Hadis Uydurma Girişimleri (b)

Uydurma Hadisleri Tanıma Yolları

Mevzu’ hadis, yalancıların uydurduğu ve iftira ederek Rasul-i Ekrem’e (s.a.v.) nisbet ettiği haberdir.[1] Bu uydurma işi, çoğu zaman, uyduranın bizzat hazırladığı sözler ve düzdüğü senedlerle meydana gelmektedir.

Hadis uydurma hareketi, hicretin 41. senesinde, IV. halife Ali b. Ebi Talib (r.a.)’in hilafeti zamanında başlamıştır. O zamanlar, müs­lümanlar arasında çeşitli grup ve parti münakaşaları baş göstermiş, siyasi olarak cumhur, hariciler ve şi’a kısımlarına ayrılmışlar; arzularına uygun olan hadisleri imal etmeye başlayarak İbn Abbas’ın dediği gibi:
“Serkeş ve uysal atlara binmişlerdi”. İlk zamanlar hadis uydurmanın en mühim sebeplerinden biri, mensub olduğu mezhebi galip getirme çabaları idi.

Muhtelif asırlarda bid’atçılar Rasulullah’a (s.a.v.) iftira etmek için uğraşıp durmuşlardır.

– Nitekim Abdullah b. Yezid el-Mukrî (213) diyor ki: “Eski halini bırakan uydurmacılardan biri şöyle derdi: Hadisi kimden aldığınıza dikkat ediniz. Eskiden biz ortaya yeni bir şey atmak iste­diğimizde, o mesele hakkında bir hadis uydururduk!”.[2]

– Hammad b. Sele­me (176) de şöyle demiştir: “Rafizilerden yaşlı bir adam, hadis uydurmak mevzuunda rafizilerin ittifak halinde bulunduğunu bana söyledi”.[3]
– Şu’be b. Haccâc (160), hadis uydurmasıyla meşhur olmuş Ebu’l-Mühezzem için şöyle demiştir: “Ona bir kuruş verilse, elli hadis uydurur!”.

– Abdullah b. el-Mübârek’e (181), bu uydurma hadisler için ne dersiniz? diye sorulduğunda şu cevabı verdi: “Hadis mütehassısları ne güne duruyor; onlar bunun için yaşarlar.”[4]

A. Uydurmacıları ve Uydurma Hadisleri Tanıma Yolları

Hadis uyduranları ve uydurma hadisleri tanımak için bazı ipuçları bulunmaktadır. Bunları ayrı ayrı özetleyelim.

1. Uydurmacıları tanıma yolları

a) Uydurmacıların itirafı
Uydurmacılar, zaman zaman yaptıkları bu çirkin faaliyetlerini itiraf etmişlerdir. İtiraflar ya kanun zorundan ya da pişmanlık duygusun­dan kaynaklanmıştır. Asılmak üzere olan Abdülkerim b. Ebu’l-­Avca’nın (155) 4 bin hadis uydurduğunu söylemesi birinci çeşit itirafa örnektir. Kabe’yi ağlaya ağlaya tevbe ederek tavaf eden ihtiya­rın, niçin ağladığı sorulunca, “Resulullah’a karşı yalan söyle­yerek 50 hadis uydurdum, onları halk arasında yaydım” de­mesi de ikinci çeşit itirafa örnek olarak verilebilir.[5]
Nuh el-Cami’ diye şöhret bulan Ebu İsmet Nuh b. Ebi Mer­yem de uydurmacılardan biridir. Bu kişi Kur’an-ı Kerim’in her süresinin faziletine dair İbn Abbas (r.a.)’a nisbet ederek hadisler uydurduğunu kendisi itiraf etmiştir.[6]

Ebu İsmet Nuh b. Ebi Meryem’e, “Sen İkrime kanalıyla İbn Abbas’tan Kur’an-ı Kerim’in tüm surelerinin faziletlerini nasıl öğrendin; halbuki İkrime’nin talebelerinden hiç biri böyle bir şey söylemiş değillerdir?!” diye sorulduğunda, “Ben insanların Kur’an’a sırt çevirip Ebu Hanife’nin fıkhı ve İbn İshak’ın Meğazî’siyle uğraştıklarını görünce Allah rızası ve sevap almak amacıyla halkın dikkatini Kur’an’a çekmek için bu hadisleri uydurdum” dedi![7]
Meysere b. Abdirabbih el-Fârisi’nin, Ali b. Ebi Talib’in faziletine dair yetmiş adet hadis uydurduğunu ikrar etmesi de itiraf örneklerindendir.[8]

b)İhbar
Hadis uyduranları, arkadaşlarının ya da durumu bilen bi­rinin haber vermesi de onların tanınmasını sağlamıştır.

