirebilirlerdi. Çalışmalarını genellikle müslüman kisvesi altında yü¬rütmeye de önem veriyorlardı. Hammad b. Zeyd, “Zındıklar 14.000 hadis uydurmuşlardır” der. Büyük hadis bilgini Şa’bî de (103/721) “Batıl fırkala¬rın en tehlikelisi olan Rafıziler, sevdikleri veya korktukları için değil, müslümanlara karşı duydukları kin ve nefret sebebiyle, onlara fenalık yapmak için İslamı kabul etmişlerdir” der. Bunlar hiçbir ölçü tanımadan hadis uydur¬muşlardır. “Ben nebilerin sonuncusuyum. Allahın dilediği hariç, benden sonra Nebi yoktur”, “Rabbini Mina’da boz bir deveye binmiş olarak gördüm..” gibi sözler bu ölçüsüzlüklerinin hangi boyutlara ulaşmış olduğunu göstermektedir.
Bu zındıklardan biri de hurafeler ve uydurmalarla doldurduğu kitabını bir ağacın kovuğuna yerleştirip kurşunla kapatmış, bir süre sonra ortaya çıkıp falan yerdeki ağacın içinde bir kitap bulunduğu, o kitapta yazılanlara uyulma¬sı gerektiğinin kendisine rüyasında gösterildiğini söylemiştir.
Yine zındıklardan Abdülkerim b. Ebi’l-Avcâ (160/776), asılmak üzere yakalandığı zaman, “Dininizde helali haram, haramı helal göstermek üzere bin hadis uydurdum” diyerek ne azılı bir İslam düşmanı olduğunu itiraf etmiş¬tir.
Ancak hemen belirtelim ki, bunlar gerek resmi takip gerekse ilmi takip sonucu düşündüklerini istedikleri ölçüde gerçekleştirememişlerdir. Çünkü bunlar “İslam düşmanı” olarak damga yemişlerdi.
3. İslama Hizmet Etmek Arzusu
Gariptir ama müslümanları iyi amellere teşvik etmek ve onları kötülükler¬den sakındırmak maksadıyla da hadis uyduranlar olmuştur. Hatta bu yolla Allah’ın rızasını kazanmayı umanlar bile çıkmıştır.
Bu düşünce ile hadis uyduranlar din için en tehlikeli sınıfı oluşturmuşlar¬dır. Çünkü bunlar, halkın sevip saydığı, hareketlerini örnek aldığı kişilerdi. Onların hadis diye tanıttıkları sözler, hiç tereddütsüz, hadis olarak kabul edile¬cek, aksine ihtimal bile verilmeyecekti. Bu sebeple onlar, dini bozmak için özel gayret sarf edenler kadar zararlı olmuşlardır.
Bu arada lehte hadis uydurmayı caiz gören bir anlayıştan da söz etmek gerekmektedir. Hadis uydurmayı yasaklayan hadisteki “aleyye” kelimesini “aleyhimde” diye yorumlayıp lehte uydurulacakların bu yasak kapsamına girmeyeceğini iddia edenler de bu işte etkili olmuşlardır.
Düşünce ve gayeleri ne olursa olsun, hadis uydurmaya cevaz verenler, farz veya mendup, haram veya mekruh şıklarından birine ait şer’i bir hükmü Hz. Peygamber’e isnad ederken, netice itibariyle Allah’a karşı yalan söylediklerini düşünmüyorlardı. Bu tür düşünce ve yapılan işin çirkinliğini ve yersizliğini Mehmed Akif yukarıdaki mıs¬ralarıyla değerlendirmektedir.
