Hz. Musa’nın (as) Kudüs Aşkı ve Vefatı | Muhammed Emin Yıldırım | 4K

Siret-i Enbiyâ derslerimizde bu hafta itibari ile Hz. Mûsâ’yı (as) bitirmiş olduk. Hz. Mûsâ ile alakalı son dersimizin serlevhası “Hz. Mûsâ’nın Kudüs Aşkı ve Vefatı” idi. Muhammed Emin Yıldırım hocamız bu serlevha altında Hz. Mûsâ’nın bir ömür Kudüs için nasıl mücadele ettiğini, İsrâiloğulları’nı bu şehri fethetmeleri için nasıl ikna etmeye çalıştığını, ancak onların ne gibi bahaneler ileri sürdüklerini ve son olarak Hz. Mûsâ’nın vefatını çok önemli mesaj ve vurgularla anlattı. Haftaya Hz. Hârûn (as) ile derslerimiz devam edecek inşallah…

Dersten Cümleler

Siret-i Enbiyâ derslerimizin 108. sine ulaştık hamdolsun… Tam 1,5 yıldır ve bu ders dâhil 32 derstir, Hz. Mûsâ’nın rehberliğinde yürüdük, bugün itibari ile Hz. Mûsâ derslerimizi bitireceğiz ve haftaya Hz. Hârûn ile devam edeceğiz.

Hz. Mûsâ’nın en büyük aşkı neydi? Kavmini kölelikten hürriyete kavuşturup, hürriyet yurdu olan “Mukaddes Topraklara” kavuşturmaktı.

Hz. Mûsâ’nın en büyük aşkı tabi ki risalet ve nübüvvet dışındaki en büyük aşkı Kudüs idi.

Bu aşk ile bir ömür yandı Hz. Mûsâ…
Bu aşk ile gecesini gündüzüne kattı Hz. Mûsâ…
Bu aşk ile nelere nelere katlandı Hz. Mûsâ…
Bu aşkı ile neleri gözden çıkardı ve neleri feda etti Hz. Mûsâ…
Bu aşk ile 80 yıl boyunca bir mücadele ortaya koydu Hz. Mûsâ…

Hz. Mûsâ’nın bu uzun soluklu mücadelesinden çok önemli dersler alıyoruz, en başta aldığımız dersler şunlardır:

1- Kudüs, mihri çok ama çok pahalı bir gelin gibidir; o mihri ödemeyene nasip olmayan büyük bir değerdir.

2- Kudüs, yeryüzünde üçün üçüncüsü olan bir kardeş gibidir; o en küçük kardeşe çok farklı bir şekilde sahip çıkılmalıdır.

3- Kudüs, bizi Efendimiz’den (sas) önceki birçok peygambere bağlayan köprü gibidir; o köprü kurulmadan risalet davasının halkaları tamamlanamamaktadır.

4- Kudüs, İsrâ’nın merkezi, Mirac’ın zemini, arşın arz ile birleştiği bir gökyüzü şehri gibidir; o şehir gülmeden dünya gülmeye hasret kalacaktır.

5- Kudüs, dünyasını âhiretine feda eden yiğitlere kendini emanet eden bir elmas gibidir; çok büyük bir sevda olduğu için iki sevdanın olduğu gönüllere gelmemektedir.

7 Ekim olaylarının başladığı günlerde terör örgütünün başı olan Netanyahu şöyle dedi: “Tevrat bize ‘Amalek’in sana yaptığını hatırla’, der.” 