c) Araştırma
Hadis ilmiyle meşgul olanlar, hakkında hadis uydurul­muş olan konuları araştırmış ve bazı tesbitler yapmışlardır. Bu tesbitlere göre aşağıdaki başlıklar, uydurmacıların imal ettiği sözlerin yoğunlaştığı konulardandır.
– Belli gün ve gecelerde kılınması tavsiye edilen namazlar,
– Recep ayının ve bu ayda tutulacak oruçların fazileti,
– Sokakta yemek yemenin yasaklanması,
– Eti bıçakla kesmenin yasaklanması,
– Çocukların kötülenmesi,
– Bekârlığın ve bazı çiçek ve sebzelerin övülmesi gibi

2. Uydurulmuş Hadisleri Tanıma Yolları

a) Lafızlarda veya manada bozukluk
Hadis diye ortaya atılmış olan sözün dil kaideleri bakı­mından bozuk olması; muhtevasının, Peygamber sözünde bulunmayacak manasızlık ve ölçüsüzlükler taşıması, o sözün uydurulmuş olduğunu gösterir. Çünkü Hz. Peygamber “efsahu’l-arab” (arabların en güzel konuşanı)dır.
er-Rabı’ b. Cuseym’in dediği gibi: “Hadiste gün ışığı gibi bir pırıltı vardır ki, onun hadis olduğunu derhal tanırsın, veya gece karanlığı gibi bir zulmet vardır ki, o sözü derhal reddedersin”.[9]
Hadis münekkidleri, lafız hatasından önce mana bozukluğuna dikkat ederler; zira mana bozukluğu, hadisin uydurma olduğunu gösteren en açık delildir. Hafız İbn Hacer der ki:
“Esas seviyesizlik, mana bozukluğudur. Buna lafız bozukluğu eklenme­se bile, sadece mana bozukluğu, o sözün uydurma olduğunu gösterir. Zira İslam dini baştan sona güzeldir. Seviyesizlik ise çirkin olan şeylerde bulunur. Sadece lafız bozukluğu bunu göstermez; çünkü bir hadis manen rivayet edilirken, lafızları, fasih olmayan lafızlarla değiştirilerek rivayet edilmiş olabilir.”[10]
Terğib ve terhib için hadis uyduranların abartmaları ile zındıkların alaylarını ihtiva eden gülünç sözler de bu gruptandır. “Yeşile ve güzel kadına bakmak görme duyusunu arttırır” uydurması buna örnektir.
Az amele çok sevap vaat eden veya küçük bir günah işle­yeni şiddetli cezalarla korkutan sözde hadisler de mana itiba­riyle bozuk ve ölçüsüz olarak kabul edilmiştir.

– Aşura günü oruç tutan kimseye Allah Teala’nın oruç tutup namaz kılmak suretiyle yetmiş yıl ibadet etmiş kadar sevap vereceğini, ayrıca on bin meleğin ve yedi semanın sevabını ona bağışlayacağını… O gün bir yetimin başını okşarsa, o baştaki her kıla mukabil cennette bir derece daha yükseltileceğini vaat eden uydurmadaki sevap aşırılığı, onun mevzu olduğunu anlayabilmek için kafi bir alamettir.

– Ceza vermedeki dengesizce tehdit ifadesi de o sözün uydurma olduğuna delalet eder. En meşhur yalancı olarak bilinen Hintli Reten’in (632) yatsı namazını terk eden kimseyi Allah Teala’nın: “Ben senin Rabbin değilim, kendine başka bir ilah ara!” diye kovacağını haber veren, yalanındaki aşırı tehdit ifadesi böyledir.

Şuna da işaret edelim ki, uydurma sözler, lafızlarındaki bozukluktan daha çok manalarındaki ölçüsüzlük dolayısıyla tesbit ve teşhir e­dilmiştir.

b) Güvenilir hadis kitaplarında bulunmamak
Hadislerin bugün elde mevcut güvenilir hadis kitapların­da bulunmaması, onların uydurma olduğuna delil kabul edi­lir. Nitekim hadis alimlerinden Suyutî (911) şöyle demiştir: “Ne hadis
kitaplarında yer alan ne de muttasıl bir isnadı bulunan hadislere ­yalnız bazı vaaz, tefsir, siyer ve tarih kitaplarında rast1amak­tayız. İlk devirlerdeki hadis imamları zamanında mevcut olmayan bu sözlerin çoğu, daha sonraki devirlerde uydurulmuş­tur.”

c) Kur’an’a ve sahih sünnete aykırı olmak
Hadis diye ortaya atılmış olan sözlerin Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnete aykırı olmaları, onların düzme olduklarını gösterir.

