İnfakta Önder Hz. Osman

Osman b. Affân b. Ebil-As b. Ümeyye el-Emevî; nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf’ta Resûlullah (s.a.) ile birleşmektedir. Anneannesi ise Resûlullah’ın (s.a.) halası Abdülmuttalib’in kızı Beydâ’dır.

Raşid Halifelerin üçüncüsü.

Ümeyyeoğulları ailesine mensup olup, Fil olayından altı sene sonra Mekke’de doğmuştur.
Annesi, Erva bint Küreyz’dir.
Künyesi Ebû Abdullah’tır. Ona, Ebu Amr ve Ebu Leyla da denilirdi.

İman Etmesi

Resûlullah (s.a.) risaletle görevlendirildiğinde Osman (r.a) otuz dört yaşlarındaydı. O, ilk iman edenler arasındadır. Ebû Bekir (r.a), güvendiği kimseleri İslâma davette yoğun gayret göstermekteydi. Onun bu çalışmaları neticesinde, Abdurrahman b. Avf, Sa‘d b. Ebi Vakkas, Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Osman b. Affân iman etmişlerdi. Hz. Osman, cahiliyye döneminde de Hz. Ebû Bekir’in samimi bir arkadaşı idi.

Hz. Osman, iman ettiği zaman bunu duyan amcası Hakem b. Ebil-Âs onu hapsetmiş ve eski dinine dönmezse asla serbest bırakmayacağını söylemişti. Hz. Osman’ın (r.a) dinde kararlılığını görünce onu serbest bırakmak zorunda kalmıştı.
Hz Osman, Resûlullah’ın (s.a.) kızı Rukayye ile evlendi.

Habeşistan’a Hicreti

Hz. Osman, hanımı Rukayye ile birlikte Habeşistan’a ilk hicret edenler arasındadır. Mekkelilerin iman ettiklerine dair yanlış bir haberin Habeşistan’a ulaşmasıyla birlikte muhacirlerden bir bölümü Mekke’ye geri dönmüştü. Hz. Osman da geri dönenler arasındaydı. Ancak haberin asılsız olduğu anlaşılınca tekrar Habeşistan’a gitmek için yola çıktılar.

Medine’de

Hz. Osman (r.a), Habeşistan’da bir müddet kaldıktan sonra Mekke’ye geri döndü. Medine’ye hicret emri verildiğinde, Hz. Osman da diğer müslümanlarla birlikte Medine’ye hicret etti. O, Medine’ye ulaştığı zaman Hassan’ın kardeşi Evs b. Sabit’e misafir olmuştu. Bundan dolayı Hassan, onu çok severdi.

Rukayye’nin Vefatı

Hz. Osman, hanımı Rukayye ağır hasta olduğu için, Resûlullah’ın (s.a.) izniyle Bedir savaşına gitmedi. Rukayye ordu Bedir’deyken vefat etmiş, müslümanların zaferinin müjdesi Medine’ye ulaştığı gün toprağa verilmişti. Fiili olarak Bedir’de bulunmamış olmakla birlikte Resûlullah (s.a.) onu Bedir’e katılanlardan saymış ve ganimetten ona da pay ayırmıştı.
Hz. Osman Bedir savaşı hariç, bütün savaşlara katılmıştır.

Ümmü Gülsüm İle Evlenmesi

Rukayye’nin vefat etmesinden sonra Resûlullah (s.a.), Hz. Osman’ı diğer kızı Ümmü Gülsüm ile evlendirdi. Hicretin dokuzuncu yılında Ümmü Gülsüm vefat ettiğinde Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştu: “Eğer kırk tane kızım olsaydı birbiri peşinden hiç bir tane kalmayana kadar onları Osman’la evlendirirdim” ve yine Hz. Osman’a “Üçüncü bir kızım olsaydı onu da seninle evlendirirdim” demişti. Hz. Osman, Resûlullah’ın (s.a.) iki kızıyla evlenmiş olduğu için iki nûr sahibi anlamında, “Zi’n-Nûreyn” lakabıyla anılmaktadır.

Hudeybiye

Hicretin altıncı yılında müslümanlar, Umre yapmak için Mekke’ye hareket ettiklerinde, Hz. Osman da onların arasındaydı. Ancak, putperest Mekke yönetimi, müslümanları Mekke’ye sokmama kararı almıştı. Bunun üzerine Hudeybiye’de karargâh kuran Resûlullah (s.a.), müşriklerle diyalog kurarak, maksatlarının yalnızca umre yapmak olduğunu onlara bildirmek istiyordu. Resûlullah (s.a.), elçilik görevini Hz. Osman’a verdi. Hz. Osman (r.a), Mekke’ye gidip, müşriklerle konuştu. Ancak onlar; “Asla Mekke’ye giremezsiniz” karşılığını verdiler.

Onların red cevabı İslâm karargâhına Osman’ın (r.a) öldürüldüğü şeklinde ulaştı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.), yanındaki bütün müslümanları, ölüm pahasına müşriklerle çarpışmak üzere, bey’ata çağırdı. Bey’atu’r-Rıdvan adıyla tarihe geçen bu söz almada Resûlullah (s.a.) sol elini sağ elinin üzerine koyarak, “Osman Allah’ın ve Resulünün işi için gitmiştir” dedi ve onun adına da bey’at etti. Müşrikler bu durumdan korkuya kapıldıkları için anlaşma yolunu tercih etmişlerdi.

