Hüküm ve Siyaset Öğreten Bir Peygamber: Hz. Davud (as) | Muhammed Emin Yıldırım | 4K

Siret-i Enbiyâ derslerimizde Hz. Dâvûd’a eriştik elhamdülillah… Muhammed Emin Yıldırım hocamız, Hz. Dâvûd ile alakalı bu ilk dersimizde “Hüküm ve Siyaset Öğreten Bir Peygamber: Hz. Dâvûd (as)” serlevhasının altında çok önemli mesajlar taşıyan bir ders yaptı. Hocamız, özellikle nebevî siyasetin temel dinamiklerini ve bu siyasetin beşerî siyaset ile farklarının neler olduğunu mühim örnekler ve mesajlar ile anlattı. Hz. Dâvûd derslerimizin devamını merakla bekliyoruz…

Dersten Cümleler

Bugün 120. dersimize kavuştuk ve bugün itibari ile Hz. Dâvûd’un rahlesinin başına oturacağız inşallah…

Hz. Yûnus’un hem iyileştiği, hem güçlendiği, hem altında dinlendiği şecere-i yaktîn’in ne olduğuna değinmiş ve bu ağacın kabakgiller ailesinden olan kiwano ismi verilen bir meyve olduğunu söylemiştik…

Sınıfta kaldığımız bir alan var; Güç ahlâkı meselesi…

Hz. Dâvûd, Hz. Süleyman ve Hz. Zülkarneyn bize güç, galibiyet, mülk ve iktidar ahlâkına dair çok önemli mesajlar verirler…

“Allah yedi kimseye yedi şeyi öğretmiştir.”

1) Âdem’e isimleri öğretti.

وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا

“Ve Âdem’e, bütün isimleri öğretti” (Bakara 2/31)

2) Hızır’a feraseti öğretti.

وَعَلَّمْنَاهُ مِنْ لَدُنَّا عِلْمًا

“Ve ona, katımızdan bir ilim öğrettik” (Kehf 18/65)

3) Yûsuf’a rüya tabiri ilmini öğretti.

وَعَلَّمْتَن۪ي مِنْ تَأْو۪يلِ الْاَحَاد۪يثِۚ

“Rabbim, bana ilim verdin ve bana, bu rüyaları/sözleri yorumlamayı öğrettin.” (Yûsuf 12/101)

4) Dâvûd’a, zırh yapma sanatını öğretti.

وَعَلَّمْنَاهُ صَنْعَةَ لَبُوسٍ لَكُمْ

“Ve biz ona, sizin için zırh yapmayı öğrettik” (Enbiyâ 21/80)

5) Süleyman’a, kuşlarla konuşmayı öğretti.

يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ

“Ey insanlar, bize kuşların konuşması/nutku öğretildi” (Neml 27/16)

6) Îsâ’ya Tevrat ve İncil’in ilmini öğretti.

وَيُعَلِّمُهُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَالتَّوْرٰيةَ وَالْاِنْج۪يلَۚ

“Ve ona, kitabı, hikmeti, Tevrat’ı ve İncil’i öğretir.” (Âl-i İmrân 3/48)

7) Muhammed’e şeriatı ve tevhidi öğretti.

وَاَنْزَلَ اللّٰهُ عَلَيْكَ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَعَلَّمَكَ مَا لَمْ تَكُنْ تَعْلَمُۜ

“Allah, sana kitabı (Kur’ân’ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir.” (Nisâ 4/113)

Fahreddin-i Razi (rh) bunları belirttikten sonra der ki;

Hz. Âdem’in ilmi, ona secde ve tahiyyenin (selam) yapılmasına;
Hz. Hızır’ın ilmi, Mûsâ ve Yûşa gibi talebelerinin bulunmasına;
Hz. Yûsuf’un ilmi, ehlinin ve memleketinin bulunmasına;
Hz. Dâvûd’un ilmi, reislik ve üstün bir derecenin elde edilmesine;
Hz. Süleyman’ın ilmi, Belkıs’ın bulunup ona galib gelinmesine;
Hz. Îsâ’nın ilmi, annesinden töhmetin kalkmasına;
Hz. Muhammed’in ilmi de, şefaatinin bulunmasına bir sebep olmuşlardır. (Mefâtîhu’l-Gayb, 2/281)

Enbiyâ sûresi 80. âyette geçen لَبُوسٍ / Lebus sadece zırh anlamına mı gelir, yoksa genel manada bütün savaş malzemeleri ve savaş taktikleri anlamlarını da ihtiva eder mi? Bunu ileri ki derslerde göreceğiz…

Hz. Dâvûd hem peygamber hem hükümdar olarak görevlendirilmiş ve 40 yıl süren bir iktidar, hükümdarlık süreci olmuştu.

