Kulluğun Zirvesi: Allah’tan (cc) Razı Olmak
Nebevî Miras derslerimizin bu haftaki konusu Allah’tan razı olma meselesi idi. Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “Kulluğun Zirvesi Allah’tan Razı Olmak” serlevhasında, bu önemli konuyu ayet, hadis ve âlimlerin sözleri ışığında anlattı. Rıza makamı nasıl kazanılır? Kul Allah’tan nasıl razı olur? Razı olursa dünyada ve ahirette ne gibi mükâfatlara mazhar olur? Razı olmazsa neler kaybeder? Ve daha nice sorulara bu derste, cevaplar verilmiş oldu. İstifademizin fazla olması duası ile…
Dersten Cümleler
Hak ile Batıl!
İki zıt kutup…
Bunlar asla birbirleri ile barışmayacak ve kıyamete kadar aralarında mücadele hep devam edecek!
Ama zor olanı, bunların isabetle tespiti!
Çünkü bazen insan Hakkı Batıl, Batılı Hak zannedebilir.
Bazen Batıl, Hak maskesi takabilir ve rol yapabilir…
İşte bu hakikate binaen Efendimiz (sas) mübarek dudaklarından şu duayı hiç düşürmez: “Allah’ım! Bize hakkı hak olarak göster ve ona tabi olmayı bize nasip eyle! Batılı da batıl olarak göster ve bize ondan gereğince uzak durmayı nasip eyle!” (İbn Kesir, Tefsir, 3/820)
İbn Kesir, o güzel tefsirinde, Bakara Süresi’nin 213. ayetini tefsir ederken bu duayı aktarıyor.
Allah’tan razı olmak, her durum ve her koşulda, Allah’ın (cc) kendisi hakkında takdir ettiği şeye, kayıtsız ve şartsız bir şekilde teslim olmaktır.
Sözlükte “hoşnut ve memnun olmak” anlamındaki rızâ, “rıdvân veya merdât” masdarından isim olup “hoşnutluk, hoşnut ve memnun olma hali” demektir. (Lisânü’l-Arab, IV, 981-982)
Bir İslam Peygamberi olan Hz. Musa (sa) birçok peygambere nasip olmayacak bir makama erişti ve Tur-i Sina’da yani Sina Dağı’nda birçok mucizeye şahit oldu. Rabbi ile orada mahiyetini bizim anlayamayacağımız şekilde görüşen Hz. Musa, şöyle bir soru sordu: “Ey Rabbim! Sen kullarından ne zaman razı olursun, bunu bana öğret ki kullarına bildireyim ve onlarda seni razı edecek amellerde bulunsunlar.”
Bu talebe karşı Rabbimiz demiş ki: “Ey Musa! Kullarım benden ne zaman razı olursa, bende onlardan o zaman razı olurum.”
Hâris el-Muhâsibî’ye rızadan sorulduğunda o şöyle cevaplamıştır: “Allah’ın hükmünde âdil olduğunu ve hiç bir hükmünde itham edilemeyeceğini kulun bilmesidir.”
“Rızanın kaynağı neredendir?” denildiğinde o: “Allah hakkında hüsn-i zanda bulunmak ve O’nun, hükmünde zulümden beri olduğunu bilmektir.’’ demiştir.
Haris el-Muhâsibîye, başka bir zaman yine: “Rıza nedir?” diye sorulduğunda o şöyle demiştir: “Kalbin, acı bir hükümde dahi sürür ve mutluluk duymasıdır. Rızanın zıddı ise kızmaktır, bu da kalbin olan bitenden bezginlik ve hoşnutsuzluk duyması ve mâlik olma hususunda rağbetinin çokluğudur.”
Hâris el-Muhâsibîye: “Razı olan kimse, rızasında sebât etmesini sağlayacak ve rızasının kadrini arttıracak bir hâle muhtaç mıdır?” diye sorulduğunda o şöyle cevap verdi: “Evet. Rızasını kaybetme korkusu ve Allah Teâlâ ya şükretmedeki taksirini bilmek, kişinin rızada sebât hâlini kalıcı kılar ve Allah’tan razı oluşunun kadrini arttırır.”