4. Şahsi Çıkar Sağlamak Düşüncesi
Dünyalık temini için çalışan bazı çıkarcılar, yöneticilerin arzu ve yaşayış¬larına uygun sözleri hadis diye takdim ederek onlara yaranmak ve bol bol bahşiş almak yoluna girmişlerdir. Mesela Gıyas b. İbrahim Halife Mehdi’nin güvercin yarıştırdığın! görünce, oracıkta Hz. Peygamber’e ulaşan bir sened zikrederek, güya Hz. Peygamber’in (لاَ سَبَقَ إلاَّ فيِ نَصْلٍ أوْ خُفٍّ أوْ حاَ فِرٍ أوْ جَناَحٍ)deve, at, kuş yarışlarından başkası için ödül almak helal olmaz” buyurduğunu rivayet etmiş. Mehdi, bundan memnun olmuş ve on bin dirhem ihsanda bu¬lunmuş. Daha sonra hadiste (أوْ جَناَحٍ Kuş) kelimesinin bulunmadığını, onun kendi hatırı için ilave edildiğini tesbit etmiş ve Gıyas’a “Senin şu kafan yok mu, o bir yalancı kafasıdır” diye hakaret etmiş, onu yalana sürüklediler diye de güvercinleri kestirmiştir.
Piyasa hesaplarıyla bazı maddelerle ilgili olarak hadis uyduranlarla halk arasında saygın bir alim kabul edilmek için verdiği fetvaları, uydurma hadis¬lerle destekleyenleri de çıkarcılar arasında anmak gerekmektedir.
5. Halkın Arasında Bilgili Görünme Eğilimi
Bazen halk arasında bilgiç görünmek gayreti, hadis uydurmaya sebep olmaktadır. Alim kılığında bir cahilin ortaya çıkıp halk arasında parmakla gösterilen bir alim olmak hevesine kapılması bu neticeyi do¬ğurmaktadır. Her asırda görülebilen böylesi açık gözler, halkın aklını çelen birtakım garip sözler uydurmak suretiyle cehaletini gizleyebil¬mektedirler. İbnu’l-Cevzi, isnadı Ebu Cafer b. Muhammed et-Tayâlisi’ye varan şu haberi rivayet etmektedir:
“Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn, Abdurrezzak, Ma’mer, Katâde, Enes senediyle Rasülullah (s.a.)’in şöyle buyurduğunu rivayet ettiler: Kim لا اله الا الله derse. Allah Teala bu sö¬zün her kelimesine karşılık, gagası altından ve kanatları mercandan bir kuş yaratır! diyerek tahminen yirmi yaprak tutacak bir hikaye anlat¬maya başladı! Bunun üzerine Ahmed b. Hanbel, Yahya’nın; Yahya, Ahmed
b. Hanbel’in yüzüne bakıp duruyordu. Yahya b. Ma’in, Ahmed b. Hanbel’e sordu: Sen bu adama böyle bir şey söyledin mi? Ahmed: Vallahi ilk defa burada duyuyorum, dedi.
Adam kıssasını bitirince çeşitli hediyeler aldı; sonra yerinde oturarak verilecek başka hediyeleri beklemeye başladı. Yahya b. Maîn, eliyle ona, buraya gel diye işaret etti. Adam bir şeyler daha koparmak ümidiyle yaklaştı. Yahya, Bu hadisi sana kim rivayet etti?, diye sordu. Kıssacı, Ahmed b. Hanbel ile Yahya b. Maîn rivayet etti, cevabını verdi. Yahya, Yahya b. Maîn be¬nim, Ahmed b. Hanbel de budur. Biz Rasülullah (s.a.)’in hadisleri ara¬sında böylesini hiç duymadık, dedi. Bunun üzerine hikayeci va’iz ona şunları söyledi. Öteden beri Yahya b. Maîn’in ahmağın biri olduğunu duyardım. Bunun doğru olduğu şimdi iyice anlaşıldı. Dünyada sizden başka Yahya b. Maîn ile Ahmed
b. Hanbel kalmadı mı? Ben on yedi tane Ahmed b. Hanbel ve Yahya b. Maîn’den hadis yazmışımdır.
Bu sözleri duyan Ahmed b. Hanbel, eliyle yüzünü kapayarak: Bırak şunu gitsin, dedi. Adam onlarla alayederek kalkıp gitti!”.
