Kırklareli / Asr-ı Saadet’te Bir Anne: Hz. Nesibe Bint Ka’b
82 İl 82 Sahabî projesinin 63. programı Kırklareli Lüleburgaz’da büyük bir coşku ve katılım ile gerçekleşti. Lüleburgaz Sosyal ve Yardımlaşma Derneği’nin ev sahipliliğini yaptığı program, “Asr-ı Saadet’te Bir Anne: Nesibe bint Ka’b” üst başlığında, Ersin Düğün Salonu’nda yapıldı. Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başlayan program, Dr. Mehmet Görçin’in selamlama konuşması ile devam etti. Görçin, projenin önemine dikkat çekerek Vakfımıza teşekkür etti.
Trakya Ensar Ruhu İle Tanıştı
Daha sonra kürsüye Muhammed Emin Yıldırım Hocamız davet edildi. Sahabe’nin Müslümanlara rehber olma öneminden bahsederek konuşmasına başlayan Hocamız şöyle dedi: “Projeyi tasarlarken her ile bir Sahabî efendimizi belli kriterler çerçevesinde belirlemiştik. Sıra Trakya’ya gelince, bu bölgedeki üç il; Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli, üçü de Ensar’dan olan, üçü de Neccaroğullarından olan, üçü de Ensar’ın ilklerinden, Abdullah b. Mes’ud ‘un ifadesi ile Ensar’ın Muhacirlerinden olan biri erkek, ikisi ise erkekleri gölgede bırakan hanım sahabilerden belirlendi. Edirne’de, Es’ad b. Zürare, Tekirdağ’da Sümeyra validemiz, ve burada Kırklareli’nde ise Nesibe validemiz? Neden peki Trakya’nın nasibi bu üç isim oldu? Birkaç sebebi varda özellikle bir noktaya dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bugün İslam’ı yaşama ve İslam adına gayret noktasında en fazla kaybettiğimiz değer, Ensar olma şuurudur. Ensar olma, Yesribleri Medine yapma adına istenilen düzeyde fedakarlık, gayret, çaba ortaya koymaktır. Ensar olma, dünyevi hiçbir beklentiye girmeden, ecrini, mükafatını, ücretini cennete havale etme azmidir. Ensar olma, iş varken ben deyip ortaya atılma, ganimet varken sen deyip arkalara gizlenme halidir. Ensar olma, 14 asır önce Akabe’de Resulullah’ın eline el uzatıp, ondan sonrada o el kesilme pahasına verilen sözü yerine getirme adına tüm imkanları seferber etmektir. Böyle olduğu için dedik ki, biraz İslami hizmetlerin zor olduğu Trakya toprağında üç Ensar anlatalım da, belki onların anılmasının bereketi ile bir güzelliğin ortaya çıkmasına vesile olur ve daha güzel tohumların yeşermesini sağlar. Hani Efendimiz (sas) buyurur ya: “Salihlerin anıldığı meclislere rahmet yağar!” İşte bundan dolayı bizde buralarda salihlerin salihleri olan Sahabe’nin üç farklı simasını anarak, o rahmetten istifade etmeyi arzuladık…”
Kalbi Peygamber Aşkı İle Yaman Bir Anne
Hz. Nesibe’nin doğumundan İslam’la tanışacağı ana kadar ki hayatını anlatan Hocamız, onun nasıl Hz. Mus’ab’ın vesilesi ile iman ettiğini ve sonrasında Akabe’ye biat etmek için katıldığını anlattı. Hz. Nesibe’nin biat anlarına dair şunları söyledi: “Efendimiz (sas) daha sonra yanına Hz. Abbas’ı alarak 75 kişiden oluşan Yesribli grubun yanına gitti ve orada bir medeniyetin temelleri sayılan biat meselesi gerçekleşti. Akabe’de o büyük buluşma gerçekleşince Nesibe validemiz bir yıldır hasreti ile yanıp tutuştuğu Efendimiz ile buluşmanın heyecanı içerisinde idi. O, Efendimiz’i görünce; bir hayal kırıklığına uğramadı. Mus’ab’ın anlattıklarından çok daha ötesini orada Efendimiz’in o nur simasında gördü. Orada biatlar edilip, sözler verildikten sonra dönüş yolunda Nesibe validemiz bir dua etti. Nasıl bir dua ettiyse ve nasıl bir yürek ile dua etsiyse; o dua el-Mûcib olan Allah katında kabul gördü. Nesibe validemizin duası neydi biliyor musunuz? Duası şu idi: “Ya Rabbi! Kalbimi Resulü’nün sevgisi ile doldur.” Nesibe annemiz Peygamber sevgisinin imanın en büyük azığı olduğunu çok iyi bildiği için bu duayı yapıyor, sevgisiz, muhabbetsiz, aşksız, heyecansız kulluk yolunun yürünemeyeceğini bildiği için böyle söylüyor…”
