Kur’an’ın İstediği Üç Vasıf: Teslim, Temsil ve Tebliğ
Kur’an Medresesi programları kapsamında Muhammed Emin Yıldırım hocamızın Kur’an’ın Şahitleri başlığı altında son vahyin ilk muhatapları olan sahabe neslinin Kur’an anlayışını anlattığı derslerimiz devam ediyor. Hocamız bu hafta “Kur’an’ın İstediği Üç Vasıf: Teslim, Temsil ve Tebliğ” başlığıyla 8. dersini yaptılar.
Dersten Notlar
Dönemin ve Kur’an Medresemizin son dersine bizleri kavuşturan Rabbimize sonsuz hamdler olsun.
Bir plan yapmak ve bu plana uygun olarak davranmak gerçekten zor bu memlekette, ama buna bizim çok alışmamız lazım.
Biz başkalarının gündemine mahkûm olmamalı, bilakis gündemi bizler oluşturmalıyız.
Sahabe nesli, Hz. Peygamber rehberliğinde bunu yaptılar, bizlerde bunu yapmalıyız.
Bizim ilim tarihimizde bir alimin, bir diğer alime yada talebelerine yazdıkları mektuplar çok çok önemlidir. Şuan elimizde bulunan kitapların, klasik metinlerin içerisinde bu mektupların azımsanmayacak kadar çok yerleri vardır.
er-Risale dediğimizde aklımıza iki tane önemli eser gelir; bunlardan bir tanesi İmam Şafî’nin er-Risale’sidir. Bu risale, Abdurrahman el-Mehdi’nin istediği üzerine kaleme alınmış ve ona bir mektup olarak gönderilmiş, bir fıkıh usulüdür ve yazılmış ilk fıkıh usulü kitabı da budur.
Bir diğer er-Risale ise İmam Ebû Hanife’nin’dir. Bu mektubu İmam Ebû Hanife, devrin önemli alimlerinden biri olan Osman el-Betti‘ye yazmıştır. Bu mektup bir akaid risalesidir.
Bu risaleden küçük bir paragraf:
“Bilmelisin ki size öğretilen ve sizin de başkalarına öğrettiğiniz en değerli bilgi, sünnettir. Sen, kendisinden öğrenilmesi ve başkalarına öğretmesi gereken sünnet ehlinin kimler olduğunu tanımalısın. Yemin ederim ki, Allah’ın rızasından uzak olan hiçbir şeyde, onu yapan kimse için bir mazeret bahis konusu olamaz. İnsanların sonradan icat ettikleri ve uydurdukları şeylerle de hidayete ulaşılamaz. Aslolan Kur’ân-ı Ker’im’in getirdiği, Hz. Peygamber’in uyulmasını istediği ve insanlar fırkalara ayrılıncaya kadar, onun ve ashabının yapmakta devam edegeldikleri şeylerdir. Bunun dışında kalanlar ise bid’attır ve sonradan uydurulmuştur.”
Kur’an’ın İstediği Üç Vasıf: Teslim, Temsil ve Tebliğ
Hz. Peygamber’in dünyasında olan üç dağ ve verdikleri üç mesaj:
Hira- Teslim
Sevr- Temsil
Uhud- Tebliğ
Teslimiyet işin bidayeti değil, nihayetidir.
Teslimiyet, işin başı değil, semeresidir, neticesidir.
Teslimiyet Sahabe’de belli bir sürecin karşılığıdır.
Sahabe’nin Kur’an algısının temellerine baktığımızda, 6 basamaklı bir süreç görürüz.
Nedir bunlar?
1. Basamak: Rehbere Karşı Güven
2. Basamak: Bilinmesi Gerekenlere Karşı Marifet
3. Basamak: Değerlere Karşı Muhabbet
4. Basamak: Elde Edilenlere Karşı Tedbir
5. Basamak: Allah’a Karşı Tevekkül
6. Basamak: İstenilenlere Karşı Teslimiyet
Teslimiyet varsa, Temsiliyet de olacaktır.
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?Yapmayacağınız şeyleri söylemeniz, Allah katında büyük bir nefretle karşılanır.” (Saff, 2,3)
Temsil rol ile olmaz, ızdırap ile olur.
“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül ise saadet-i dareyni iktizâ eder”(Bediüzzaman)
1- İman, Allah’tan başka hiçbir şeye, Allah gibi tazim etmemek, O’nu gerçek manada birlemek, O’ndan gayri ne varsa hepsine La/Hayır diyebilmektir. İman hakikatlerini öğrenmeli, onları iyice kavramalı; her an yüreğinde ve aklında canlı olarak tutmalısın ki, son güne kadar tevhidi muhafaza edebilesin.
2- Tevhid, ulûhiyette, ubudiyette ve rububiyette Allah’ı birlemektir. Ulûhiyet, Allah’tan başka ilah yoktur. Ubudiyet, Allah’tan başka ibadet edilecek yoktur. Rububiyet, Allah’tan başka hüküm koyacak yoktur. Bu temel hakikatleri iyice anlamalı ve gereğini yerine getirmelisin ki, gerçek manada muvahhitlerinden olabilesin.
3- Teslim, bu aziz dinin mensuplarından istediği en temel esastır. Kulluk adına sana söylenen her söze, “semi’nâ ve ata’nâ/İşittik ve itaat” ettik demendir. Yüreğinde şüphe adına ne varsa hepsini izale etmeli, değerlerine karşı ciddiyetle güven duymalısın ki, senden önce bu yolda yürüyen teslimiyet kahramanlarının kervanına katılabilesin.
4- Tevekkül, kadere rıza göstermek, gelen her şeye hoş geldin demek, bütün işleri Allah’a ısmarlamaktır. Sebepler dairesinde yapılabilecekleri yaptıktan sonra: ” Hoştur bana senden gelen, ya gonca gül, yahut diken. Ya hayattır, yahut kefen. Nârın da hoş, nurun da hoş, kahrın da hoş, lütfun da hoş” diyebilmendir. Bu duruşu ortaya koyabilecek dirayeti kuşan ki, övülen mütevekkillerden sayılabilesin.
5- Saadet-i Dareyn, iki cihan saadetini bir arada kazanmaktır. Bunun yolu ise cenneti yüreğinde taşımaktır. Eğer cenneti yüreğinde taşırsan, düşmanların sana ne yapabilir ki? Hapsedilmen halvet, sürgün edilmen hicret, öldürülmen ise şehadettir. Hiçbir beklentiye ve pazarlığa girmeden iman etmeli ve sorumluluklarını yerine getirmelisin ki, bu güzelliği tadabilecek seviyeyi elde edebilesin.
(1835)