İmam Buhârî ve El Camiu’s Sahîhi
İmam Buhârî ve El-Camiu’s-Sahîhi
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الإِسْلاَمَ دِينًا
“… Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçtim…”
Allah, beşeriyet için bu dinden razı olmuştur. Bu dini, kıyamete kadar hükmü devam edecek son din kılmıştır. Bundan dolayı o dinin korunmasını kendi üzerine almıştır. Rabbimiz bu dini savunacak insanları da yaratmış ve onları desteklemiştir. İslam tarihini bu gibi yıldız şahsiyetlerle süslemiştir. Bu yıldız alimlerin öncülerinden biri de İmam Buharî’dir.
İmam Buharî (194-256)
Buhârî deyince, yerine göre, hem müellifi ve hem de müellifinin en meşhur eseri olan el-Câmi’u’s-Sahîh’i kastedilir.
Ebû Abdullah Muhammed b. İsmâil b. İbrâhim b. el-Muğîre b. Berdizbeh el-Cûfî el-Buhârî.
İmam Buhari’nin dedesinin babası olan Muğire b. Berdizbeh, Buhara Valisi Yemân el-Cûfi’nin aracılığıyla müslüman olmuştur. Bu nedenle Cûfi’ye nisbet edilmiştir. Buhârî’nin babası da ilimle meşgul olmuş aynı zamanında tüccar olan bir zattır. Dedesi hakkında ise bilgimiz bulunmamaktadır.
Muhammed el-Buhârî, 13 Şevvâl 194 h./21 Temmuz 810 tarihinde Cuma günü Buhara’da doğdu. Bundan dolayı da Buhârî nisbetiyle anılmasına sebep olmuştur. Buhârî, henüz bebek iken babası vefat etmiş, kardeşi Ahmed’le birlikte yetim kalmıştır. Annesinin terbiyesi altında büyüdü, küçük yaşta Kur’an’ı ezberledi ve Arapça öğrendi. Babasından kalan servet onun hiç kimseye muhtaç olmadan ilim öğrenmesinde yararlı oldu. Yine küçük yaşlarda hadis ve rical hakkında bilgileri ezberlemeye başladı. On altı yaşında annesi ve kardeşi Ahmed’le birlikte hacca gitti. Annesi ve kardeşi Buharâ’ya dönerken, kendisi ilim öğrenmek isteğiyle Mekke’de kaldı. (210 h./825).
Onsekiz yaşında “Kitâbu Kadâya’s-Sahabe ve’t-Tâbiin” ile “et-Târîhü’l-Kebîr” adlı eserlerini yazdı. İlim öğrenmek için Şam’a, Mısır’a, Basra’ya, Bağdat’a gitti. Bu amaçla altı yıl Hicâz’da kaldı. Buharî, hadis öğrenmek ve nakletmekle kalmadı. Şiirle de ilgilendi. Ancak fazla şiir yazmadı. Savaş sporlarına ilgi duydu, ata bindi, ok attı. Uzun süre yanında kalmış olan katibi Muhammed b. Ebu Hâtim, birlikte oldukları süre içinde sadece iki defa hedefe isabet ettiremediğini belirtmiştir.
40 yıl kadar süren ilim yolculukları sonunda Nişabur’a yerleşmek istedi. Ancak burada Buharî’nin üstünlüğünü çekemeyenler fitne çıkarmaktan geri kalmadılar. Muhammed b. Yahya ez-Zühli, Buhari’nin etrafında toplanan talebelerin günden güne çokaldığını görünce onu çekemedi. Buharî’nin “Kur’an mahluktur” düşüncesini savunduğunu yaydılar. Bu dedikodulardan rahatsız olan Buharî, memleketi Buhara’ya gitti. Burada da rahat edemedi. Buharâ emiri ile arası açıldı. Buhara Emiri Halid b. Ahmed, çocuklarına Câmiu’s-Sahîh’i ve et-Tarih’i okutması için Buharî’yi konağına çağırdı fakat Buharî, bu teklifi kabul etmedi. İlim meclislerinin herkese açık olduğunu, isteyenin gelerek yararlanabileceğini, ilmi valinin konağının duvarları arasına hapsedemeyeceğini bildirdi. Bu olay üzerine Ahmed İbn Hâlid, onu Buhara’dan sürdü.