Resûlullah Tavaf Etmeden Asla!

Müşrikler, Osman’a (r.a) isterse Kâbe’yi tavaf edebileceğini söylediler, ancak o, Resûlullah (s.a.) tavaf etmeden, kendisinin de tavaf etmeyeceği cevabını verdi. Hudeybiye’de bulunan sahabiler ise Resûlullah’a: “Osman Beytullah’a kavuştu, onu tavaf etti; ne mutlu ona” dediklerinde Resûlullah (s.a.); “Beytullah’ı biz tavaf etmedikçe, Osman da tavaf etmez buyurmuştur”.

Ceyşü’l-Usra

Ashabın en zenginlerinden biri olması, onun İslâm’a ve müslümanlara herkesten çok maddi yardımda bulunmasını sağladı. Ceyşü’l-Usra diye adlandırılan Tebük seferine çıkacak ordunun yaklaşık üçte birini tek başına donattı. Asker sayısının otuz bin kişi olduğu göz önüne alınırsa bu meblağın büyüklüğü rahatça anlaşılır.

• Üzerindekilerle birlikte dokuz yüz elli deve
• Yüz at
• Bunların süvarilerinin teçhizatı,
• On bin dinar nakit para (A. Köksal, IX,162).

Onun bu davranışından çok memnun olan Resûlullah (s.a.); “Allahım! Ben Osman’dan razıyım. Sen de razı ol” diyerek duada bulunmuş ve; “Bundan sonra Osman’a işledikleri için bir sorumluluk yoktur” demiştir.

Halifeliği

Hz. Ömer (r.a), yaralanınca, hilâfete geçecek kimsenin tayin edilmesi için altı kişiden oluşan bir şura oluşturmuştu. Bunlar Hz. Ali, Osman, Sa‘d b. Ebi Vakkas, Abdurrahman b. Avf, Zubeyr b. Avvam ve Talha b. Ubeydullah (r.anhum) idiler. Yapılan görüşmeler neticesinde, şura üyelerinden dördü feragat edince görüşmeler Hz. Osman’la Hz. Ali üzerinde devam etti. Şura başkanı Abdurrahman b. Avf, geniş bir kamuoyu yoklaması yaptıktan sonra müslümanların bu iki kişiden birisinin halife seçilmesi üzerinde mutabık olduklarını gördü. Bunun üzerine Osman’ı (r.a) halife atadığını ilan ederek ona bey’at etti.
Hz. Osman’a ikinci olarak bey’at eden kimse Hz. Ali (r.a) olmuştur. Peşinden de bütün müslümanlar ona bey’at ettiler.

Fetihler

Osman (r.a), devlet idaresini devraldığı zaman İslâm fetihleri hızlı bir şekilde devam ediyordu. Hz. Ömer (r.a) devrinde Suriye, Filistin, Mısır ve İran, İslâm topraklarına katılmıştı. Hz. Ömer’in (r.a) güçlü idaresi, fethedilen bölgelerde otorite ve düzenin sağlam bir şekilde yerleşmesini sağlamıştı.
Hz. Osman (r.a), İslâm tebliğinin girmiş olduğu yayılma sürecini aynı hızla devam ettirmeye çalıştı. Onun zamanında, Ermenistan, Kuzey Afrika ve Kıbrıs fethedilmiş, İran’daki ayaklanmalar bastırılarak merkezî yönetimin nüfuzu yeniden tesis edilmiştir.

Mushafın Çoğaltılması

Azerbeycan seferi esnasında ordu içerisinde kıraat konusunda bir ihtilafın çıkması, ordu komutanı Huzeyfe b. Yeman’ı endişelendirmiş ve Halife’den, müslümanların emin bir şekilde okuyabilecekleri bir mushafın çoğaltılmasını istemişti. Hafsa’nın (r.anha) yanında bulunan mushaf getirilerek çoğaltıldı ve bütün eyaletlere dağıtıldı. Bunun dışında kalan nüshaların tamamı toplatılarak imha edildi.
Fitnenin ortaya çıkışı ve Şehadeti:
Hz. Osman on iki sene hilâfet makamında kalmıştır. Bunun ilk altı senesi huzur ve güven içerisinde geçmiştir.

Çıbanbaşı Abdullah İbn Sebe’

Müslüman olduğunu iddia ederek ortaya çıkan bir takım Yahudi asıllı kimseler, zuhur eden huzursuzlukları körükleyip fitne alevini her tarafa yaymaya çalışıyorlardı. Bunlardan birisi Abdullah İbn Sebe’dir. İbn Sebe Yemenli bir yahudidir. O, insanları Hz. Osman’a karşı kışkırtıyordu. Bir taraftan “ric‘atı Muhammed” (Muhammed’in (s.a.) tekrar dönüşü) düşüncesini yaymaya gayret gösterirken, öte taraftan Peygamber’in peşinden hilâfet hakkının Hz. Ali’ye (r.a) ait olduğunu ve bunun da Allah tarafından belirlenmiş bir gerçek olduğunu yayarak daha sonra ortaya çıkacak Şia akidesinin temellerini atıyordu. Onun yaydığı düşüncelere göre Ebû Bekir (r.a), Ömer (r.a) ve Osman (r.a), Hz. Ali’nin (r.a) hakkını gasbetmişlerdi.