Bağdat’ın ilk süfilerinden olan Serî es-Sekatî, Hicri, 155’te, Miladi 772’de Bağdat’ın Kerh semtinde doğdu. Babasının hurdacılık (sakatî) mesleğini devam ettirerek geçimini sağladı.
Yaşı genç, güzel yüzlü birisi benim yanımda durdu ve: “Ey Üstad! Kul, Allah Teâlâ’nın kendisinden razı olduğunu bilebilir mi?” diye sordu. Ben: “Hayır, bilemez.” dedim. O genç biraz durdu, sonra şöyle dedi: “Bence bilebilir!” Ben: “Nereden bilebilir?” dedim. O genç şöyle cevap verdi: “Allah Teâlâ sevdiği ve razı olduğu şeylere beni muvaffak kılar, çirkin gördüğü ve kızdığı şeylerden de beni uzak tutarsa, o zaman Allah’ın benden razı olduğunu bilirim.”
Yahyâ b. Muâz der ki: “Kim müdebbir olarak Allah’tan razı olursa, Allah’ın her hükmü onu sevindirir.” Aynı şekilde der ki: “Yasaklar (memnû‘lar) hususunda, Allah’tan razı (memnun) olmayan kimse, mâsiyetten kurtulamaz.”
İbn Atâullah el-İskenderiyye buyurdu ki: “Rıza Allahu Teâlâ’nın, kul için takdir ettiği şeyleri, kalbin sükûnetle karşılamasıdır. Çünkü Allah, onun için, en iyi olanı seçmiştir. Böylece kul, takdire rıza göstermiş ve hoşnutsuzluktan kurtulmuş olur.”
Diyor ki Hazreti Ali: “Rızâ yaygısına oturan kimseye, Allah’tan hoşuna gitmeyen hiç bir şey gelmez, istek ve sual yaygısına oturan ise, hiç bir şekilde Allah’tan razı olmaz.”
Hoştur bana senden gelen
Ya hilat-ü yahut kefen,
Ya taze gül yahut diken…
Kahrın da hoş lütfun da hoş…
Gelse celalinden cefa
Yahut cemalinden vefa,
İkiside cana safa
Kahrın da hoş, lütfun da hoş… (Yunus Emre)
Rızayı anlamış bir mümin şu iki soruyu asla sormaz:
Neden ben?
Neden ben değil?
“Allah, onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır.”
Bu cümle Kur’an içerisinde 4 kez geçmektedir. Tertip sırasına göre: Maide, 119; Tevbe, 100; Mücâdile, 22; Beyyine, 8
Bu dört ayetten, ikisi doğrudan Sahabe’yi tavsif eder, ama netice de 4 ayette bize mesajlar verir.
Bu dört ayet, birçok farklı şekilde ele alına bilinir, ama biz sadece bir soruya cevap bulmak için ele almak istiyoruz. Sorumuz şu: “Allah kulundan, kul Allah’tan nasıl razı olur?”
Bu soruyu, dört ayete sorduğumuzda alacağımız cevap şu dört kavramdır:
1. Sadakat
2. Uhuvvet
3. Adalet
4. Salihat
“Bu, işte sadıklara sadakatlerinin fayda vereceği gündür.” (Maide, 119)
Sadakat, sözünden, ahdinden, ilkelerinden, değerlerinden asla ama asla vazgeçmemektir.
Sadakat, kınanma korkusuna, kazanma tutkusuna, makam, mevki, şan-şöhret ve para hırsına, şehvet damarının galibiyetine kapılmadan istikamet çizgisini devam ettirmektir.
Sadakat, dün Peygamber’in yanında veya arkasında durmak, bugün Peygamber’in yolunda veya izinde olmak ile ancak sağlanabilir.
