Muhteşem Bir Mucize: Hz. Üzeyir’in 100 Yıllık Uykusu | Muhammed Emin Yıldırım

Sîret-i Enbiyâ derslerimizde Ramazan öncesi son dersimizde konumuz yine Hz. Üzeyir idi. Muhammed Emin Yıldırım hocamız, Hz. Üzeyir ile alakalı yaptığı bu ikinci dersinde “Muhteşem Bir Mucize: Hz. Üzeyir’in 100 Yıllık Uykusu” serlevhasının altında Bakara sûresi 259. âyeti çok önemli vurgu ve mesajlarla anlattı. Özellikle âhirete iman meselesinde nasıl bir tavır alınması gerektiği konusu ve bugün inanç krizi yaşayanlara nasıl yaklaşılması gerektiği mevzusu akıllardaki sorulara cevaplar verecek nitelikte idi. İnşallah Ramazan sonrası derslerimiz Hz. Zülkarneyn ile devam edecek…

Dersten Cümleler

Adım adım Ramazan’a yürüdüğümüz, Şaban ayının bu son günlerinde yine ilim meclisimize kavuştuk elhamdülillah… Ramazan öncesi bu son dersimiz, inşallah bayram sonrası Hz. Zülkarneyn ile bu yürüyüşümüzü devam ettireceğiz.

Geçen ders özellikle Tevbe sûresi 30. âyet üzerinden bazı mesajlar aldık, bugün ise Bakara 259. âyeti üzerinden yine Hz. Üzeyir’in bize verdiği mesajları biraz olsun anlamaya çalışacağız.

Âyete geçmeden 3 hususa hızlıca bir dikkatleri çekelim:

Birincisi: İster inansın ister inanmasın bir insanın çok zorlandığı iki konudur, yaratılış ve ölümden sonraki hayatı yani ahireti anlaması…

Sorulan sorulardan bazılar:

– İnsan nasıl yaratıldı?
– Bu yaratılış nasıl başladı?
– İnsan toplulukları nasıl oluştu ve çoğaldı?
– Bu kadar insan nasıl dirilecek?
– Dirilenler ne gibi şeylerle karşılaşacaklar?
– Ondan sonrası nasıl olacak?

Kur’ân bu soruların büyük bir kısmına cevaplar veriyor ama nihayetinde ister yaratılış, ister diriliş isterse öteki hayat olsun bizim için gayb âlemidir.

İkincisi:  Âhiret meselesine karşı genel itibari ile insanların üç farklı tutumları olur. Bunlar:

Ahireti inkâr edenler
Ahireti şüphe ile değerlendirenler
Ahireti merak edenler

Kur’ân-ı Kerîm’in üç ana konusu: Tevhid, Nübüvvet ve Haşr/Ahirete İman

Âhireti inkâr edenler:

“Allah kendisine mülk (hükümdarlık ve zenginlik) verdiği için şımararak Rabbi hakkında İbrâhim ile tartışmaya gireni (Nemrut’u) görmedin mi! İşte o zaman İbrâhim: ‘Rabbim hayat veren ve öldürendir!’ demişti. O da: ‘Hayat veren ve öldüren benim!’ demişti. İbrâhim: ‘Allah güneşi doğudan getirmektedir; haydi sen de onu batıdan getir!’ dedi. Bunun üzerine kâfir apışıp kaldı. Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.” (Bakara 2/258)

Âhireti şüphe ile değerlendirenler

Kur’ân-ı Kerîm şüphe ile çok kavram kullanır ama özellikle üç kavram kullanır: Şek, Rayb ve Zan…

Bu kavramların karşısına özellikle âhirete iman meselesinde ir kavram çıkarır. O nedir biliyor musunuz? Yakîn kavramı…