Suçlamalar

Hz. Osman’a yapılan en önemli suçlama, onun kendi akrabalarını valiliklere getirmesi, onlara bolca ihsanlarda bulunması ve yolsuzluklarını denetleyememesidir.
Bunun üzerine Hz. Osman, vilayetlerdeki yönetimler hakkında yapılan dedikoduları ve bunların sebeplerini yerinde incelemek üzere müfettişler tayin etti. Muhammed b. Mesleme’yi Kûfe’ye; Usame b. Zeyd’i Basra’ya; Abdullah b. Ömer’i Şam’a ve Ammar b. Yasir’i Mısır’a gönderdi.
Ayaklanmalar Başlıyor

O, gelen şikâyetleri dikkatle inceliyor, başta Hz. Ali (r.a) olmak üzere Ashab’ın ileri gelenleri ile istişarelerde bulunuyordu. Ancak, Mısır’dan Medine’ye gelip, Abdullah b. Sa‘d b. Ebi Serh’in gayr-ı meşru uygulamalarını şikâyet eden bir heyetin, dönüşlerinde İbn Ebi Serh’in takibatına uğramaları ve bazılarının öldürülmesi, olayların tırmanmasına sebep olmuştu. Bunun üzerine Mısır’dan altı yüz kişilik bir topluluk Medine’ye gelerek Mescid-i Nebi’de, namaz vakitlerinde Ebi Serh’in yaptıklarını sahabilere şikayet ediyorlardı. Talha b. Ubeydullah, Hz. Aişe (r.anha) ve Hz. Ali (r.a), halife Osman’a giderek, bu insanların haklı isteklerini yerine getirmesini ve Abdullah b. Sa‘d b. Ebi Serh’i azlederek yargılamasını istediler. Bunun üzerine Hz. Osman, Mısırlılar’a vali olarak kimi istediklerini sordu. Onlar, Muhammed b. Ebi Bekir’i istediklerini söylediler. Osman (r.a), Muhammed b. Ebi Bekir’i vali tayin etti.

Muhammed b. Ebi Bekir, Mısır’dan gelenler ve bir grup sahabi ile birlikte Medine’den yola çıktı. Medine’den üç günlük bir uzaklıkta yol alırlarken devesini, sanki takip ediliyormuş gibi hızlı sürmeye çalışan bir adam gördüler. Adamı yakalayıp sorguladıklarında İbn Ebi Serh’e bir mesaj götürdüğünü anladılar. Ona kim olduğu sorulduğunda, bi Osman’ın (r.a), bi Mervan b. Hakem’in kölesi olduğunu söylüyordu. Üzerindeki mektubu açtıklarında, içinde, “Muhammed b. Ebi Bekir ile falan kişiler sana ulaştıklarında onları öldür” yazıldığı ve bunun Hz. Osman’ın mührüyle mühürlenmiş olduğunu gördüler.

Derhal Medine’ye geri dönüp Hz. Osman’ın evini kuşattılar. Hz. Ali, yanına Muhammed b. Mesleme’yi alıp Osman’ın (r.a) evine gitti. Ona, üzerinde kendi mührü bulunan bu mektubu kimin kaleme aldığını sordu. Osman (r.a) böyle bir mektup yazmadığını ve yazıldığından da haberi olmadığını söyledi. Muhammed de Osman’ı (r.a) doğrulamış ve bu işi düzenleyen kimsenin Mervan olduğunu söylemişti. Yazıyı incelediklerinde Mervan b. Hakem’e ait olduğunu anladılar. O esnada Osman’ın (r.a) evinde bulunmakta olan Mervan’ın kendilerine teslim edilmesini istediler. Hz. Osman (r.a) bunu kabul etmedi. Çünkü onu öldüreceklerinden korkuyordu.

Evi Kuşatılıyor

Onun evini kuşatan asiler diyalog çağrılarına cevap vermedikleri gibi, suyunu da kesmişlerdi, Hz. Osman’ın fitneyi yatıştırmak ve haksızlıkları gidermek hususunda asilere yaptığı nasihatlerin onlar üzerinde hiç bir tesiri olmamıştı.

Hz. Ali (r.a), asilerin Hz. Osman’ı (r.a) öldürmek istediklerini öğrenince, buna meydan vermemek için, iki oğlu Hasan ve Hüseyin’e, kılıçlarını alarak gidip Osman’ın kapısında beklemelerini ve içeri kimseyi sokmamalarını söylemişti. Abdullah b. Zübeyr de onlara katılmış, diğer bir takım sahabiler de çocuklarını oraya göndermişlerdi.

Hadi Gel Ey Osman!

Dışarıda bu karışıklıklar devam ederken Hz. Osman Kur’an okuyordu. Bir ara susuzluğun ve yorgunluğun verdiği tesirle uykuya dalmıştı. Rüyasında önünde bir koridor açılıyordu, onu tutup götürüyorlar, buradan buradan, diyorlardı… Koridorlardan geçti ileride bir ışık kümesi gördü, birileri oturuyordu. Yaklaşınca Allah Resûlunü gördü. Bir yanında Hz. Ebu Bekir öteki yanında Hz. Ömer vardı. Allah Resûlü ona bakıyor ve gülümsüyordu. Aralarında şu konuşma geçti.