“Dünyanın ömrü 7 bin senedir, biz yedinci binin içindeyiz” düzmesi, Kur’an’a aykırıdır. Çünkü Kur’an’da “Senden, kıyametin ne zaman kopacağını soruyorlar. De ki, onun zamanını yalnız Allah bilir”[11] buyurulmaktadır. Hz. Peygamber de “Ben gaybı bilmem” buyurmuştur. O halde anılan haber hem Kur’an’a hem de sünnete aykırıdır ve tabiki uydurmadır.

Yine, “Size benim hadisim olarak rivayet edilen doğru bir sözü duyduğunuz zaman onu ben söylesem de söylemesem de kabul ediniz.” Bu uydurma sözü: “Her kim benim söylemediğim bir sözü bile bile bana isnat ederse cehennemdeki yerini hazırlasın” mütevatir hadisiyle bağdaştırmak mümkün değildir.

d) Akla, his ve müşahedeye ve tarihi vak’alara aykırı olmak
Akla ve tarihi vak’alara ters düşen sözler de uydurmalardan sayılmışlardır.
– “Hicri 600 tarihinden sonra doğacaklara Allah’ın hiçbir ih­tiyacı yoktur” düzmesi, hem akla hem de tarihi gerçeklere aykırıdır. Zira o tarihten sonra yaşayanlar arasında İslam’ a ve insanlığa gerçekten değerli hizmetler vermiş olanla­rın haddi hesabı yoktur.
– Abdurrahman b. Zeyd’e:
Sana baban, dedenden rivayet ederek Rasulullah’ın (s.a.v.):

اِنَّ سَفِينَةَ نُوحٍ طاَفَتْ بِالبَيْتِ وَصَلَّتْ خَلْفَ الْمَقاَمِ رَكْعَتَيْنِ
Nuh’un gemisi Kabe’yi tavaf etmiş ve Makam-ı İbrahim’in arkasında iki rekât namaz kılmıştır” buyurduğunu söyledi mi? diye sordular. O da: “Evet”, diye tasdik etti.[12] Bu haberi, yalan ve iftirası ile meşhur olan Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem uydurmuştur.

– Tehzib’de İmam Şafiî’nin şöyle dediği nakledilmektedir:
Adamın biri İmam Mâlik’e munkatı’ bir hadis okudu. Mâlik ona şunu söyledi: Abdurrahman b. Zeyd’e git; o sana babası tarikiyle Nuh’dan rivayet etsin![13]

– “Patlıcanın her derde deva olduğu”na dair uydurma da tecrübe ve ilmi bulgulara aykırıdır.

e) Mezhep veya şahsi fikrini savunmak
İnsanlar kendi düşüncelerinin haklılığını ispat edip halkı etkileyebilmek için Hz. Peygamber’in dilinden kendi mezheplerini öven, öteki mezhepleri aşağılayan uydurma hadislere dayanma ihtiyacı hissettiler.

Me’mun b. Ahmed el-Herevi’ye: “Şafiî ve Horasan’da ona tabi’ olanlar hakkında ne dersin?”, diye sordular. Cevaben dedi ki:

“Ahmed b. Abdullah, bize Abdullah b. Ma’dan el-Ezdî’den rivayet etti, o da Enes’den merfu olarak rivayet etti, Hz. Peygamber (s.a.v.) buyurdu ki:

يَكُونُ فِي أمَّتيِ رَجُلٌ يُقَالُ لَهُ مُحَمَّدُ بْنُ إدْرِيسَ أضَرُّ عَلَى أمَّتيِ منْ إبْلِيسَ , وَيَكُونُ فيِ أمَّتِي رَجُلٌ يُقاَلُ لَهُ أبوُ حَنِيفَةَ هُوَ سِرَاجُ أمَّتي

Ümmetim içinde Muhammed b. İdris adında biri çıkacaktır ve ümmetime İblis’ten daha zararlı olacaktır. Yine ümmetim içinden Ebu Hanife denilen bir zat çıkacaktır ki, o ümmetimin meş’alesidir!”.[14]

Maliki mezhebi taraftarları da kendi hadislerini açıkladılar: ” İlim talebi için bir gün gelecek, develerin boyunları vurulacak da (yani uzun seyahatlere girişilecek de) Medine aliminden (İmamı Malik) daha alim birisi olmayacak.”