Tevrat’ta Amalek nasıl geçer? İki yeri hatırlatalım sadece:

“Amalek’in Mısır’dan çıkışınız sırasında yolda sana neler yaptığını hatırla! Yolda ansızın karşına çıkmış, sen bitkin ve yorgun bir haldeyken senin gerinde kalan güçsüzleri öldürmüş; Tanrı’dan korkmamıştı. Tanrınızın mülk edinmek üzere miras olarak size vereceği ülkede sizi çevrenizdeki bütün düşmanlardan kurtarıp rahata kavuşturunca, Amalek’in zikrini göklerin altından sileceksiniz. Bunu sakın unutma!” (Tevrat, Tesniye, 25:17-19)

“Şimdi git, Amalek’e saldır! Onlara ait her şeyi tümüyle yok et, hiçbir şeyi esirgeme! Kadın erkek, çoluk çocuk, öküz, koyun, deve, eşek hepsini öldür!”(Tanah, 1. Samuel 15:3)

3000 yıllık bir kin var içlerinde ve bu 3000 yıllık kinin bedelini ödetiyorlar şu an Gazze’ye…

A’raf sûresinin 160. ayetinde, İsrâiloğulları’na verilen nimetler sayılmıştı; onları bir daha hatırlayalım:

  • On iki kabilenin her birine su kuyusu
  • Çölün ortasında bulutların onlara gölgelik kılınması
  • Men ile Selva’nın kudret helvası ve bıldırcın etinin verilmesi

160. âyette bunları saydıktan sonra 161. âyette diyor ki:

وَاِذْ ق۪يلَ لَهُمُ اسْكُنُوا هٰذِهِ الْقَرْيَةَ وَكُلُوا مِنْهَا حَيْثُ شِئْتُمْ وَقُولُوا حِطَّةٌ وَادْخُلُوا الْبَابَ سُجَّدًا نَغْفِرْ لَكُمْ خَط۪ٓيـَٔاتِكُمْۜ سَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ

“O zaman onlara denilmişti ki: “Şu memlekete yerleşin. Orada dilediğiniz gibi yiyin ve ‘Hıtta (Ya Rabbi, bizi affet)’ deyin. Kentin kapısından eğilerek tevazu ile girin ki biz de sizin hatalarınızı bağışlayalım. İyilik edenlere daha da fazlasını vereceğiz.” (A’râf 7/161)

سَنَز۪يدُ الْمُحْسِن۪ينَ

“İyilik edenlere (Muhsinlere) daha da fazlasını vereceğiz.” (A’râf 7/161)

İsrâiloğulları şu 7 şeyden dolayı Muhsinlerden olamamışlardır:

1- Allah ve Resûlü’nü tam olarak dinlememişlerdir.
2- Kendilerine verilen nimetlere tam anlamı ile şükür etmemişlerdir.
3- Günahlarından tam anlamı ile yüz çevirmemişlerdir.
4- Allah’a tam anlamı ile iltica edip af dilememişlerdir.
5- Zaferi ve başarıyı Allah’a değil kendilerine atfetmişlerdir.
6- Tevazu ve vakarı tam anlamı ile kuşanamamışlardır.
7- Daha fazlasını elde etme adına tam anlamı ile ufuklarını genişletmemişlerdir.

Mâide sûresi 20-26 âyetler arası 7 âyette Hz. Mûsâ’nın Kudüs aşkını, İsrâioğulları’nın ise Kudüs imtihanlarını çok önemli mesajlarla okuyoruz.

وَاِذْ قَالَ مُوسٰى لِقَوْمِه۪ يَا قَوْمِ اذْكُرُوا نِعْمَةَ اللّٰهِ عَلَيْكُمْ اِذْ جَعَلَ ف۪يكُمْ اَنْبِيَٓاءَ وَجَعَلَكُمْ مُلُوكًاۗ وَاٰتٰيكُمْ مَا لَمْ يُؤْتِ اَحَدًا مِنَ الْعَالَم۪ينَ

“Hani Mûsâ, kavmine demişti ki: “Ey kavmim! Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani içinizden peygamberler çıkarmıştı ve sizi hükümdarlar/melikler kılmıştı ve âlemlerde (diğer) toplumlardan hiçbirine vermediğini size vermişti.” (Mâide 5/20)

Hz. Mûsâ, nankörlüğü kişiliklerinin bir parçası haline getirmiş, bu azgın kavme üç büyük nimeti hatırlatıyordu:

1- Gönderilen peygamberleri
2- Verilen hükümdarlık ve kuvvetleri
3- Risalet ve Nübüvvetten dolayı başkalarına üstün kılınmalarını

يَا قَوْمِ ادْخُلُوا الْاَرْضَ الْمُقَدَّسَةَ الَّت۪ي كَتَبَ اللّٰهُ لَكُمْ وَلَا تَرْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خَاسِر۪ينَ

“Ey kavmim! Allah’ın size yazdığı kutsal yere girin, ardınıza dönmeyin, yoksa kaybedenler olarak dönersiniz” demişti.” (Mâide 5/21)

“Arda’l-mukaddese/Mukaddes topraklar” Kudüs’e neden Kudüs deniyor? Çünkü orası Mukaddes belde… Yani el-Kuddüs olan Allah’ın Mukaddes kıldığı belde…

وَلَا تَرْتَدُّوا عَلٰٓى اَدْبَارِكُمْ  “ardınıza dönmeyin, yoksa kaybedenler olarak dönersiniz” demişti. (Mâide 5/21)

Ne demek ardınıza dönmeyin?

  • Allah’ın emirlerine itaatten vazgeçmeyin!
  • Önünüzdeki elçilerin sözünden çıkmayın!
  • Savaşmaktan geri durmayın!
  • Davanızı asla ucuza gözden çıkarmayın!
  • Eski halinize, günaha ve isyana dönmeyin!

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّ ف۪يهَا قَوْمًا جَبَّار۪ينَۗ وَاِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَا حَتّٰى يَخْرُجُوا مِنْهَاۚ فَاِنْ يَخْرُجُوا مِنْهَا فَاِنَّا دَاخِلُونَ

“Dediler ki: “Ey Mûsâ! Orada zorba bir topluluk var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Ama oradan çıkarlarsa biz hemen gireriz.” (Mâide 5/22)

قَالَ رَجُلَانِ مِنَ الَّذ۪ينَ يَخَافُونَ اَنْعَمَ اللّٰهُ عَلَيْهِمَا ادْخُلُوا عَلَيْهِمُ الْبَابَۚ فَاِذَا دَخَلْتُمُوهُ فَاِنَّكُمْ غَالِبُونَ وَعَلَى اللّٰهِ فَتَوَكَّلُٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ

“Allah’ın nimetine mazhar olan ve sorumluluk bilinciyle yaşayanlardan iki (yiğit) kişi şöyle dedi: “Kapıdan üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz. Eğer müminler iseniz ancak Allah’a güvenin.” (Mâide 5/23)

Âyette bahsedilen iki kişi kim?

  • Yuşâ b. Nûn
  • Kaleb b. Yufenna

Efraim kabilesini temsilen ve o günlerde kırk yaşında olan Hz. Yuşâ diğeri ise Yahûda kabilesinden olan Hz. Kaleb…

قَالُوا يَا مُوسٰٓى اِنَّا لَنْ نَدْخُلَهَٓا اَبَدًا مَا دَامُوا ف۪يهَا فَاذْهَبْ اَنْتَ وَرَبُّكَ فَقَاتِلَٓا اِنَّا هٰهُنَا قَاعِدُونَ

“Dediler ki: “Ey Mûsa! Onlar orada bulundukça, biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve Rabbin gidin, onlarla savaşın. Biz burada oturacağız.” (Mâide 5/24)

قَالَ رَبِّ اِنّ۪ي لَٓا اَمْلِكُ اِلَّا نَفْس۪ي وَاَخ۪ي فَافْرُقْ بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ

“Mûsâ, “Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavim arasında sen hükmet” dedi.” (Mâide 5/25)

Allah (cc) Hz. Mûsâ’nın bu duasını kabul etti. Peki, korkak İsrâiloğulları’na nasıl bir cevap verdi?