– Osman geldin mi?
– Geldim ya Resûlallah
– Seni susuz mu bıraktılar?
– Beni susuz bıraktılar ya Resûlallah
– Seni hapis mi ettiler?
– Beni hapis ettiler
– Seni mescide indirtmiyorlar mı?
– Beni mescide indirmiyorlar
– Sen aç mı kaldın?
– Ben aç kaldım ey Allah’ın Resûlü.
– Haydi Osman! acele et, gel bu akşam seni bekliyoruz, beraber iftar yapacağız… Birden sıçradı uyanmıştı. O esnada eşi Naile geldi, ne olduğunu sordu? “Az önce Resûlallah’ı gördüm, beni çağırıyordu” dedi. Bana şalvar getirin, dedi. Hayatı boyunca şalvar giymemişti. O kadar edepliydi ki biraz sonra şehit edileceğinden edep yeri açılmasın diye şalvar giyecekti. Zalimler kapıyı zorluyorlardı.

Ve Şehadet

Kuran önündeydi başını önüne eğmiş Kuran’a bakıyordu. Caniler kapıyı kırdı ve içeri girdiler. Biri sakalından tutmuştu, başını kaldırdı baktı ki, sevdiği bir dostunun oğluydu. Ona şunu dedi “baban bunu görseydi sana ne diyecekti?” O an gözlerinden yaşlar geldi, ağlıyordu halife. Delikanlı bırakıp kaçtı. Sonra üst üste başına inen demir darbeleri ile kanı Kur’an’ın üzerine sıçradı. “Onlara karşı sana Allah yeter.” ayetinin üzerine kanı damlıyordu.

Üç gün boyunca kimseyi yanaştırmadılar. Cenazesini dahi kaldırtmıyorlardı. Üç gün sonra 12 sahabe gece karanlığında Osman’ın yanına girdiler. Elbisesi kan içerisindeydi. O çoktan iftara gitmişti. Resûlün yanındaydı, çok özlediği dostların yanındaydı çile bitmişti. Sırtlayıp doğruca kabristana götürdüler. Yıkamadan defnettiler, çünkü o şehitti. Elbisesini de çıkarmadılar, kanla gidecekti hesaba hesap sormak için. Sırtta giderken boşta kalan mübarek başı kapılara çarpıyordu ve baki mezarlığının uzağındaki kağıtların atıldığı yere gömdüler. Çünkü oraya müsaade ediyorlardı…

Bin develik Ticaret Kervanı

Hz. Ebu Bekir’in halifeliği günlerinde Medine’de bir kıtlık olmuştu. Hz. Osman’a ait bin develik bir ticaret kervanı Medine’ye gelmek üzere olduğu haberi yayıldı. Tüccarlar Hz. Osman’ın kapısına geldiler ve fiyat teklifi vermeye başladılar. Verilen her fiyat için Hz. Osman “daha fazla veren var!” diyordu. Fiyatlar epeyi yukarılara çıkmış ama Osman söylediğinden vazgeçmemişti. Sordular “Ey Osman! işte Medine tüccarları hep buradayız. Peki, bu fazla veren kim?”. Hz. Osman şöyle diyordu: “Allah sizin verdiğinizden daha fazla veriyor. O bire yedi yüz veriyor. Kervandakilerin hepsini İslam devletine bağışladım”.

Osman Çekingendir

1- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا حَجَّاجٌ، حَدَّثَنَا لَيْثٌ، حَدَّثَنِى عُقَيْلٌ، عَنِ ابْنِ شِهَابٍ، عَنْ يَحْيَى بْنِ سَعِيدِ بْنِ الْعَاصِ، أَنَّ سَعِيدَ بْنَ الْعَاصِ أَخْبَرَهُ، أَنَّ عَائِشَةَ زَوْجَ النَّبِىِّ صلى الله عليه وسلم وَعُثْمَانَ حَدَّثَاهُ، أَنَّ أَبَا بَكْرٍ اسْتَأْذَنَ عَلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم وَهُوَ مُضْطَجِعٌ عَلَى فِرَاشِهِ لاَبِسٌ مِرْطَ عَائِشَةَ، فَأَذِنَ لأَبِى بَكْرٍ وَهُوَ كَذَلِكَ، فَقَضَى إِلَيْهِ حَاجَتَهُ ثُمَّ انْصَرَفَ، ثُمَّ اسْتَأْذَنَ عُمَرُ فَأَذِنَ لَهُ وَهُوَ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ، فَقَضَى إِلَيْهِ حَاجَتَهُ ثُمَّ انْصَرَفَ، قَالَ عُثْمَانُ: ثُمَّ اسْتَأْذَنْتُ عَلَيْهِ فَجَلَسَ، وَقَالَ لِعَائِشَةَ»: اجْمَعِى عَلَيْكِ ثِيَابَكِ »، فَقَضَيْتُ إِلَيْهِ حَاجَتِى ثُمَّ انْصَرَفْتُ، قَالَتْ عَائِشَةُ: يَا رَسُولَ اللَّهِ! مَا لِى لَمْ أَرَكَ فَزِعْتَ لأَبِى بَكْر وَعُمَرَ كَمَا فَزِعْتَ لِعُثْمَانَ؟ قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: « إِنَّ عُثْمَانَ رَجُلٌ حَيِىٌّ، وَإِنِّى خَشِيتُ إِنْ أَذِنْتُ لَهُ عَلَى تِلْكَ الْحَالِ أَنْ لاَ يَبْلُغَ إِلَىَّ فِى حَاجَتِهِ ».
وَقَالَ اللَّيْثُ: وَقَالَ جَمَاعَةُ النَّاسِ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ لِعَائِشَةَ: « أَلاَ أَسْتَحِى مِمَّنْ يَسْتَحِى مِنْهُ الْمَلاَئِكَةُ؟ ».