İmam Buharî, Buhara’dan ayrıldıktan sonra Semerkand’a gitti. Hartenk köyünde bulunan akrabalarının arasına yerleşti. Semerkand’lılar, Buhârî’den yararlanmak istediler. Bir heyet gönderip Semerkand’a gelmesi ricasında bulundular. Buhârî, Semerkand’a gitmek için hazırlık yapmaya başladı ancak bu arada hastalandı ve Ramazan Bayramı gecesi vefat etti (30 Ramazan 256 h./31 Ağustos 869). Cenazesi, bayram günü öğleden sonra kılınarak Hartenk’e defnedildi.
Keskin Zekası
İmam Buhârî keskin bir zekâ ve ezberleme yeteneğine sahipti. Herhangi bir şeyi ezberlemesi için ona bir defa bakması veya onu bir defa dinlemesi yeterliydi. Bağdatlıların ve Semerkandlılar’ın O’nun zekâ seviyesini denemek için sordukları sorular bunu göstermesi bakımından önemlidir. Bir keresinde yüz kadar hadisin sened ve metinleri karıştırıldıktan sonra Buhârî’ye okunmuş ve ne düşündüğü sorulmuştur. O da hepsini ezberden düzeltmiş ve soranları kendine hayran bırakmıştır.
İlmi gezileri sırasında hocalarından dinlediklerini yazmaması ve kendisine takılanlara, dinlediği yaklaşık 18.000 hadisi ezberden okuması da dikkat çekicidir. O aynı zamanda çok hadis ezberlemekle de şöhret bulmuştu.
Mizacı
İnce yapılı uzun boylu idi. İhtiyarlığında çok halim selim görünüşlü olmuştu. Sert yaratılışlı değildi. Yumuşak huyluydu. İlim konusunda çok dikkatli idi. Delilsiz konuşmak istemezdi. Başkaları hakkında gayet yumuşak bir dil kullanırdı. Derdi ki,
“Hiçbir kimseyi gıybet etmemiş olarak Allah (c.c)’a kavuşmayı arzu ediyorum.” Rical bilgisi herkesten çok olmasına rağmen cerh ettiği (zayıflığını ortaya koyduğu) raviler hakkında bile aşağılayıcı tabirler kullanmazdı. Yalancılığı bilinen birisi için “fîhi nazar (bunda ihtilaf vardır)”, “seketû anhu (sikalığı konusunda âlimler sustular)” derdi. O’nun bir adam hakkında en ağır sözü “münkerü’l-hadis (hadisi alınmaz)” terimidir.
Hakkında Söylenenler
Kütübü sitte müelliflerinden en-Nesâî, Buhârî’yi bizzat görüştüğü şeyhler arasında saydıktan sonra şöyle demiştir: “O, sika, inanılır, akıllı bir muhaddistir. İslâm tarihinde ilk defa sahih kitap yazan odur.” Bazı âlimler onun için şöyle derler: “Buhârî, Allah’ın yeryüzünde yürüyen ayetlerindendir.”
Necm b. el-Fazl diyor ki: “Rüyamda Rasûlullah (s.a.) efendimizi gördüm. Bir köyden çıkmış gidiyordu ve arkasından İmam-ı Buhârî de onu takip etmekteydi. O bir adım atınca Buhârî de bir adım atıyor ve ayağını Rasûlullah (s.a.)’ın ayağını bastığı yere basıyordu. Kitabını da her bakımdan ona nisbet ediyordu.”
İbn Huzeyme “Şu gök kubbenin altında Rasulullah’ın hadislerini Buhârî’den daha iyi bilen ve daha iyi ezberlemiş olan birini görmedim” demiştir.
Hamdun b. Ahmed el-Kassâr şöyle anlatmıştır: “İmam Müslim, Buharî’nin yanına gelip onu alnından öptü ve şöyle dedi: – Ey hocaların hocası ve muhaddislerin efendisi bırak ayaklarını öpeyim.”
Fellâs da şöyle demiştir: “Buharî’nin bilmediği hadis hadis değildir.”
Buhârî’yi yakından tanıyan alimlerin bu gibi takdirkâr ifadeleri, onun ilmî şahsiyeti ve otoritesi hakkında fikir vermektedir.