“Ey insanlar! Eğer yeniden dirilmekten şüphede iseniz, şunu bilin ki, biz sizi topraktan, sonra nutfeden, sonra alakadan (aşılanmış yumurtadan), sonra uzuvları (önce) belirsiz, (sonra) belirlenmiş canlı et parçasından (uzuvları zamanla oluşan ceninden) yarattık ki size (kudretimizi) gösterelim. Ve dilediğimizi, belirlenmiş bir süreye kadar rahimlerde bekletiriz; sonra sizi bir bebek olarak dışarı çıkarırız. Sonra güçlü çağınıza ulaşmanız için (sizi büyütürüz). İçinizden kimi vefat eder; yine içinizden kimi de ömrün en verimsiz çağına kadar götürülür; ta ki bilen bir kimse olduktan sonra bir şey bilmez hale gelsin. Sen, yeryüzünü de kupkuru ve ölü bir halde görürsün; fakat biz, üzerine yağmur indirdiğimizde o, kıpırdanır, kabarır ve her çeşitten (veya çiftten) iç açıcı bitkiler verir.” (Hac 22/5)

Âhireti merak edenler

Merak ilmin hocadır. Biz de bazı meseleleri merak ediyoruz:

Kıyamete kadar yaşayan insanların sayısı sayılmayacak kadar çok olacak…

Bu kadar insan nasıl bir anda diriltilecek?
Bu kadar insan nasıl bir meydanda toplanacak?
Bu kadar insan nasıl tek tek hesaba çekilecek?
Bu kadar insan nasıl ceza ve mükâfatlarına kavuşacak?

Kur’ân bize bir yöntem öğretti; herkes ile aynı üslup ile konuşulmaması gerektiğinin yöntemini gösterdi.

Muhatabınız inkârcı ise uslübünüz farklı olsun.
Muhatabınız şüphede ise uslübünüz daha farklı olsun.
Muhatabınız merak içerisinde ise uslübünüz daha daha farklı olsun.

İnkârcıya karşı onun aciz kalacağı sorular sorulmalı.

Şüpheciye karşı onun ikna olacağı örnekler ve misaller ortaya koyulmalı.

Merak içerisinde olana karşı ise onu itminana ve sükûnete eriştirecek mesajlar verilmeli.

Üçüncü: Bakara 259 âyeti ilk bakışta Âhirete İman Meselesini anlatan bir âyettir. Ancak âyeti farklı çerçevelerinden okursak başka kıssalar olarak da okuruz. Neler mesela?

Merak Kıssası
Yaratılış Kıssası
Diriliş Kıssası
İbret Kıssası
Acziyet Kıssası
Sünnetullah Kıssası
İlim Kıssası
Anatomi Kıssası
Umut Kıssası
Kudret Kıssası

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ

“Yahut görmedin mi o kimseyi ki, evlerinin duvarları çatıları üzerine çökmüş (alt üst olmuş) bir kasabaya uğradı;”

Kim bu şahıs? Müfessirlerimizin çoğunluğuna göre Hz. Üzeyir’dir. Ama bazı müfessirlerimiz farklı görüşlerde ileri sürmüşlerdir. Mesela;

Ermiya b. Halkiya
Hizkiyal b. Buzi
Bir kâfir/inkârcı

قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ

“Ölümünden sonra Allah bunları nasıl diriltir acaba! dedi.”

Hz. Üzeyir, etrafına öyle bir baktı; o kadar yıkılmış, bozulmuş, ölmüş, toplumu ve şehri, Allah acaba nasıl diriltir diye merakla sordu.

Hz. Üzeyir neleri merak ediyor biliyor musunuz?

– Acaba Allah, burasını ne zaman ve nasıl ihyâ edecektir?
– Acaba Allah, burasını tekrar ihyâ ederse ben bunu görebilecek miyim?
– Acaba Allah, insana çok zor gelen bu ihyâyı ne kadar bir zamanda gerçekleştirecektir?
– Acaba Allah, buranın ihyâsını hangi sebepleri ortaya koyarak yapacaktır? 
– Acaba Allah, yapmaya kadir de bunu bizim için yapacak mı?

فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ

“Bunun üzerine Allah onu öldürüp yüz sene bıraktı; sonra tekrar diriltti.”

Uyku, Kur’ân dilinde “küçük ölüm, hafif ölüm, ölümün provası” olduğu için burada uyuttum değil, öldürdüm diyor.

Buradan yola çıkarak Efendimiz (sas) uykudan uyanınca nasıl dua ediyor:

اَلْحَمْدُ ِللَّهِ الَّذِى أَحْيَانَا بَعْدَ مَا أَمَاتَنَا وَإِلَيْهِ النُّشُورُ

“Öldürdükten sonra bizi dirilten Allah’a hamd olsun. Dönüş ancak O’nadır.” (Buhârî, “Deavât”, 8)

قَالَ كَمْ لَبِثْتَ

“Ne kadar kaldın? dedi.” 

قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ

Kâle lebiśtu yevmen ev ba’da yevmin

“Bir gün yahut daha az! dedi.”

قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ

“İçlerinden biri: ‘Ne kadar kaldınız?’ dedi. (Kimi) ‘Bir gün ya da günün bir parçası kadar kaldık!’ dediler; (Kimi de) şöyle dediler: Rabbiniz, kaldığınız müddeti daha iyi bilir.” (Kehf 18/19)

قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ

“Allah ona: Hayır, yüz sene kaldın.”

فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ

“Yiyeceğine ve içeceğine bak, henüz bozulmamıştır.”

وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ

“Eşeğine de bak.”

el-Muhyî; varlıklara hayat veren, onları ölümünden sonra dirilten, canlandıran.
el-Mümît; varlıkların hayatlarına son veren, öldüren.

وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ

“Seni insanlara bir ibret kılalım diye (yüz sene ölü tuttuk, sonra tekrar dirilttik).”

Bu ifade Meryem 21’de Hz. Îsâ için nasıl geçiyordu:

وَلِنَجْعَلَهُٓ اٰيَةً لِلنَّاسِ ve li nec’alehu âyeten / Onu insanlara bir âyet/ibret kılalım diye… (Meryem 19/21)

– O gün yaşayan insanlar
– Peygamberimiz (sas) zamanında yaşayan insanlar
– Bugün yaşayan insanlar
– Son güne kadar yaşayacak insanlar

وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ

“Şimdi sen kemiklere bak, onları nasıl düzenliyor, sonra ona nasıl et giydiriyoruz, dedi.”

فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

“Durum kendisince anlaşılınca: Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.”

“Allah’ın peygamberi Üzeyir, genç bir adamken şehrinden çıktı. Harap olmuş, yıkıntılar içinde bir köye uğradı ve şöyle dedi: ‘Allah burayı ölümünden sonra nasıl diriltecek?’ Bunun üzerine Allah onu yüz yıl boyunca öldürdü, sonra diriltti. Önce gözleri yaratıldı ve kemiklerinin birbirine nasıl eklendiğini gördü. Sonra kemiklerine et giydirildi ve içine ruh üflendi. Yeniden dirildiğinde yine genç bir adamdı.

Ona: ‘Ne kadar kaldın?’ diye soruldu. O: ‘Bir gün ya da günün bir kısmı kadar kaldım.’ dedi. Bunun üzerine ona: ‘Hayır, aksine yüz yıl kaldın.’ denildi.

Sonra şehrine döndü. Ayrılmadan önce genç bir ayakkabıcı komşusu vardı. Geri döndüğünde ise o komşusunun artık çok yaşlı bir ihtiyar olduğunu gördü.” (Hakim Müstedrek, 2/310)

Olayın ayrıntılarını İbn Kesîr’in el-Bidaye’sinden okuyoruz…

İbn Kesîr, Ebû Hâtim es-Sicistânî (ö. 255/869)’den İbn Abbas’ın aktardığı bir şiiri bize nakleder:

وَأَسْوَدُ رَأْسٍ شَابَ مِنْ قَبْلِهِ ابْنُهُ
 وَمِنْ قَبْلِهِ ابْنُ ابْنِهِ فَهْوَ أَكْبَرُ
 يرى ابْنِهِ شَيْخًا يَدِبُّ عَلَى عَصَا
 وَلِحْيَتُهُ سَوْدَاءُ وَالرَّأْسُ أَشْقَرُ
 وَمَا لِابْنِهِ حَيْلٌ وَلَا فَضْلُ قُوَّةٍ يَقُومُ كَمَا يَمْشِي الصَّبِيُّ
فَيَعْثِرُ يُعَدَّ ابْنُهُ فِي النَّاسِ تِسْعِينَ حِجَّةً
 وَعِشْرِينَ لَا يَجْرِي وَلَا يَتَبَخْتَرُ
 وَعُمْرُ أَبْيهِ أَرْبَعُونَ أَمَرَّهَا ولان ابْنِهِ تِسْعُونَ فِي النَّاسِ غُبَّرُ
 فَمَا هُوَ فِي الْمَعْقُولِ إِنْ كُنْتَ دَارِيًا
وَإِنَّ كُنْتَ لَا تَدرِي فَبِالجَهلِ تُعْذَرُ