Saîd b. el-As, Hz. Peygamberin (s.a.) hanımı Hz. Âişe ile Hz Osman’dan naklen bildiriyor: Ebu Bekir (r.a.), Resûlullah’ın (s.a.) yanına girmek için izin istedi. Resûlullah (s.a.) yatağında uzanmıştı ve üzerinde Âişe’ye ait bir örtü vardı. Hz. Peygamber (s.a.) bu haldeyken Ebu Bekir’in girmesine izin verdi. Ebu Bekir, onunla işini bitirip çıktı. Sonra Ömer (r.a.) girmek için izin istedi. Resûlullah (s.a.) yine o haldeyken Ömer’in girmesine izin verdi. Ömer de işini bitirince çekip gitti.
Osman bunu anlatırken şöyle dedi: Sonra ben girmek için izin istedim. Resûlullah (s.a.) kalkıp oturdu ve Âişe’ye: “Üzerini düzelt!” buyurdu. Resûlullah’la (s.a.) işimi bitirince yanından ayrıldım. Âişe ona: “Ey Allah’ın Resûlu! Neden Osman’dan çekindiğin gibi Ebu Bekir ve Ömer’den çekinmedin?” diye sorunca, Resûlullah (s.a.): “Osman utangaç biridir. O haldeyken girmesine izin vermem halinde istediğini bana söyleyememesinden çekindim!” buyurdu. [Sahih] (Müsned, I, 71. Ayrıca bk. Müslim, Fadâilu’s-sahâbe, 27) (Tercüme, XIX, 443)

Kendisi Üç Cümleyle Anlatıyor

2- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا بِشْرُ بْنُ شُعَيْبٍ، حَدَّثَنِى أَبِى، عَنِ الزُّهْرِىِّ، حَدَّثَنِى عُرْوَةُ بْنُ الزُّبَيْرِ، أَنَّ عُبَيْدَ اللَّهِ بْنَ عَدِىِّ بْنِ الْخِيَارِ أَخْبَرَهُ، أَنَّ عُثْمَانَ بْنَ عَفَّانَ قَالَ لَهُ: ابْنَ أَخِى! أَدْرَكْتَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم؟ قَالَ: فَقُلْتُ لَهُ: لاَ! وَلَكِنْ خَلَصَ إِلَىَّ مِنْ عِلْمِهِ وَالْيَقِينِ مَا يَخْلُصُ إِلَى الْعَذْرَاءِ فِى سِتْرِهَا.
قَالَ: فَتَشَهَّدَ ثُمَّ قَالَ: أَمَّا بَعْدُ فَإِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ بَعَثَ مُحَمَّداً صلى الله عليه وسلم بِالْحَقِّ، فَكُنْتُ مِمَّنِ اسْتَجَابَ لِلَّهِ وَلِرَسُولِهِ، وَآمَنَ بِمَا بُعِثَ بِهِ مُحَمَّدٌ صلى الله عليه وسلم، ثُمَّ هَاجَرْتُ الْهِجْرَتَيْنِ كَمَا قُلْتُ، وَنِلْتُ صِهْرَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، وَبَايَعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، فَوَاللَّهِ مَا عَصَيْتُهُ وَلاَ غَشَشْتُهُ حَتَّى تَوَفَّاهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ.

Ubeydullah b. Adiy b. el-Hiyâr bildiriyor: Osman b. Affân (r.a.) bana: “Yeğenim! Sen Resûlullah’a (s.a.) yetiştin mi?” diye sorunca: “Hayır! Ama onun ilminden, örtüsü altındaki bakire kıza ulaşan bir ilim bana da ulaşmıştır” karşılığını verdim. Bunun üzerine Osman (r.a.) şehadet getirdi ve şöyle dedi: “Allah, Muhammed’i (s.a.) hak üzere gönderdi. Allah’ın ve Resûlü’nün davetine icabet edenlerden ve Muhammed’in (s.a.) risaletine inananlardan biri oldum. Bu yolda iki defa da hicret ettim. Hz. Peygamber’in (s.a.) damadı oldum. Resûlullah’a (s.a.) biat ettim. Allah’a yemin olsun ki vefat edene kadar Resûlullah’a (s.a.) ne karşı geldim, ne de herhangi bir konuda onu aldattım.” [Sahih] (Müsned, I, 66. Ayrıca bk. Buhârî, Menâkıbu’l-ensâr, 46) (Tercüme, XIX, 461)