Başka bir kıssacı ile de Ebu Hatim el-Bustî karşılaşmıştır ki, Ebu Hatim, onun, cehaletini ve yalancılığını hemencecik itiraf ettiğini şöyle anlatır:
“Bir mescide girmiştim; namazdan sonra bir genç ayağa kalkarak: حَدَّ ثّناّ أبُو خَلِيفّةَ حَدَّ ثّناّ أبُوالْوَلِيدِ عَنْ شُعْبَةَ عَنْ قَتاَدَةَ عَنْ أنَسٍ senediyle bir hadis okudu. Okumasını bitirdikten sonra onu yanıma çağırdım ve Ebu Halife’yi hiç gördün mü? diye sordum. “Hayır, görmedim”, dedi. “Görme¬diğin birinden nasıl rivayet edersin?”, şeklindeki soruma şu cevabı verdi: Bizimle münakaşa etmek terbiyesizlik sayılır. Ben bu senedi ezberledim, duyduğum hadisleri de bu senedle rivayet ediyorum!!”
B. Hadis Uydurma Şekilleri
Uydurulmuş hadis deyince tam olarak hadisin yapısını aksettiren bir sö¬zün Hz. Peygamber’ e nisbet edilmesi akla gelmektedir. Ancak iş her zaman böyle olmamıştır. Daha doğrusu uydurmacılar bu kadar açık olmaya cesaret edememişlerdir. Her biri bir başka kisve ve bir başka yolla ihanetlerini gerçek¬leştirmişlerdir. Bu yolları şöylece özetlemek mümkündür.
1. Uydurmaları sahih hadislere karıştırmak
Harbe çıkarken Medine’ de kaimmekam olarak bıraktığı Hz. Ali’ye “Musaya göre Harun ne ise, bana göre de sen osun” sahih hadisinin başına ‘(Ey Ali), Medine ikimizden biri bulunmadıkça düzelmez” kısmını uydurmacı Hafs b. Ömer b. Dinar el-İlî ilave etmiştir.
2. Uydurulan sözün başına muhaddislerce makbulolan bir sened eklemek.
Bu metodu uygulayanlar arasında geceleri hiç uyumadan hadis uydur¬maya çalışanlar çıkmıştır. Hadis mütehassısları, bu tür sahtekarlıkları birer birer tesbit etmişler ve “Bu söz bu senede yamanmıştır” gibi ifadelerle durumu ortaya koymuşlardır.
3. Henüz elde edilmemiş hadisleri rivayet ediyormuş intibaı vermek için hadisin senedlerinden herhangi biri üzerinde değişiklik yapmak.
Senedde yer alan bir yalancının adını çıkarmak, seneddeki ravilerden biri yerine kendi adını yazmak, kendisini görüp konuşmadığı birinden hadis öğ¬rendiğini iddia etmek, bu tür uydurmaların gerçekleştirilme yollarıdır.
4. İki hadisin sened ve metinlerini birbirine karıştırmak
5. Rivayette hata etmiş olduğunu daha sonra anlamış olmasına rağmen, itibarını kaybetmemek için hatasında ısrar etmek.
Müslim, Mukaddime, 16
Ahmet Yücel, Hadis Usûlü, 256
Kandemir, “Mevzu”, DİA, XXIX, 493
Müslim, Mukaddime, 1
Bu bölümün hazırlanmasında İsmail L.Çakan’ın Hadis Usûlü eserinde istifade edilmiştir.
İbn Arrâk, Tenzihu’ş-Şeri’a, I, 39
Müslim, Mukaddime, 27
İbn Arrâk, a.g.e., I, 402
İbn Arrâk, a.g.e., II, 8
İbn Arrâk, II, 20
Nureddin Itr, Menhec, 303
Ahmed Muhammed Şakir, Şerhu Elfiyyeti’s-Suyûtî fi Mustalahi’l-Hadis, 87-88; a.mlf., el-¬Baisu’l-Hasis, 93-94; es-San’anî, Tavzihu’l-Efkâr, II, 76-77
A.M.Şakir, el-Ba’isu’l-Hasîs, 93
(1236)