Takvası
Buhârî ilmiyle amel eden bir insandı. İslâmî sınırlara uymada aşırı derecede titizdi. Helâl ve haram konusunda duyarlı idi. Hadis ilmine hizmet, bu yolla Allah’ın rızasını, Rasûlullah (s.a.)’ın şefaatini kazanmaktan öte bir amaç taşımıyordu. Babasından kalan mirası bile bu yolda harcamıştı. Cömertliğiyle şöhret bulmuştu, yardım ettiklerine Allah rızası için elini uzatıyordu. Çok Kur’an okur, çok nafile namaz kılardı. Rivayete göre her üç günde bir Kur’an’ı Kerîm’i hatmederdi. Gecenin bir kısmını uykuyla geçirirdi. Sürekli geceleri uykusundan kalkıp, kandilini yakar, hadis tahric ederdi. Yahut yazdıklarına işaretler koyar, üzerinde düşünürdü. Seherden önce uyanır, gece namazı kılar; sonra Kur’an’ın üçte birini okurdu. Ramazanda ise her gece Kur’an’ı hatmederdi.
Hocaları
Buhârî’nin kendi ifadesine göre hadis aldığı hocalarının sayısı binden fazladır. Bu rakam bazı kaynaklarda 1080 olarak verilmiştir. Hadis yazdığı şeyhlerine ait senetleri de bildiğini, senedi zayıf rivayetlere itibar etmediğini belirtir. Hocalarından başlıcalar şunlardır:
Ahmed b. Hanbel, Ali b. el-Medinî, Yahya b. Maîn, İsmail b. İdris el-Medînî, İshak b. Rahuyeh.
Bunların dışında şu isimleri de görüyoruz;
Mekkî b. İbrahim el-Belhî, Muhammed b. Selam el-Bikendi, İbrahim b. el-Eş’as, Ali b. el-Hasan b. Şekîk, Yahya b. Yahya, İbrahim b. Musa el-Hafız, Şüreyc b. en-Numan, Ebu Asım en-Nebil eş-Şeybânî, Muhammed b. Abdullah el-Ensârî, Abdullah b. Zübeyr el-Hamidî, el Mekrî, Abdülaziz el-Üveysî.
Talebeleri
Öğrencileri arasında da en meşhurları şunlardır;
Ebu İsa et-Tirmîzî, Muhammed b. Nasru’l Mervezî, İbn Ebi Dâvud, Müslim b. Haccac ve en-Nesâi.
el-Camiu’s-Sahîh
İmam Buhârî küçük yaştan itibaren hadisle meşgul olmaya başlamıştır. Henüz on altı yaşında iken Abdullah b. Mübârek ve Vekî’ b. Cerrâh’ın hadis kitaplarını ezberlemiş; daha sonraları hadis toplamak için ülkeler dolaşmıştır. Suriye, Cezire, Basra, Kufe, Hicaz gibi o günün belli başlı ilim merkezlerini gezmiş ve oralardaki alimlerden hadis tahsil etmiştir.
İslam kültürünün, Kur’ân-ı Kerim’den sonra en güvenilir ve en sahîh kitabı; İslam alimlerine göre, sırf sahih hadisleri bir araya toplamak için yazılmış sahih hadis eseridir. İmam Buharî’nin Sahihine verdiği isim ta olarak şöyledir: “el-Camiu’l- Müsnedu’s-Sahîhu’l-Muhtasar min Umûri Rasulillah (s.a.) ve Sünenihi ve Eyyâmihi”.
الجامع المسند الصحيح المختصر من أمور رسول الله صلي الله عليه و سلم و سننه و أيامه
İmam Buharî bu eserini hocası İshak b. Râhuye’nin “Rasûlüllah’ın sahih hadislerini muhtasar bir kitapta toplasanız” diye temennide bulunması üzerine tasnif etmiştir.
Buhârî’nin bu kitabı, kendi zamanına kadar telif edilen ve zamanından sonra da telif edilecek olan bütün hadis kitapları arasında birinci dereceyi almış ve İslâm alimleri arasında en sahih hadis kitabı olarak kabul edilmiştir. Hiç kimse bir başka hadis kitabının Buhârî’nin kitabından daha sahih olduğunu ileri sürmemiştir. İmam Buharî sahih oluşuna hükmedilen bütün hadisleri bu kitabına almış değildir. O sadece sahih hadisler arasından kendi şartlarına uyanları seçmiş ve kitabına koymuştur. Zira Buhârî’nin Sahihinin dışında bulunan pek çok hadisin sahih oluşunu kendisi ifade etmiştir.