Abdestin Kazandırdıkları

3- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ سَعِيدٍ، عَنْ هِشَامِ بْنِ عُرْوَةَ، أَخْبَرَنِى أَبِى، أَنَّ حُمْرَانَ أَخْبَرَهُ قَالَ: تَوَضَّأَ عُثْمَانُ عَلَى الْبَلاَطِ ثُمَّ قَالَ: لأُحَدِّثَنَّكُمْ حَدِيثاً سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، لَوْلاَ آيَةٌ فِى كِتَابِ اللَّهِ مَا حَدَّثْتُكُمُوهُ، سَمِعْتُ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: « مَنْ تَوَضَّأَ فَأَحْسَنَ الْوُضُوءَ، ثُمَّ دَخَلَ فَصَلَّى، غُفِرَ لَهُ مَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الصَّلاَةِ الأُخْرَى حَتَّى يُصَلِّيَهَا ».

Humrân bildiriyor: Hz. Osman taşlıkta (Medine’de, Resûlullah’ın (s.a.) Mescid’i ile çarşı arasında, taş döşenmiş bir yerde) abdest aldıktan sonra şöyle dedi: “Size öyle bir şey anlatacağım ki, eğer Allah’ın kitab’ındaki bir ayet olmasaydı bunu anlatmazdım. Resûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğunu duydum: “Kim güzelce abdest aldıktan sonra (mescide) girip namaz kılarsa, diğer namaza kadar olan günahları bağışlanır.” [Sahih] (Müsned, I, 57. Ayrıca bk. Mâlik, Muvatta, I, 30; Buhârî, Vudu’, 24; Müslim, Tahâre, 6; Nesâî, I, 91) (Tercüme, II, 55)

4- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ جَعْفَرٍ، حَدَّثَنَا سَعِيدٌ، عَنْ قَتَادَةَ، عَنْ مُسْلِمِ بْنِ يَسَارٍ، عَنْ حُمْرَانَ بْنِ أَبَانَ، عَنْ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ أَنَّهُ دَعَا بِمَاءٍ فَتَوَضَّأَ؛ وَمَضْمَضَ، وَاسْتَنْشَقَ، ثُمَّ غَسَلَ وَجْهَهُ ثَلاَثاً، وَذِرَاعَيْهِ ثَلاَثاً ثَلاَثاً، وَمَسَحَ بِرَأْسِهِ، وَطَهَّرَ قَدَمَيْهِ، ثُمَّ ضَحِكَ، فَقَالَ لأَصْحَابِهِ: أَلاَ تَسْأَلُونِى عَمَّا أَضْحَكَنِى؟ فَقَالُوا: مِمَّ ضَحِكْتَ يَا أَمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ؟ قَالَ: رَأَيْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم دَعَا بِمَاءٍ قَرِيباً مِنْ هَذِهِ الْبُقْعَةِ، فَتَوَضَّأَ كَمَا تَوَضَّأْتُ، ثُمَّ ضَحِكَ فَقَالَ: « أَلاَ تَسْأَلُونِى مَا أَضْحَكَنِى؟ » فَقَالُوا: مَا أَضْحَكَكَ يَا رَسُولَ اللَّهِ؟ فَقَالَ: « إِنَّ الْعَبْدَ إِذَا دَعَا بِوَضُوءٍ فَغَسَلَ وَجْهَهُ حَطَّ اللَّهُ عَنْهُ كُلَّ خَطِيئَةٍ أَصَابَهَا بِوَجْهِهِ، فَإِذَا غَسَلَ ذِرَاعَيْهِ كَانَ كَذَلِكَ، وَإِنْ مَسَحَ بِرَأْسِهِ كَانَ كَذَلِكَ، وَإِذَا طَهَّرَ قَدَمَيْهِ كَانَ كَذَلِكَ».

Humrân b. Ebân’ın bildirdiğine göre Hz. Osman su isteyip abdest aldı, ağzına ve burnuna su verdikten sonra yüzünü üç defa, kollarını üçer defa yıkadı ve başını meshedip ayağını yıkadıktan sonra gülerek arkadaşlarına: “Neden güldüğümü sormayacak mısınız?” dedi. Onlar: “Neden güldün ey müminlerin emiri?” karşılığını verince, Hz. Osman şöyle dedi: “Resûlullah (s.a.) buraya yakın bir yerde su isteyip, tıpkı benim yaptığım gibi abdest aldıktan sonra gülerek: “Neden güldüğümü sormayacak mısınız?” diye sordu. Sahabe: “Neden güldün ey Allah’ın Resûlü?” deyince, Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Kul, abdest için su isteyip yüzünü yıkayınca, Allah, bu kişinin yüzüyle işlediği bütün günahları siler. Kollarını yıkayınca da aynı şey olur. Başını meshedince de aynı şey olur. Ayaklarını yıkayınca da aynı şey olur.” [Sahih] (Müsned, I, 58) (Tercüme, II, 56)

