Kâbe’nin İhyası ve Hz. İbrâhim’in Sofrası
Siret-i Enbiyâ derslerimizin bu haftaki konusu Hz. İbrâhim’in (as) Kâbe’yi inşa etmesi ve haccı insanlığa miras olarak bırakmasıydı. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, “Kâbe’nin İhyası ve Hz. İbrâhim’in Sofrası” serlevhasının altında, Kâbe’nin tarihini, değer ve kıymetini, haccın nasıl başladığını ve Hz. İbrâhim’in insanlığa nasıl bir manevi sofra ile ikramlarda bulunduğunu ayet, hadis ve tarihi rivayetler ışığında anlattı.
Dersten Cümleler
Hz. İbrâhim’in örnekler ve ibretler dolu hayatını anlamaya devam ediyoruz. Bu dersimizde nasip olursa bir Kâbe’nin yapımına misafir olacağız, bir Halilu’r-Rahman sofrasına bizde oturacağız, iki önemli konudan çok mühim haberler, dersler ve mesajlar alacağız.
Hz. İbrâhim neden oğlunu kurban etmek gibi Kur’ân’ın ifadesi ile böyle ağır bir imtihan ile karşı karşıya kaldı?
“Doğrusu bu, apaçık bir ibtila/bela/imtihan idi. (Saffât 37/106)
İnsanın imtihanı, en hassas olduğu ve en çok sevdiği şeyler üzerinden gelir…
Bu ağır imtihanın, Hz. İbrâhim’in Halîl olarak seçilmesinin etkisi vardır.
“Yeryüzü sakinlerinden birini Halil/dost edinseydim, muhakkak ki Ebû Bekir’i dost edinirdim. (O benim kardeşim ve arkadaşımdır) Lakin arkadaşınız (kendini kastediyor) Allah’ın dostudur.” (Müslim, Fedâilu’s-Sahâbe, 6,7)
Bizim feda etmemiz gereken bir İsmail’imiz yok mu?
Sorulan soru: Hz. İsmail’in teslimiyeti takatleri zorlayan bir teslimiyet, biz çocuklarımıza bu teslimiyeti nasıl aşılayabiliriz?
Kurban kıssasının üç aktörü var: Baba İbrâhim, Anne Hacer, kurbanlık olan oğul İsmail…
Üç önemli muhasebe sorusu:
Nefislerimize teslimiyet konusunda hatırlatacağımız nasıl bir hikâyemiz var ki Hz. İbrâhim gibi bir hayat bekliyoruz?
Eşlerimize teslimiyet konusunda hatırlatacağımız nasıl bir hikâyemiz var ki Hz. Hacer gibi bir eş bekliyoruz?
Çocuklarımıza teslimiyet konusunda anlatacak nasıl bir hikâyemiz var ki Hz. İsmail gibi bir evlat bekliyoruz?
Hayatımız teslimiyet üzere, fedakârlık üzere, gayret üzere olursa meyveler böyle olur.
Tohum ekmeden mahsul kaldırmak, ağaç dikmeden meyve toplamak kime nasip olmuş ki bize nasip olsun?
Kâbe, Kur’ân-ı Kerim’de Nasıl Anlatılıyor?
– Kâbe [Mâide 5/95, 97]
– Beyt/Ev [Bakara 2/ 125, 127, 158; Âl-i İmrân 3/96, 97; Enfal 8/35; Hac 22/26; Kureyş 106/3]
– el-Beytü’l-Atîk/En eski ve en özgür ev [Hac 22/29, 33]
– Beytü’l-Harâm/Korunmuş, Dokunulmaz Ev [Mâide 5/2, 97]
– el-Mescidü’l-Harâm/Dokunulmaz Mescid [Bakara 2/144, 149, 150]
– el-Beytü’l-Muharrem/Korunan Ev [İbrahim 14/37]
– el-Beytü’l- Ma’mur/İmar olmuş ev”[Tûr 52/4]
Bu muazzam Beyt’in tarihini biz üç başlık altında anlamaya çalışıyoruz:
1- Kâbe’nin İbda Süreci (Âl-i İmrân 3/96)
2- Kâbe’nin İhya Süreci (Bakara 2/127)
3- Kâbe’nin İnşa Süreci (İbn Hişam, es-Sîre, I, 256-261)
“Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak, insanlar için kurulan ilk ev (mâbet), Bekke vadisindeki (Kâbe)dir.” [Âl-i İmrân, 3/96]
“Hani bir zamanlar İbrâhim, İsmail ile birlikte Kâbe’nin temellerini yükseltirken diyorlardı ki: ‘Ey Rabbimiz! Bizden bunu kabul buyur, şüphesiz sen işitensin ve bilensin.” (Bakara 2/127)
Hz. İbrâhim’in yaptığı Kâbe’nin dört duvarının genişlik ölçüleri (çevresi) şöyledir: 14.78 m; 14.32 m, 9.24 m, 10.16 m; yüksekliği ise 4.15 m’dir.
Bugünkü Kâbe’nin kenar ölçüleri ise şöyledir: 12,84 m, 11,28 m, 12,11m, 11,52 m’dir. Yükseklik ise 14 metre’dir.