Kitabın Oluşumu
Buhârî, Sahihini 600.000 hadis arasından seçmiş ve kitabını Mescid-i Haram’da telif etmiştir. Hadis mu’cemi Concordance’a göre 97 kitab ve 3730 babtan oluşmaktadır. Tekrar edilen hadisler dâhil 7275 hadis ihtivâ etmektedir. Muhammed Fuad Abdulbaki’nin rakamlandırdığı baskıda 7563 hadis bulunmaktadır. Mükerrerler çıkartıldığında bu rakam 4.000 civarına düşmektedir.
Kitabın ravilerinden olan Firebrî, Buharî’den şöyle nakletmiştir:
“el-Camiu’s-Sahîh’i altıyüz bin hadis içinden seçip onaltı senede tasnif ettim. el-Câmiu’s-Sahîh kitabına sahih olduğunu gerçekten bildikten sonra iki rekat namaz kılıp, bir de Allah’a istihâre etmedikçe hiç bir hadis koymadım. Bu kitabıma sırf sahih olan hadisleri koydum, sahih hadislerden bir kısmını da kitap uzamasın diye dışarıda bıraktım.”
İçeriği
Buhârî, bab başlıklarını çoğu zaman ayet-i kerimelerden, bazen hadislerden iktibaslarla ve bazen da serbest şekilde fakat fıkhî bir anlam taşıyacak tarzda seçtiği ibârelerle tanzim etmiştir. Bu yüzden “Buharî’nin fıkhî görüşleri bab başlıklarındadır” (فقه البخاري فى تراجمه) sözü meşhur olmuştur.
Buharî gerek bab başlıklarının seçiminde, gerek o başlıklar altında zikrettiği hadislerde, konuların kesin hükme bağlanmış olup olmadığına, o konuda kendisine ulaşmış sahih bir hadisin bulunup bulunmadığına işaret etmiş olmaktadır.
Buhârî, aynı hadisi, aynı hadisin çeşitli rivayetlerini bir yerde toplamak yerine, ilgili oldukları yerlerde tekrar etmek suretiyle bir hadisten birden fazla hüküm ve pratik sonuçlar çıkarılabileceğini göstermiştir.
Buhârî, bazen bir hadisi ilgisi dolayısıyla ve ondan ahkâm çıkarmak düşüncesiyle, muhtelif kitapların çeşitli bablarında hadisi bölerek (takti’) tekrarlar. Ancak çoğu kere böyle hadisi değişik yerlerde verirken ayrı ayrı senedle zikretmeye dikkat eder. Bununla da hadisin değişik senedlerle rivâyet edilmiş olduğunu ispatlamış olur.
Hadis kitaplarında görülen tekrarları müellifler boş yere tekrar edip durmamışlardır. Bunun birçok büyük faydaları vardır. Söz gelimi; senedin farklılığı, metne ait lâfızların muhtelif oluşu vs. Bazen bir hadisin tek bir sahâbîden, değişik senedlerle ve farklı lafızlarla rivayet edildiği olur. Müelliflerin bütün rivayetleri toplama arzu ve hırsları dolayısıyla kitaplarında tekrarlar görülür.
Buharî’nin bir hadisi, Sahih’in 13 yerinde tekrarladığı olmuştur. İmam Buhârî yaptığı bu tekrarlarda her defasında başka başka hocalarından rivayet ettiği farklı sened ve metinleri verir. Böylece hem hadisi kuvvetlendirir, hem de lafız farklılıkları dolayısıyla başka başka hükümlerin elde edilmesini sağlar.
İmam Buharî Sahih’inde ayrıca hadislerde geçen garib kelimeleri de yer yer açıklar. Aynı şekilde onun müşkilü’l-hadîs konusunda da açıklama yaptığı görülür.
Buharî’nin Sahîh’inde yirmi iki adet “sülâsî” (üç râvi ile Rasûlüllah (s.a.)’a ulaşan) hadîs bulunmaktadır. Onun en nazil isnadı ise 9’ludur.