قَالَ فَاِنَّهَا مُحَرَّمَةٌ عَلَيْهِمْ اَرْبَع۪ينَ سَنَةًۚ يَت۪يهُونَ فِي الْاَرْضِ فَلَا تَأْسَ عَلَى الْقَوْمِ الْفَاسِق۪ينَ۟

“Allah, şöyle dedi: “O hâlde, orası onlara kırk yıl haram kılınmıştır. Bu süre içinde yeryüzünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaklar. Artık böyle yoldan çıkmış kavme üzülme.” (Mâide 5/26)

Madem siz Kudüs’ü fethedecek şerefi istemiyorsunuz, o halde alın size ceza? 40 yıl çölde, Tih çölünde şaşkın şaşkın dönüp dolaşacaksınız.

Neden 40 yıl? O gün 20 yaşından gün almış kim varsa, bazı müminler dışında hepsi ölecek…

Hz. Mûsâ’nın vefatı…120 yaşlarındadır, halen Kudüs, Kudüs diye inlemektedir.

Ebû Hureyre Hz. Peygamber’in (sas) şöyle dediğini nakletmiştir: “Ölüm meleği bir beşer kılığında Mûsâ Peygamber’e gönderildi. Melek Mûsâ’ ya gelince, Mûsâ, meleğe bir tokat vurdu. Melek Rabb’ına döndü ve: “Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin.” dedi. Allah, meleğe gözünü iade etti ve tekrar Mûsâ’ya dön de ona: “Elini bir öküzün sırtına koymasını ve elinin örttüğü her bir kıla mukabil bir yıl ömür verileceğini söyle” dedi.

Mûsâ, bu ilâhî bağışı duyunca: “Yâ Rabbî! Bundan sonra ne olacak (ölecek miyim, yoksa daha yaşayacak mıyım)?” diye sordu.

Allah: “Sonra öleceksin.”  buyurdu.

Musa: “Öyleyse ölüm şimdi gelsin, dedi.

Şimdi hadisin devamına dikkat edelim: “Mûsâ Allah’tan bir taş atımı mesafeye kadar kendisini Mukaddes Arz’a (Kudüs’e) yaklaştırmasını (orada ölüp orada gömülmesini) diledi.”

Ebû Hureyre şöyle dedi: Resûlullah (sas): “Eğer ben Musa’nın gömüldüğü yerde sizinle beraber bulunsaydım, onun yol kenarında olan ve kızıl bir kum tepesinin yanında bulunan kabrini muhakkak sizlere gösterirdim.” buyurdu.” (Buhârî, Cenâiz, 69; Enbiyâ, 31;Müslim, Fedâil, 42)

Yahudilere göre Hz. Mûsâ’nın kabrinin olduğu yer, şimdi Ürdün’ün içerisinde kalan Madeba şehrinin batısında bulunan Cebel-i Neba dağındaki bu kilisenin içerisindedir.

Bu dersten alınması gereken mesajlar:

1- Kudüs, imanın yüreklere yerleştirdiği bir büyük sevdadır.
2- Bu sevda gelip geçici bir sevda değil, ilk günden son güne kadar korunması gereken bir sevdadır.
3- Önemli olan Kudüs’ü fethetmek değil “Kudüs’ün Adamı” olarak bu sevda için gayret etmektir.
4- Bu gayret hak ettiği oranda ortaya konursa Allah sana nasip etmese bile senin yetiştirdiğin birine nasip edecektir.
5- O halde yapılması gereken bu sevda için yaşamak ve bu sevda için ölmektir.

Bedir’e giderken Safra denilen yerde yaşanan bir hatıra…

Miktad ayağa kalktı ve dedi ki: “Ya Resulullah! Allah sana ne emrediyorsa sen onu yap. Vallahi biz hep senin sağında, solunda, önünde ve arkanda olacağız. Biz asla Beni İsrâil’in peygamberleri Mûsâ’ya dedikleri gibi, “Ey Mûsâ! Sen ve Rabbin gidin savaşın biz burada seni bekliyoruz” demeyeceğiz. Bizim sözümüz “Ya Resûllullah sen git biz de arkandan gelelim, sen yürü biz de seninle beraber yürüyelim” olacaktır.

(492)