“Ey Kureyş halkı! Kâbe’ye faizden, kumardan, fuhuştan elde edilen paraları sokmayınız. Beytullah’ı mallarınızın kötü olanlarından uzak tutunuz. Çünkü Allah, malın temiz ve helal olanından başkasını kabul etmez!” (Ezrakî, Ahbâru Mekke, I, 157)
“Ey İnsanlar! Sizler Allah’ın evini inşa etme gibi bir hayır işlediniz. Şimdi bir kan dökerek bu hayrı şerre mi dönüştürmek istiyorsunuz? Vallahi böyle yapmayacak, nasıl hayır ile başladıksa öyle de hayır ile bitireceğiz.” İnsanlar merak ile peki nasıl diye sordular? Ebû Ümeyye dedi ki: “Bekleyelim, Kâbe avlusundan içeriye ilk giren insanı hakem olarak tayin edelim, Onun vereceği karara da hepimiz rıza gösterelim.”
“O Emin’dir ve biz o Emin’in vereceği her hükme razıyız!”
“Şayet senin kavmin henüz küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı, Kâbe’yi yıkar, onu İbrahim’in temelleri üzerine yeniden inşa ederdim. Çünkü Kureyşliler, Kâbe’yi yaptığında biraz kısalttılar ve bir kapısını iptal ettiler.” (Buhârî, Hacc, 42; Nesaî, Menâsik, 125)
Âişe annemiz diyor ki: “Ben Resûlullah’a (sas) Hicr’in, Kâbe’den olup olmadığını sordum. O: “Evet, Kâbe’dendir!” dedi. Ben: ‘Peki, niye orayı Beyt’in içerisine dâhil etmediler?’ diye sorunca Efendimiz: ‘Kavminin parası yeterli gelmedi.’ dedi. Ben: ‘Peki, kapısı (önceden) böyle yüksek miydi?’ diye sordum. Dedi ki: ‘Kavmin böyle yaptı. Bunun sebebi ise dilediklerini orayaalsınlar, dilediklerini ise engellesinler diye idi. Eğer senin kavmin henüz Cahiliyeden yeni çıkmış olmasa ve kalplerinin hoşlanmayacağından korkmasa idim, Hicr’i, Beyt’e katar ve kapısını yere kadar indirmeye çalışırdım.” [Müslim, Hacc, 70]
“Ey Âişe! Kâbe’ye girmek istersen burada namaz kıl, çünkü burası Kâbe’nin içindedir. Burada kılınan namaz içeride kılınan namaz gibidir.” [Tirmizî, Hacc, 48; Nesâî, Hacc, 128]
Biz Hacca veya Umreye gittiğimizde bize “Duyufu’r-Rahman/Rahman’ın Misafirleri” deniyor. Biz Rahman’ın misafirleri olarak aslında Mekke’de Halilu’r-Rahman’ın, Medine’de Habibu’r-Rahman’ın misafirleriyiz.
Bu konu ile alakalı biz şu ayetleri çok dikkatle okumalıyız:
Bakara Sûresi 2/124-132
İbrâhim Sûresi 14/35-41
Hac Sûresi 22/26-29
“Ben atam İbrâhim’in duası, kardeşim İsa’nın müjdesi, Annem Amine’nin rüyasıyım.”
Bakara Sûresi’nde (2/124-132) geçen ayetler içinden 5 kavramı sizin nazarlarınıza vermek istiyorum:
İmam (Bakara 2/124): Önder ve rehber
Mesâbe (Bakara 2/125): Toplanma ve toparlanma mekânı
Emnen (Bakara 2/125): Emniyet ve güven yurdu
Makam-ı İbrâhim (Bakara 2/125): Hz. İbrâhim’in hatırası ve mirası
Menâsık (Bakara 2/128): İbadetin yolları ve yöntemleri
Hz. İbrâhim bir adı da “Hacerü’l-Es’ad/En saadetli taş”olan o güzel taşı, yerine koyduktan sonra kendi temellerini yükselttiği evi tavaf etti.
Yeryüzünün bütün coğrafyalarının sınırları beşer kalemi ile hatta çoğu zulüm ile çizilmiştir ama Allah, Mekke’yi Cebrail’in kalemi ile çiziyor, burası Arafat diyor, burası Müzdelife diyor, burası Mina diyor. Medine’yi de Peygamber’inin kalemi ile çizdiriyor ve o çizimi tasdik ediyor. Yeryüzünün iki kutsal coğrafyasıdır oralar, onun için Haremeyn denir.
“Ey İbrahim! Haydi, insanları hac için davet et! Rabbin senden bu daveti yapmanı istiyor!” dedi. Hz. İbrahim şöyle bir baktı dağların arasında bir yer Kâbe, etrafta çok az sayıda insan dedi ki: “Ey Rabbim! Buradan benim sesimi, davetimi kim duyarda gelir ki?” Rabbimiz buyurdu ki: “Ey İbrahim! Davet etmesi senden, duyurması bendendir. Sen davet et!”
“Davet senden, duyurması, karşıda yankı uyandırması, etki uyandırması Allah’tandır.”
Eğer bir toplumda nikâh varsa, hacca gitmek için yanan sinelerin sahipleri varsa, o toplumda umut vardır.
Nikâh varsa umut vardır. Hac varsa, hacca özlem varsa umut vardır. Umut varsa iman vardır, iman varsa imkân vardır. İmkân varsa gayret vardır. Gayret varsa izzet vardır.
(2161)