Buhari – Müslim Karşılaştırması
İslâm ümmeti Kur’ân-ı Kerim’den sonra en sahîh kitap olarak “Sahihayn” denilen Buhârî ve Müslim’in kitaplarını kabul etmiştir. Bu iki sahih hadis kitabının birbirine kıyası yapıldığı zaman en sahîh olanın Buhârî’nin kitabı olduğu anlaşılmıştır. Çünkü İmam Müslim Buhârî’den istifade etmiş, ona talebe olmuştur; hocasının eserlerinden istifade etmiş ve ona dayanmıştır. Bunun için Dârekutnî, “Eğer Buhârî olmasaydı, Hadis ilminde Müslim ortaya çıkmaz ve bu mertebeye ulaşmazdı” demiştir. Bu yüzden de, devrin siyasî olayları sebebiyle birçokları Buhârî’nin çevresinden uzaklaşırken, İmam Müslim onu değil terk etmek; tam aksine onun yanında yer almıştı. Hatta kendi hocası Yahya ez-Zühlî’nin “Kim, mes’eletül-lafz (yani Kur’ân’ın lafzının mahlukiyeti meselesin)de Buhârî, ile aynı görüşte ise meclisimizden ayrılsın” demesi üzerine Müslim, herkesin gözü önünde meclisi terketti. Zühlî’den dinlediği hadisleri de bir deveye yükleyerek Zühlî’ye gönderdi. Sahîhinde Zühlî’den rivâyette bulunmadı.
Buharî’nin Tercih Sebepleri
Buharî ve Müslim tasnif olunmuş hadis kitapları arasında en güvenilir olmalarıyla birlikte; alimlerin çoğunluğuna göre, Buhârî’nin kitabının Müslim’in kitabına tercih olunacağı açıklanmıştır. Sahih-i Buhârî’nin Sahih-i Müslim’e takdim olunuşunun çeşitli sebepleri bulunmaktadır. Bunları şöylece özetlemek mümkündür:
1. Buhârî’nin kendilerinden hadis nakletmekte tek kaldığı ravilerin sayısı 430 kadar olup, bunlardan yalnız 80′i za’f yönünden tenkid edilmiştir. Müslim’in kendilerinden hadis almakla tek kaldığı ravilerin sayısı ise 620′yi bulur ve bunlar arasında tenkide uğrayanlar 160 kişidir. Şüphesiz, tenkide uğramayan kimselerden hadis rivâyet etmek tenkide uğrayan kimselerden rivayet etmekten daha iyidir. Hiç olmazsa, tenkide uğrayanlardan daha az hadis alınması tercih sebeplerinden biri olur.
2. Buhârî’nin tenkit olunan kimselerden rivayette tek kaldığı ravilerin çoğu, kendileriyle karşılaştığı, onlarla bir arada bulunduğu, hallerini yakından tanıdığı, hadislerine muttali olduğu ve sahih olanlarını bildiği kendi hocalarıdır. Halbuki Müslim’de tenkit edilen kimselerden hadis almakta tek kaldığı râviler, kendi asrından önceki tabakalardandır. Aslında muhaddis, kendi şeyhlerini, onlardan öncekilere nisbetle daha iyi tanır.
3. Buhârî’nin sıhhat için ortaya koyduğu şartlar, daha kuvvetli ve daha şiddetlidir. Buhârî hadislerini genellikle hıfz ve itkan yönünden birinci tabakada yer alan râvilerden muttasıl olarak, bunu takib eden tabakalardakinden ta’lîk olarak naklettiği halde; Müslim, asıl olan hadisleri genellikle bu ikinci tabakadaki ravilerden almıştır.[118]
4. Buhârî, ravide, kendisinden hadis rivayet ettiği kişi ile bir defa da olsa karşılaşmış olma şartını arar. Müslim ise, görüşmüş olmayı değil görüşebilme imkanın olmasını yeterli görür.
Nüshaları
Sahih-i Buhârî’nin pek çok nüshaları bulunmaktadır. Zira Buhârî, Sahih’ini bizzat kendisi on binlerce talebeye okutmuştur. Bu kadar talebe içinden bin kadarı Sahih’in râvisi olmuştur. Bunların içinden de ancak beş tanesinin isimleri bilinmektedir. Bunlar, sırasıyla, el-Firebrî, en-Nesefi, en-Nesevî, el-
Bezdevî ve el-Mehâmilî’dir.