Uhud’da Her Tarafta Nesibe
Hz. Nesibe’nin Akabe dönüşü İslam adına ortaya koyduğu mücadeleyi örneklerle anlatan Hocamız, onun Bedir’de, Uhud’da, Hudeybiye’de, Huneyn’de ve sonraki hadiselerde nasıl aktif olarak yer aldığına değindi. Özellikle Uhud’daki kahramanlığı dinleyenlere farklı duygular yaşattı. Hocamız o anları şöyle anlattı: “Nesibe validemiz, beni çiğnemeden O’na (sas) gidemezsin, diyerek kendini Efendimiz’in önünde siper ediyordu. Nicelerini yıkıp geçen İbn Kamia, Nesibe’yi bir türlü geçemiyordu. Peki, Nesibe bir hanım değil miydi? Nasıl bir güçle o zalimin karşısında durabilmişti? O gücü ve takati nereden almıştı? Nesibe’yi o meydanda İbn Kamia’nın önünde durduran sadece ve sadece yüreğinde taşıdığı aşktı. O, o meydanda yüreğindeki aşk ile sevda ile adeta bir aslan gibi çarpışıp duruyordu. Yaralanmış, güçsüz düşmüş; Efendimiz, onun bu haline hayran hayran bakmış; “Kim Nesibe’nin yaptığı bu işi yapabilir, kim onun bu yaptıklarına katlanabilir.” demişti. Sonraları Efendimiz , Uhud’un o can pazarını anlatacağı zaman hep şöyle diyecekti: “Vallahi! Uhud günü nereye baksam Nesibe’yi orada gördüm. Sağımda, solumda, önümde, arkamda, her tarafta o vardı.” Uhud’un meydanında, bu can pazarı yaşandıktan sonra Efendimiz Nesibe’nin oğlu Abdullah’a şöyle diyecekti: “Allah sizin ehli beyitinizi/ev halkınızı mübarek kılsın. Vallahi senin annenin makamı nicelerinden daha alî, daha yüce ve daha hayırlıdır. Allah size rahmet etsin.” Nesibe validemiz, bu sözleri duyunca, işte tam zamanı diyerek şöyle bir talep ile Efendimiz’in huzuruna gelecekti: “Ya Resulallah! Allah’a dua et de cennette seninle beraber olayım, sana komşu olayım.” O anda Efendimiz ellerini kaldırdı ve dedi ki: “Ya Rabbi! Sen bunları bana cennette komşu ve arkadaş eyle.”
O Tam Bir Anne İdi…
Hz. Nesibe’nin anneliğine de çok önemli mesajlarla değinen Hocamız, sözlerini alınması gereken dersler ve dua ile sonlandırdı.
Hocamızın verdiği mesajlar şöyle idi:
1- Muallim olmak, Hz. Mus’ab gibi inandığını yaşamak, yaşadığını anlatmak ile olur. Tebliğin sadece sözle değil, hal ile olduğunu unutma ki, gerçek manada temsiliyet makamının hakkını yerine getirmiş olabilesin.
2- Anne olmak, Hz. Nesibe gibi evini medrese, evladını talebe, müfredatını Kur’an olarak belirlemekle olur. Evin sofralarının Suffa’nın şubeleri olduğunu unutma ki, Sahabe hasbiliğinde evlatların anası olabilesin.
3- Baba olmak, Hz. Zeyd gibi kendini ve aileni, yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem azabından korumaya çalışmakla olur. Yeryüzünün bütün çocuklarının hidayet beklediklerini unutma ki, onlara yandıkça, kapanmayan amel defterlerinin sahibi olabilesin.
4- Abi olmak, Hz. Abdullah gibi cihadı ve mücadeleyi hayatının esası olarak edinmekle olur. Allah yolunda gayret göstermenin ve hizmet edebilmenin, şereflerin en büyüğü olduğunu unutma ki, çağın mücahid ve muvahhitlerinden olabilesin.
5- Kardeş olmak, Hz. Habib gibi ihsan şuuruna ermek, ihlası en büyük hedef edinmek ve peygamber sevgisini imanın bir parçası olarak kavramakla olur. Marifetin, bedeninden parçalar koparılırken bile, Muhammedü’r-Resulullah diyebilecek kadar insana aşk ve sevda kazandırttığını unutma ki, ölümlerin en güzeli olan şehadet mertebesine sahip olabilesin.
Siyer Araştırmaları Merkezi’nden yapılan açıklamaya göre projenin 64. programı 2 Mart 2014 Pazar günü, “Şehitlerin Efendisi Hz. Hamza” başlığında Ordu’da yapılacak.
Daha fazla bilgi için 0 212 544 76 99 nolu telefonu arayabilir; www.82il82sahabi.com, www.siyervakfi.org adreslerini ziyaret edebilirsiniz. Yapılan tüm programları ise www.siyertv.com adresinden izleyebilirsiniz.
(3382)