Kendisinin saçları simsiyah iken oğlunun saçları ağardı.
Yaşlı olduğu halde torunundan genç olarak onları ağırladı.
Oğlu bastonuna dayanarak ancak ağır ağır yürüyor;
Sakalı ve saçları simsiyah olduğu için o ise genç görünüyor.
Oğlunun gücü ve takati azalmış, çocuklar gibi tökezleyerek yürüyor;
Yaşı 110 veya 120’ye varmış, ihtiyarlamış hali bitmiş gibi görünüyor.
Babasına ise baksan sanki 40 yaşında bir delikanlı gibi yürüyor.
Torunu 90 yaşında olan bir dede olmasına rağmen sağlam ve dayanıklı görünüyor.
Eğer inancın ve idrakin varsa ancak bu mucizeyi anlayabilirsin.
Şayet kavrayamıyorsan cahil olduğun için mazur sayılabilirsin.
[İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-Nihaye, 2, 73-76]

Hz. Üzeyir bu büyük mucizeyi yaşayıp o gün için yaşayan insanlara bir ibret vesikası olarak gösterdikten sonra bir müddet daha onların içerisinde tebliğ mücadelesine devam etti ve sonra vefat etti.

Hz. Üzeyir’in nerede vefat ettiğine dair kaynaklarımızda farklı bilgiler mevcuttur.

Mesela; İbn Asakir, Hz. Üzeyir’in kabri bazı rivayetlerde Dımaşk’ta olduğunu geçtiğini aktarır.

Yine ona nispet edilen başka kabir ve makamlar vardır:

– Kudüs’e yakın bir köy olan Ebu Ghoş dağının üzerinde olduğu
– Irak’ın Basra şehrinin yaklaşık 110 kilometre kuzeyinde, El-Üzeyir kasabasında bulunduğu
– Filistin, Nablus şehrinin Awarta köyünde olduğu
– Irak Basra’da olduğu
– Adıyaman Gerger ilçesinde bulunduğu

Âhiret meselesine karşı genel itibari ile insanların üç farklı tutumları:

Âhireti inkâr edenler
Âhireti şüphe ile değerlendirenler
Âhireti merak edenler

Kur’ân’ı Kerîm’de üç kıssa arka arkaya anlatılır:

Bakara 258’de Hz. İbrâhim-Nemrud kıssası
Bakara 259’da Hz. Üzeyir kıssası
Bakara 260’da Hz. İbrâhim 4 kuş kıssası

Bu üç âyetin son cümleleri ve bunların mesajları:

وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِم۪ينَۚ

“Allah zalim kimseleri hidayete erdirmez.” (Bakara 2/258)

Zülüm içerisinde olduğunuz müddetçe asla doğru yolu bulamazsınız.

قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ

“Şimdi iyice biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir, dedi.”  (Bakara 2/259)

Merak içerisinde olduğunuz müddetçe asla yanlış yollara sapmazsınız.

وَاعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَز۪يزٌ حَك۪يمٌ۟

“Bil ki Allah azîzdir, hakîmdir, buyurdu.” (Bakara 2/260)

Hakikat arayışı içerisinde olduğunuz müddetçe asla yarı yollarda kalmazsınız.

Ramazan için erkeklere 5 tavsiye:

1- Ramazan, rahmet ayıdır; bu rahmeti başta ailemiz olmak üzere etrafımızdaki tüm insanlara yansıtalım.
2- Ramazan, Kur’ân ayıdır; Kur’ân ile aramızdaki hukuku ne olur yeniden tesis edelim.

Öğren, oku, anla, kavra, yaşa ve yaşat…

3- Ramazan, şifa ayıdır; maddi ve manevi hastalıklarımızı iyice tespit edip, iyileşmenin yollarını arayalım.
4- Ramazan, ilim ayıdır; kendimizi faydasız işlerden koruyup zaruri olan meselelere sevk edelim. .
5- Ramazan, umut ayıdır; ayağa kalmanın, düzelmenin, düzeltmenin, yenilenmenin umudunu fazlalaştıralım.

(28)