Firebrî’nin rivayeti, Sahih-i Buhârî’nin sonraki nesillere intikalini sağlayan yegâne nüsha olmuştur. Firebrî nüshasının rivayetleri zaman içinde bir takım ek çalışmalara konu olmuştur.
Yunûnî (v.701), kendinden önceki faaliyetlerden geniş ölçüde yararlanmak suretiyle Firebrî’den gelen Buhârî nüshaları arasındaki farkların giderilmesine çalışmıştır. Bugün elde bulunan Buhârî nüshalarının yarısından fazlasını Yunûnî nüshasından yapılan istinsahlar ve baskılar teşkil etmektedir.
Sultan Abdülhamid’in emriyle ve Yûnînî nüshası esas alınarak Mısır’da 1313’te yapılan dokuz cilttik Buhari baskısı en güvenilir olanıdır. Hacı Zihni Efendi tarafından harekelenerek Matbaa-i Âmire’de 1315 yılında sekiz cild halinde yapılan baskı da muteberdir ve memleketimizde yaygındır.
Şerhleri
Sahih-i Buhârî üzerinde ayrıca pek çok şerhler de yazılmıştır. Buhari’nin 100’den fazla tamamlanmış şerhi olduğunu söyleyebiliriz. Bu şerhlerden bu gün elde mevcut ve mütedâvel olanları Kirmanî’nin el-Kevâkibu’d-Derârî’si, İbn Hacer’in Fethu’l-Barî’si; Aynî’nin Umdetü’l-Kârî’si ve Kastallânî’nin İrşâdu’s-Sârî isimli şerhidir.
Sahih-i Buhârî’nin bir ihtisarı olan ez-Zebîdî’nin et-Tecrîdu’s-Sarîh li ehâdîsi’l-Câmiü’s-Sahîh’i Türkçeye Babanzâde Ahmed Naim ve Kamil Miras tarafından tercüme ve şerh edilmiştir.
Buhârî’nin tam olarak tercümesi de ayrıca Mehmed Sofuoğlu tarafından “Sahih-i Buhârî ve Tercemesi” adıyla gerçekleştirilmiş ve İstanbul’da basılmıştır.
İslam Dünyasındaki Yeri
Kur’an-ı Kerim’den sonra en büyük ilgiyi Sahih-i Buhârî görmüştür. Sevap kazanmak, maddi manevi sıkıntılardan kurtulmak, her türlü murada nail olmak arzusuyla da okunmuştur. Kur’an-ı Kerim ile birlikte Sahih-i Buhârî hatimleri yapıldığı, hatta Kuran üzerine olduğu kadar Sahihayn üzerine de yemin edildiği bilinmektedir.
Önemli işlere başlarken de Sahih-i Buhârî’yi hatmetme geleneği vardı. Mesela Balkan Savaşlarından önce, TBMM açılacağı zaman da Sahih-i Buhârî hatimleri yapılmıştır.
Hatmü’l-Buharî adıyla yazılan kitaplar, Sahih-i Buhârî’nin nasıl okunacağına yöneliktir.
Eserin Değerlendirmesi
Buhârî, sahih adıyla anılan ve içerisine sadece sahih olan hadisleri koyduğu kitabını yazmakla, hükümlerin kaynaklarını bulmada önemli bir hizmeti yerine getirmiştir. İmam Buhârî ayrıca bu eserle kendisinden önce yaşamış mezhep imamlarının dayandığı delillerin sağlam olduğunu, hiç birinin kişisel görüşle fetva vermediğini ortaya koymuştur.
Buhârî, bu eseri meydana getirirken çok titiz davranmış, eserine aldığı hadisleri, altı yüz bin hadisin içinden seçmiştir. Sahih hadislerin dışında kalan diğer hadisleri eserine almamıştır. Eserin kabarmasını önlemek için sahih hadislerin bile bir kısmını dışarıda bırakmıştır.
Câmiu’s-Sahih’te hadisler konularına göre kitaplara, her kitap da kendi arasında bâblara ayrılmıştır. Eserde, üzerinde ihtilaf edilmeyen hadislere yer verilmiş, râvilerin güvenilir olması hususunda titiz davranılmıştır. Râviler birbirine bağlanarak ilk kaynağa kadar götürülmüştür.