Bundan başka şahsi durumlarıyla alakalı hadis uyduracak kadar işi ileri götürenler oldu. Hakim’in Seyf b. Ömer et-Temimî’den naklettiğine göre, Ömer et-Temimî diyor ki:
“Sa’d b. Tarîf’in yanında bulunuyordum. Oğlu mektebten ağlayarak geldi. Ona neyin var? diye sordu. Oğlu: Öğretmenim dövdü, dedi. O zaman Sa’d b. Tarîf şunları söyledi: Bugün onları rezil edeceğim. İkrime, İbn Abbas’dan merfu’ olarak bana şöyle rivayet etti: sizin en şerlileriniz, çocuklarınızın öğretmenleridir; onlar yetime karşı mer­hametsiz ve fukaraya karşı çok haşindirler!”.[15]

B. Hadis Diye Uydurulmuş Sözlerin Zararları

Amacı ne olursa olsun, hadis diye ortaya atılmış düzme sözlerin İslam’ a ve müslümanlara büyük zararlar verdiği açık­tır. Birkaç zarara işaret edelim:

1. İslam’ı doğru anlamaya engel olmak
Hz. Peygamber, Kur’an-ı Kerim’i hem tebliğ etmiş hem açıklamış ve hem de yaşayışı ile ümmetine örnek olmuştur.
Rasulullah’ın (s.a.v.) gerek sözlerini ge­rekse fiillerini öğrenmek, İslam’ı tanımak demektir. Efendimiz adına yapılacak uydurmalar İslam’ı anlamaya mani ve yanılgılara sebep olacaktır. Böylece İslam dini yanlış öğrenil­miş olacaktır.

2. Dini tahrif etmek
En son ve en mükemmel din olan İslam’ a ondan olmayan bazı unsurları ilave etmek ya da ondan olan bazı hususları ondan çıkarmak dini tahrif etmek demektir. Oysa İslam’ın, yalan ve uydurma sözlerle desteklenmeye ihtiyacı yoktur.

3. Ayrılığı körüklemek
Müslümanlar arasında görülen ayrılıkları körükleyen ve müslümanları çeşitli açılardan birbirine düşüren çoğu kere, yalan-yanlış verilen haberler ve uydurma sözlerdir. Grupçu­luk, partizanlık, kavmiyetçilik duygularını kabartan uydurma­lar Muhammed ümmetinin birliğine zarar vermiştir.

4. Müjde veya tehdit dozu yüksek uydurmalar da ya dini emir­leri ihmale veya dinden soğumaya sebep olmuşlardır.

5. Müslümanların geri kalmasında da uydurmaların ve bunları yalan-yanlış bol bol anlatan kıssacıların rolü büyük olmuştur. Batıl inanış ve hurafelerin toplum hayatına hakim olmasını sağla­yan da uydurmacılar ve uydurduklarıdır.

C. Hadis Uydurma Girişimleri Karşısında Alınan İlmi Tedbirler

Hadis uydurma faaliyetinin artmaya başlaması üzerine İslam alim­leri hadis uydurma faaliyetini engellemek amacıyla tedbir alma ihtiyacı duymuşlardır.

Büşeyr el-­Adevî’nin “Hz. Peygamber şöyle buyurdu, Hz. Peygamber böyle buyurdu” diyerek hadis nakletmesine kulak vermeyen Abdullah b. Abbas, bunun gerekçesini; “Hadise yalan karışmadan önce birisi: ‘Hz. Peygamber şöyle buyurdu’ dediği zaman gözlerimiz ona dikilir, kulaklarımız onun sözlerine dikkat kesilirdi. Fakat doğru yalan deme­den rastgele konuşulmaya başlandıktan sonra artık kesin bildiğimiz şeylerden başkasını almaz olduk”[16] şeklinde açıklamıştır.

Muhammed b. Sirîn’in (110) “önceden isnad sormuyorlardı, fitne olayı meydana gelince ravilerinizin isimlerini bize söyleyin demeye başladılar. Bu suretle sünnet ehlinden olanların hadisleri alınır, bid’at ehlininki ise terkedilirdi,[17] şeklindeki haberi, fitne olayından sonra ortaya çıkan uydurma faaliyetlerine karşı tedbir olarak isnad uygulanmaya başlandığını göstermektedir.
İslam bilginleri, hadis uydurma girişimleri karşısında ol­dukça dikkatli ve titiz davranmış, ilmî usullerle bunun önüne geçmeyi başarmışlardır.