Bu 40 yılın ilk yedi yılında başkenti el-Halil olan, geri kalan 33 yılında ise başkenti Kudüs olan bir Dâvûd Hükümranlığı dönemi oluşmuştu.

Hz. Ömer (ra); “Bir evden bir kurban yeter!”

Kûfe valisiyken Hz. Ömer (ra) tarafından azledilen Ammâr b. Yâsir’e: “Seni azlettiğime kızmadın değil mi?” diye sorunca cevap şöyle oldu: “Beni valiliğe atadığın zaman sevinmedim ki azlettiğinde üzüleyim.” (İbn Sa’d, Tabakât 3/291)

Selmân el-Fârisî’ye, ‘Seni emirlikten nefret ettiren nedir?’ denildi. O, ‘Emilmesinin tatlılığı ve kesilmesinin acılığı!’ dedi. (İbn Sa’d, Tabakât 4/101)

Sahâbenin bu zihin yapısını inşa eden en önemli mesele hep söylediğimiz gibi Peygamberimiz ve daha önce gelen peygamberlerin kıssalarıdır.

Nübüvvetin 3. yılının sonunda nazil olan Sâd sûresi yada Nübüvvetin 11. yılında nazil olan Sebe sûresi,Hz. Dâvûd’un devlet yönetimi, siyaset ve idare meselesi üzerinden ilk muhataplara çok önemli mesajlar vermişti.

“Ehvenü’ş-şerreyn ihtiyar olunur.” (Mecelle, 29. madde)

Madde bu kadar; sadece seçeceksiniz, sonra o kötüyü savunmayacak, korumayacak, o kötüye kılıflar bulmayacaksınız.

40 yıl Hz. Dâvûd’un, 40 yıl Hz. Süleyman’ın yani tam 80 senelik bir hanedanlığın önümüze koyduğu bir devlat modeli var.  Bu devletin üç saç ayağı var, nedir bunlar? Tevhid, Adâlet, Meşveret…

Bu üçü nasıl gerçekleşiyor biliyor musunuz? Hz. Dâvûd’dan ve Hz. Süleyman’dan öğreniyoruz:

Tevhid – Güvenmek
Adâlet – Kanaat
Meşveret – Emanet

“İnsanın yediğinin en güzeli kendi kazandığıdır. Allah’ın nebîsi Dâvûd kendi elinin emeğinden başkasını yemezdi.” (Buhârî, “Büyûʿ”, 15)

Dâvûd zaman zaman tebdili kıyafet yaparak halkın arasında dolaşır ve kendisi hakkında ne düşünüldüğünü öğrenmeye çalışırdı. Bir gün insan kılığına girmiş bir melekle karşılaşır, onun fikrini sorar. Melek, “Dâvûd çok iyi bir hükümdardır ama bir kusuru var!” der. Dâvûd (as) merakla bu kusurun ne olduğunu sorar. “Keşke kendisinin ve ailesinin geçimini devlet hazinesinden karşılamasa” cevabını alır. Bunun üzerine kimseye muhtaç olmadan kendi geçimini sağlayabileceği bir yol lütfetmesi için Allah’a dua eder. Cenâb-ı Allah da ona demiri işleme sanatını öğretir (Zemahşerî, III, 253; İbn Atıyye, IV, 407-408). O günden sonra da Hz. Davud vefat edene kadar hep elinin emeği ile geçinir.

“Bize yaşanmaz bir hayat bıraktın Ey Ebû Bekir!” dedi, Hz. Ömer…

Bütün peygamberlerin getirdiği, yaşadığı ve insanlara yaşamaları için tebliğ ettikleri dinin adı İslâm’dır. Allah katında hak din olarak İslâm’dan başka din yoktur.

Siyaset ile din arasında güçlü bir bağ vardır; onun için bütün bu peygamberlerin mesajlarını kendinde cem eden Efendimiz (sas) ortaya nebevî bir siyaset koyarak gitti.

O nebevî siyaset, asla bugün ki beşerî siyasete benzemez…

Ne farkları var?

1. Nebevî siyaset ıslahı, beşerî siyaset iktidarı önceller.
2. Nebevî siyaset insanı, beşerî siyaset devleti önceller.
3. Nebevî siyaset ilkeleri, beşerî siyaset kazançları önceller.
4. Nebevî siyaset emanet bilincini, beşerî siyaset aidiyet kimliklerini önceller.
5. Nebevî siyaset şeffaflığı ve hesap verilirliği, beşerî siyaset gizemi ve hesap vermemeyi önceller.