Hadisleri bazı titiz ölçülere vurduktan sonra sahih kabul edip, uymayanları reddetme çığırını açan Buhârî olmuştur. O’ndan sonra gelen âlimler bu yoldan giderek sahih hadisleri zayıf ve uydurma olanlarından ayırmaya devam etmişlerdir. Sahih hadis kitabı yazanlar çok olmakla beraber Buhârî kadar titizliği ileri götüren olmamıştır. Hadis kabulünde kendine has çok dar bir yolda tek olması onun İslâm ümmeti arasında müstesnâ bir şöhret ve güven kazanmasına sebep olmuştur.
Sahih’in nerede telif edildiği hususunda değişik görüşler vardır. Buhârî, hadis almak için gittiği her yerde eserini telife çalışmıştır. Hayatı seyahatlerle ve ilim yolunda geçen bir insanın on altı yıllık çalışmasının mahsulü olan bu eserin telifini bir yere bağlamak zordur.
Kur’an’dan sonra ana kaynak olan Buhârî’nin Sahih’i ile Müslim’in eserine Sahih adı verilmektedir. İkisine birden “Sahihayn” denilir. Diğer dört hadis kitabına da “Sünen”, altı hadis kitabının tümüne birden “Kütüb-ü Sitte” denilmektedir.
Diğer Eserleri
İmam Buharî’nin el-Câmiu’s-Sahih dışında, şu eserleri vardır:
Tarihu’l Kebir: Hadis ricaline ait önemli bir eserdir. Sahasında ilk yazılanlardandır. Buhârî bunu henüz onsekiz yaşında iken Rasûlullah (s.a.)’ın kabri başında mehtaplı gecelerde yazmıştır. Haydarabad’ta 1941-1954 tarihlerinde dört cilt, 1959-1963 tarihlerinde üç cilt halinde basılmıştır.
Târihu’l-Evsât: Tarihu’l Kebir’in kısaltılmışıdır. Bazı yazma nüshaları mevcuttur. İbn Hacer Tehzibû’t-Tehzib isimli eserinde bundan nakiller yapmıştır.
Tarihu’s-Sağîr: Tarihu’l Kebir’in bir özetidir. 1325 yılında Zuafâü’s-Sağîr ile birlikte Hindistan’da basılmıştır.
Kitâbu Zuafâü’s-Sağîr: Zayıf ravilerin hallerinden bahseder. Hindistan’da 1323 ve 1326 tarihlerinde basılmıştır.
et-Tevârîhu’l Ensâb: Bazı şahısların özel hallerinden bahseder.
Kitâbu’l Künâ: Râvîlerin künyelerinden bahseden bir eserdir. Haydarabad’ta 1360 yılında basılmıştır.
Edebü’l-Müfred: Ahlâk hadislerini toplayan bir eserdir. İstanbul’da 1306, Kahire’de 1346, Hindistan’da
1304 yıllarında basılmıştır.
Refu’l-Yedeyn fi’s-Salat: Namazda el kaldırmakla ilgili bir risâledir. Kalküta’da 1257, Delhi’de 1299 yıllarında yayınlanmıştır.
Kitâbu’l-Kıraati Halfe’l-İmam: Namazda imamın arkasında okuma hakkında yazılmış bir risâledir. Hayrü’l Kelâm fi Kıraati Halfi’l İmam adıyla Urduca çevirisi ile beraber 1299′da Delhi’de, ayrıca 1320′de Kahire’de basılmıştır.
Halku’l-Ef’ali’l-İbâd ve’r-Redd Ale’l Cehmiyye: Cehmiyye mezhebinin görüşlerini reddeden bir kitaptır. 1306′da Delhi’de basılmıştır.
el-Akîde yahut et-Tevhîd: Akaid konusunda yazılmış bir eserdir.
Bunlardan başka kimi kaynaklarda Buhârî’ye ait olduğu zikredilen şu kitapların ismini de görmek mümkün:
Birri’l Valideyn, el-Camiu’l Kebir, et-Tefsirü’l Kebir, Kitabü’l Hibe, Kitabü’l Eşribe, Kitabu’l Mebsut, Kitabü’l İlel, Kitabü’l-Fevâid, Esamü’s Sahâbe, Kitabu’d-Duâfa, el-Müsnedü’l-Kebir, Sülâsiyyât.
Maide, 3
Hicr, 9
İsmail L. Çakan, Hadis Edebiyatı, 81
Çakan, age., 85
(4478)