Kur’an Öğrenmenin Önemi

5- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، حَدَّثَنَا سُفْيَانُ وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ، عَنْ سُفْيَانَ، عَنْ عَلْقَمَةَ بْنِ مَرْثَدٍ، عَنْ أَبِى عَبْدِ الرَّحْمَنِ، عَنْ عُثْمَانَ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: « أَفْضَلُكُمْ مَنْ تَعَلَّمَ الْقُرْآنَ وَعَلَّمَهُ ».
Hz. Osman’ın (r.a.) bildirdiğine göre Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “En üstününüz, Kur’an’ı öğrenen ve öğretendir”. [Sahih] (Müsned, I, 57. Ayrıca bk. Buhârî, Fedâilu’l-kur’an, 21) (Tercüme XIV, 352)

Allah Yolunda Nöbet

6- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا رَوْحٌ، حَدَّثَنَا كَهْمَسٌ، عَنْ مُصْعَبِ بْنِ ثَابِتٍ، عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الزُّبَيْرِ قَالَ: قَالَ عُثْمَانُ بْنُ عَفَّانَ وَهُوَ يَخْطُبُ عَلَى مِنْبَرِهِ: إِنِّى مُحَدِّثُكُمْ حَدِيثاً سَمِعْتُهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، مَا كَانَ يَمْنَعُنِى أَنْ أُحَدِّثَكُمْ إِلاَّ الضِّنُّ عَلَيْكُمْ، وَإِنِّى سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: « حَرَسُ لَيْلَةٍ فِى سَبِيلِ اللَّهِ تَعَالَى أَفْضَلُ مِنْ أَلْفِ لَيْلَةٍ يُقَامُ لَيْلُهَا وَيُصَامُ نَهَارُهَا ».

Abdullah b. ez-Zübeyr der ki: Minberde Osman b. Affân’ın (r.a.) şöyle dediğini işittim: “Size Resûlullah’tan (s.a.) işittiğim bir sözü söyleyeceğim. Arkadaşlığınıza olan tutkunluğumdan dolayı bunu size şimdiye kadar söylemedim. Resûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğunu işittim: «Allah yolunda nöbetle geçirilen bir gece, geceleri ibadetle gündüzleri de oruçla geçirilen bin günden daha hayırlıdır». [Zayıf] Müsned, I, 61. Ayrıca bk. İbn Mâce, Cihâd, 8) (Tercüme, IX, 203)

Allah İçin Mescid Yapmak

7- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا الضَّحَّاكُ بْنُ مَخْلَدٍ، حَدَّثَنَا عَبْدُ الْحَمِيدِ بْنُ جَعْفَرٍ، حَدَّثَنِى أَبِى، عَنْ مَحْمُودِ بْنِ لَبِيدٍ، أَنَّ عُثْمَانَ أَرَادَ أَنْ يَبْنِىَ مَسْجِدَ الْمَدِينَةِ فَكَرِهَ النَّاسُ ذَاكَ، وَأَحَبُّوا أَنْ يَدَعُوهُ عَلَى هَيْئَتِهِ، فَقَالَ عُثْمَانُ: سَمِعْتُ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَقُولُ: « مَنْ بَنَى مَسْجِداً لِلَّهِ، بَنَى اللَّهُ لَهُ بَيْتاً فِى الْجَنَّةِ مِثْلَهُ ».

Mahmud b. Lebîd bildiriyor: Hz. Osman (r.a.), Medine mescidini genişletmek isteyince müslümanlar bunu hoş karşılamadılar ve mescidin eski halinde bırakılmasını istediler. Bunun üzerine Osman (r.a.) şöyle dedi: Resûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğunu işittim: “Allah rızası için bir mescid inşa eden kimseye Allah cennette aynısından bir köşk yapar”. [Sahih] (Müsned, I, 70) (Tercüme, III, 334)

İnsana Yetecek Olan

8- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا عَبْدُ الصَّمَدِ، حَدَّثَنَا حُرَيْثُ بْنُ السَّائِبِ قَالَ: سَمِعْتُ الْحَسَنَ يَقُولُ: حَدَّثَنِى حُمْرَانُ، عَنْ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ، أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « كُلُّ شَىْءٍ سِوَى ظِلِّ بَيْتٍ، وَجِلْفِ الْخُبْزِ، وَثَوْبٍ يُوَارِى عَوْرَتَهُ، وَالْمَاءِ، فَمَا فَضَلَ عَنْ هَذَا فَلَيْسَ لاِبْنِ آدَمَ فِيهِنَّ حَقٌّ ».

Osman b. Affân’ın (r.a.) bildirdiğine göre Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştur: “İçinde kalınacak bir ev, (yiyecek olarak yanında katığı olmayan) kuru bir ekmek, kişinin edeb yerlerini örtecek kadar giysi ve su dışında Ademoğlunun fazladan edindiği hiçbir malda hakkı bulunmamaktadır”. [Sahih] (Müsned, I, 62. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd, 30; Hâkim, Müstedrek, IV, 312) (Tercüme, XV, 663)