İlk adım olarak, Sahih hadisleri kitaplarda toplamışlar, sonra da sened ve metne yönelik olarak hadis tenkidi tekniklerini dün­yada ilk defa uygulamaya koymuşlar, ravileri inceden inceye tetkik
ve tenkid etmişlerdir. Biyografi, tabakât ve kronoloji sahala­rında yazdıkları eserlerle hadisle meşgul olan hemen herkesin durumunu açıklığa kavuşturmuşlardır.
Ayrıca mevzu hadisleri ve uydurmacıları teşhir eden eserler de kaleme almışlardır. Bu konudaki eser ve çalışmaları geniş şekil­de mütalaa etmek için Prof. Dr. M. Yaşar Kandemir hocamızın Mevzu Hadisler adlı eserine (s. 93-168) müracaat edilmelidir.

D. Uydurma Hadislerle İlgili Eserler

Hadis eserlerinin telif edilmeye başladığı hicri ikinci ve üçüncü asır­larda mevzu hadisleri bir araya getiren müstakil kitapların yazıldığı bi­linmemektedir. Bu dönemin genel telif anlayışı isnadını zikretmek şartıyla sahih, zayıf ve mevzu hadisleri bir arada zikretmekti. Dolayısıyla ilk dönem hadis kaynaklarında oranları farklı olmakla birlikte mevzu hadis bulunabilmektedir. Mevzu hadisleri müstakil eserlerde toplama faaliyetinin yaklaşık hicri beşinci asırdan itibaren başladığı söylenebilir. Mevzu hadislerle ilgili eserlerin genel başlığı el-Mevzuat’tır. İslam alimleri mevzu hadisleri bir araya getiren birçok eser telif etmişlerdir. Konuyla ilgili başlangıçtan itibaren yazılan eserlerin tamamını burada zikretmek mümkün değildir. Dolayısıyla burada yaygın olarak kullanılan mevzuat kitapları ele alınacaktır.[18]

1. Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin (597) el-Mevzuat’ı uydurma olduğu tespit edilen 1850 haberi fıkıh konularına göre bir araya getirmiştir. Ancak müellif bazı zayıf, hasen hatta sahih hadisleri de ese­rine almakla eleştirilmiştir. Suyutî’ye göre eserde mevzu sayılmaması gereken 300 kadar hadis bulunmaktadır.

2. Suyutî’nin (911) el-Leâli’l-masnûa fi’l-ehâdisi’l-­mevzûa’sı İbnü’l-Cevzî’nin söz konusu eserindeki yanlışlıkları ortaya koymak için kaleme alınmıştır.

3. İbn Arrak’ın (963) Tenzihu’ş-Şerîati’l-merfûa ani’l-ahbâri’ş-şeniti’l-mevzua’sı söz konusu iki eseri ihtisar edip onlarda bulunmayanları da fıkıh konularına göre bir araya getirmiştir. Bu se­beple de kendisinden öncekilere ihtiyaç duyurmayacak bir muhtevaya sahiptir.

4. Ali el-Kârî’nin (1014) el-Esrarü’l-merfua fi’l-ahbari’l-mevzûa’ sı 625 uydurma rivayeti alfabetik olarak zikretmektedir. Eser, el-Mevzuâtü’l-kübrâ, el-Mevzuât ve Mevzuâtü Aliyyi’l-Kârî adlarıyla da basılmıştır.

5. Şevkânî’nin (1250) el-Fevâidü’l-mecmûa fi’l-ehâdîsi’l-mevzûa’sı mevzu hadislerle ilgili kendisinden önceki eserlerin bir özeti ve değerlendirmesi mahiyetindedir. 1423 uydurma rivayeti konuları­na göre vermektedir.

6. Muhammed Nasıruddin el-Elbânî’nin Silsiletü’l-ehâdisi’d-daîfe ve’l-mevzûa isimli eseri de mevzu hadislerle birlikte zayıf hadisleri de ihtiva etmektedir.
Günümüzde mevzu hadisler konusunu müstakil olarak inceleyen eserler de telif edilmiştir. M. Yaşar Kandemir’in Mevzu Hadisler, Sa­dık Cihan’ın Uydurma Hadislerin Doğuşu ve Sosyo-Politik Olaylarla İIgisi ve Ömer b. Hasan b. Osman b. Fellâte’nin el-Vaz’ fi’l-hadîs’i konuyla ilgili bilinmesi gereken eserlerdir.