Sahâbe üzerinden bir örnek verecek olursak Hz. Ömer sırtında bir cübbe ile “Ey Müslümanlar! Sözümü iyi dinleyin.” diyerek hutbeye başlıyor. Selmân-ı Fârisî ayağa kalkıp “Ne sana itaat ederiz ne de seni dinleriz! Sen önce üstündeki cübbenin hesabını ver. Ondan sonra konuşalım.” diyor. Selmân-ı Fârisî niye bu hesabı soruyor? Çünkü Medine’ye bazı hediyeler gelmiştir. Hz. Ömer de gelen malları halka dağıtmıştı. Dağıtılan kumaşlar, hiç kimseye bir kişilik cübbe çıkacak kadar yeterli bir kumaş değildi. Selmân-ı Fârisî de “Sen o cübbeyi nereden buldun? Biz, bize dağıttığınla bir cübbe edinemedik. Sen o cübbeyi nasıl giydin, önce bunun hesabını ver.” diyor. Bunun üzerine oğlu Abdullah b. Ömer (ra), “Vallahi babamın cübbesi olmadığı için ben payımı babama verdim. Babam da ikisini birleştirip kendine bir cübbe yaptı.” diyor. Bunun üzerine Selmân-ı Fârisî, “O halde konuş Ömer konuş! Şimdi sana itaat ederiz ve seni dinleriz.” diyor [İbn Cevzî, Sıfatü’s-safve, 242; ez-Zubeyr b. Bekkâr, el-Ahbârü’l-Muvaffakıyyât, s. 71].

Kur’ân-ı Kerîm’de secde âyetleri:

A‘râf 7/206, Ra‘d 13/15, Nahl 16/49, İsrâ 17/107, Meryem 19/58, Hac 22/18 ve 77, Furkân 25/60, Neml 27/25, Secde 32/15, Sâd 38/24, Fussılet 41/37, Necm 53/62, İnşikāk 84/21, Alak 96/19.

“Dâvûd şöyle dedi: “Senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle doğrusu sana karşı haksızlık etmiştir. Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Dâvûd (böyle bir temsil ile) kendisini sınadığımızı anladı. Bunun üzerine rabbinden kendisini bağışlamasını dileyerek secdeye kapandı ve bütünüyle O’na yöneldi.” (Sâd 38/24)

İbn Abbas’ın en gözde talebelerinden olan Mücahid (rh) bir gün bunu İbn Abbas’a soruyor; diyor ki: “Ey İbn Abbas! Sâd sûresinde tilavet secdesi var mıdır?” İbn Abbas vardır diyor ve sonra En’âm 84. âyeti okuyor: “Biz ona İshak ve Ya‘kūb’u da armağan ettik; hepsini de doğru yola ilettik. Daha önce de Nûh’u ve onun soyundan Dâvûd’u, Süleyman’ı, Eyyûb’u, Yûsuf’u, Mûsâ’yı ve Hârûn’u doğru yola iletmiştik. Biz, iyileri böyle ödüllendiririz.” (En’âm 6/84)

Bu ayeti okuduktan sonra İbn Abbas dedi ki: “Ey Mücahid ve arkadaşları! Peygamberiniz (sas) de önceki peygamberlere uyması emrolunan kimselerdendir.” (Buhârî, “Tefsir”, 5)

Ordu hareket etmeye hazırlandığı bir sırada Abdullah b. Revâha Hz. Peygamber’in yanına varıp onunla vedalaştı, sarıldı ve ağladı. Sonra kendini toparladı ve dedi ki: “Yâ Resûlullah, bana aklımdan hiç çıkarmayacağım bir tavsiyede bulunur musun?” Hz. Peygamber de Abdullah b. Revâha’ya “Sen yarın Allah’a pek az secde edilen bir ülkeye varacaksın orada secdeleri, namazları çoğalt!” buyurdu. Abdullah bu tavsiye ile yetinmeyip “Yâ Resûlullah nasihatini artırır mısın?” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber: “Allah’ı daima zikret. Çünkü Allah’ı zikr, umduğuna ulaşmanda sana yardımcı olur.” buyurdu. Abdullah Hz. Peygamberi, bir türlü bırakmak istemiyordu: “Yâ Resûlullah, Allah tektir, teki sever (bir nasihat daha verir misin?)” deyince Hz. Peygamber: “Ey İbn Revâha! Dediklerimi yap bu senin için daha güzeldir.” buyurdu.[Vâkıdî, Meğâzî, II, 755; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, III, 237]

(640)