Ahiretin İlk Durağı Kabir

9ز- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى يَحْيَى بْنُ مَعِينٍ، حَدَّثَنَا هِشَامُ بْنُ يُوسُفَ، حَدَّثَنِى عَبْدُ اللَّهِ بْنُ بَحِيرٍ الْقَاصُّ، عَنْ هَانِئ ٍ مَوْلَى عُثْمَانَ قَالَ: كَانَ عُثْمَانُ إِذَا وَقَفَ عَلَى قَبْرٍ بَكَى حتَّى يَبُلَّ لِحْيَتَهُ، فَقِيلَ لَهُ: تُذْكَرُ الْجَنَّةُ وَالنَّارُ فَلاَ تَبْكِى وَتَبْكِى مِنْ هَذَا؟ فَقَالَ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « الْقَبْرُ أَوَّلُ مَنَازِلِ الآخِرَةِ، فَإِنْ يَنْجُ مِنْهُ فَمَا بَعْدَهُ أَيْسَرُ مِنْهُ، وَإِنْ لَمْ يَنْجُ مِنْهُ فَمَا بَعْدَهُ أَشَدُّ مِنْهُ ». قَالَ: وَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: « وَاللَّهِ مَا رَأَيْتُ مَنْظَراً قَطُّ إِلاَّ وَالْقَبْرُ أَفْظَعُ مِنْهُ ».

Osman’ın azatlısı Hâni’ der ki: Hz. Osman (r.a.) bir kabrin başında durduğu zaman sakalı ıslanana kadar ağlardı. Ona: “Cenneti ve cehennemi hatırlayıp ağlamıyorsun da şimdi bundan mı ağlıyorsun?” dediklerinde şu karşılığı verdi: “Resûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğunu işittim: «Kabir, ahiretin ilk durağıdır. Kişi ondan kurtuldu mu, ondan sonrası kolaydır. Ondan kurtulamayan için ondan sonrası daha zordur”. Sonra Resûlullah (s.a.): “Çok kötü manzaralar gördüm, ama kabirden daha kötüsünü görmedim” buyurdu. [Sahih] (Müsned, I, 63. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd, 5; İbn Mâce, Zühd, 32; Hâkim, Müstedrek, I, 371) (Tercüme, VI, 594)

Bana Sabır Düştü

10- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا وَكِيعٌ، عَنْ إِسْمَاعِيلَ بْنِ أَبِى خَالِدٍ قَالَ: قَالَ قَيْسٌ: فَحَدَّثَنِى أَبُو سَهْلَةَ، أَنَّ عُثْمَانَ قَالَ يَوْمَ الدَّارِ حِينَ حُصِرَ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم عَهِدَ إِلَىَّ عَهْداً فَأَنَا صَابِرٌ عَلَيْهِ. قَالَ قَيْسٌ فَكَانُوا يَرَوْنَهُ ذَلِكَ الْيَوْمَ.
Ebu Sehle bildiriyor: Hz. Osman (r.a.), evinin kuşatıldığı sıralarda: “Resûlullah (s.a.) bana bir söz söylemişti, ben bundan dolayı sabrediyorum” dedi. [Sahih] (Müsned, I, 58. Ayrıca bk. İbn Mâce, Mukaddime, 14; Hâkim, Müstedrek, III, 99) (Tercüme, XIX, 440)

Hz. Osman’ın Hizmetleri

11- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ، حَدَّثَنِى أَبِى، حَدَّثَنَا أَبُو قَطَنٍ، حَدَّثَنَا يُونُسُ – يَعْنِى ابْنَ أَبِى إِسْحَاقَ -، عَنْ أَبِيهِ، عَنْ أَبِى سَلَمَةَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ قَالَ: أَشْرَفَ عُثْمَانُ مِنَ الْقَصْرِ وَهُوَ مَحْصُورٌ فَقَالَ: أَنْشُدُ بِاللَّهِ مَنْ شَهِدَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ حِرَاءٍ إِذِ اهْتَزَّ الْجَبَلُ فَرَكَلَهُ بِقَدَمِهِ ثُمَّ قَالَ: « اسْكُنْ حِرَاءُ! لَيْسَ عَلَيْكَ إِلاَّ نَبِىٌّ، أَوْ صِدِّيقٌ، أَوْ شَهِيدٌ » وَأَنَا مَعَهُ، فَانْتَشَدَ لَهُ رِجَالٌ.
قَالَ: أَنْشُدُ بِاللَّهِ مَنْ شَهِدَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم يَوْمَ بِيعَةِ الرِّضْوَانَ إِذْ بَعَثَنِى إِلَى الْمُشْرِكِينَ إِلَى أَهْلِ مَكَّةَ قَالَ: « هَذِه يَدِى وَهَذِهِ يَدُ عُثْمَانَ » فَبَايَعَ لِى، فَانْتَشَدَ لَهُ رِجَالٌ.
قَالَ: أَنْشُدُ بِاللَّهِ مَنْ شَهِدَ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « مَنْ يُوَسِّعُ لَنَا بِهَذَا الْبَيْتِ فِى الْمَسْجِدِ بِبَيْتٍ لَهُ فِى الْجَنَّةِ ». فَابْتَعْتُهُ مِنْ مَالِى فَوَسَّعْتُ بِهِ الْمَسْجِدَ، فَانْتَشَدَ لَهُ رِجَالٌ.
قَالَ: وَأَنْشُدُ بِاللَّهِ مَنْ شَهِدَ رَسُولَ اللّ&#

(1891)