Son Birkaç Söz

İslam dini açısından Hz. Peygamber’in otoritesi tartışılmaz bir gerçektir. Uydurma hadis mevzuu işte bu otoritenin kendi çıkarı için kullanılması meselesidir. Ancak burada dikkatlerden uzak tutulmaması gereken bir konu vardır.

Uydurma sözler imal ederek Hz. Peygamber’e isnad edilmesi ne kadar yanlış bir davranışsa, ona karşı açılan mücadelede kullanılan üslup dolayısıyla mevcut hadis külliyatının büyü çoğunluğunu zan altında bırakmak da o kadar yanlıştır. Bunun sonucu olarak da maalesef hadisler konu edildiğinde, birçok zihinlerde “acaba uydurma mıdır?” şüphesinin canlanmasında bu üslubun büyük rolü vardır.
Bu konuda bir başka mesele de; uydurma hadisten kastedilen, o sözün Hz. Peygamber’e aidiyetinin doğru olmadığıdır. Mevzu hadis hüviyetine büründürülmüş öyle sözler vardır ki, bunlar yerine göre bir İslam büyüğünün, bir alimin, bir fakihin sözü olabilmektedir. Çoğu zaman bu tür sözler yol gösterici, ilham verici manaları içeren sözler olabilmektedir. Bazı müellifler bu tür sözleri değerlendirirken, metnin sonuna; “Bu sözün lafzı hadis değildir fakat manası doğrudur”, “bu söz Hz. Peygamber’e ait değildir, filan şahsa aittir” gibi notlar eklemek suretiyle sözün içeriğini ve değerini açıklamışlardır.[19] Bunun örneklerine, Aclunî’nin Keşfu’l-Hafâ adlı meşhur eserinde bolca rastlamak mümkündür.
——————————————————————————–
[1] Suyutî, Tedrîb, 98
[2] Suyutî, a.g.e., 103
[3] Aynı yer
[4] Suyutî, a.g.e., 102; es-San’anî, Tavzıhu’l-efkâr, II, 89’da bu sözün Abdurrahman b. Mehdi’ye ait olduğu söylenmektedir.
[5] Kandemir, Mevzu Hadisler, 80-81
[6] Suyutî, a.g.e., 102
[7] İbn Salah, Ulumu’l-Hadis, 90-91
[8] es-San’anî, a.g.e., II, 81
[9] es-San’anî, a.g.e., II, 94
[10] Suyutî, a.g.e., 99
[11] A’raf 187
[12] et- Tehzibü’t-Tehzib, VI, 179
[13] el-Bai’su’l-hasîs, 91
[14] Lisanu’l-Mizan, V, 7-8; krş. Suyutî, a.g.e., 100
[15] Suyutî, a.g.e., 100; krş. el-Ba’isu’l-­hasis, 89
[16] Müslim, “Mukaddime”, 4; Darimi, “Mukaddime”, 38
[17] Müslim, “Mukaddime”, 5; Darimi, “Mukaddime”, 38
[18] Ahmet Yücel, Hadis Usulü, 261
[19] Ali Yardım, Hadis-I, 54
[1] Suyutî, Tedrîb, 98
[1] Suyutî, a.g.e., 103
[1] Aynı yer
[1] Suyutî, a.g.e., 102; es-San’anî, Tavzıhu’l-efkâr, II, 89’da bu sözün Abdurrahman b. Mehdi’ye ait olduğu söylenmektedir.
[1] Kandemir, Mevzu Hadisler, 80-81
[1] Suyutî, a.g.e., 102
[1] İbn Salah, Ulumu’l-Hadis, 90-91
[1] es-San’anî, a.g.e., II, 81
[1] es-San’anî, a.g.e., II, 94
[1] Suyutî, a.g.e., 99
[1] A’raf 187
[1] et- Tehzibü’t-Tehzib, VI, 179
[1] el-Bai’su’l-hasîs, 91
[1] Lisanu’l-Mizan, V, 7-8; krş. Suyutî, a.g.e., 100
[1] Suyutî, a.g.e., 100; krş. el-Ba’isu’l-­hasis, 89
[1] Müslim, “Mukaddime”, 4; Darimi, “Mukaddime”, 38
[1] Müslim, “Mukaddime”, 5; Darimi, “Mukaddime”, 38
[1] Ahmet Yücel, Hadis Usulü, 261
[1] Ali Yardım, Hadis-I, 54

(4839)