“İslam’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, onlara güzelce tabi olanlar var ya, Allah onlardan razı olmuştur; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara altından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe, 100)
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir topluluğun, babaları, oğulları, kardeşleri yahut kendi soy-sopları olsalar bile, Allah’a ve peygamberine düşman olan kimselere sevgi beslediğini göremezsin. İşte Allah onların kalplerine imanı yazmış ve onları kendi katından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altından ırmaklar akan ve içlerinde ebedî kalacakları cennetlere sokacaktır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. İşte onlar, Allah’ın tarafında olanlardır. İyi bilin ki, Allah’ın tarafında olanlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.” (Mücâdile, 22)
Peygamber duası: “Allah’ım! Bana bir fasığın veya bir facirin (bir zalimin veya bir günahkârın) iyiliğini dokundurma. Olur ki onun bir iyiliği bana dokunduğu için ona karşı kalbimde bir sevgi oluşur.”
“Şüphesiz, iman edip, salih ameller işleyenler var ya; işte onlar mahlûkatın en hayırlısıdırlar. Onların mükâfaatı Rabb’leri katında, altından ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Bu, Rabbine haşyet duyanların mükâfatıdır.”(Beyyine, 7-8)
Allah’tan razı olmak insana dünyevi anlamda mümine neler kazandırır?
1. Tahammül derecesini artırır.
2. Kanaat etmesini sağlar.
3. Kalbi sükûnete erdirir.
4. Güven duygusunu güçlendirir.
5. Saadeti hayata hâkim kılar.
Taif’in hatırları…
Abdi Ya’lel: “Eğer Allah peygamber olarak Seni göndermiş ise ben de Kâbe’nin örtüsünün hırsızı olayım…”
Habib: “Eğer sen peygambersen benim gibi sıradan bir adam seninle konuşmamalı, ama sen peygamber değilsen, benim gibi bir adam seninle konuşmamalı!”
Mes’ûd: “Allah, peygamber olarak göndermek için bula bula Seni mi buldu!”
“Allah’ım! Güçsüzlüğümü ve çaresizliğimi, insanların nazarında düştüğüm zor ve hakir durumumu ancak Sana arz ediyor ve Sana şikâyet ediyorum!
Ey Merhametlilerin En Merhametlisi! Sen zor ve sıkıntılı durumlarda olanların, zulüm altında zayıf düşürülmüş olanların Rabbisin. Benim de Rabbim ancak sensin. Beni kimlerin eline bırakıyorsun? Sen benî; zalim bir düşman eline düşürmeyecek, onları bana hüküm geçirtecek bir konuma getirmeyeceksin.
Ey Rabbim! Benim üzerime çöken bu musibet ve eziyetler, eğer senin bana karşı bir kızgınlığından ve öfkenden dolayı değil ise; çektiğim bunca sıkıntıya hiç aldırış etmem ve hepsine tahammül ederim. Yine de senden bana gelecek bir sığınmaya çok ihtiyacım var. Hem bu dünyada, hem de ahirette, senin o karanlıkları aydınlığa çevirecek nuruna sığınıyorum.
Ey Rabbim! Sen, hoşnut oluncaya kadar senden af diler, tevbe ve istiğfarda bulunurum. Biliyorum ki; güç ve kuvvet ancak sendedir.(İbn Hişam, Sire, 1/280)
Neden rıza bizde istenilen düzeyde yok? Cevap: İman zafiyetlerimiz var…
Hz. Peygamber, Mü’minûn sûresinin ilk on âyetinin nâzil olmasının ardından yaptığı bir duayı şöyle bitirmiştir: “Allah’ım! Bizden razı ol ve bizi senden razı olma derecesine yükselt!” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 34; Tirmizî, Tefsîr, 23/1)
Resûl-i Ekrem, Zeyd b. Sâbit’e öğrettiği uzunca bir duada da şöyle demiştir: “Allah’ım! Senden, gerçekleşen kazâ ve kaderinin sonucuna rıza göstermeyi bana nasip etmeni dilerim.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, V, 191; Nesâî, Sehiv, 62)
Hz. Âişe ve Hz. Ali’den rivayet edilen bir hadiste Resûlullah’ın gece namazlarının sonunda yaptığı dualardan birinin, “Allah’ım! Senin gazabından rızana sığınırım.” diye başladığı zikredilmiştir. (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 96, 118; Müslim, Salât, 222; Ebû Dâvûd, Salât, 148, Vitir, 5)
(2959)