Peygamber’in Arkasında Saf Tuttuğu İmam Hz. Abdurrahmân b. Avf

Abdurrahman b. Avf
Babası, Avf b. Abdi Avf b. Hâris
Annesi, Şifa bint Avf b. Abd b. Hâris. Şifa hatun Resûlullah’ın ebesidir. O, yeryüzünün en kutlu doğumuna şahit olmuş ve bunu hayatı boyunca iftiharla anlatmıştır.

Künyesi, Ebu Muhammed

Efendimizin annesiyle aynı kabileden, Zühre oğullarındandır.
Cahiliyle devrinde asıl adı Abdulka‘be veya başka bir görüşe göre Abdu Amr idi. Müslüman olduktan sonra Resûlullah bu ismi değiştirerek ona Abdurrahman adını verdi.
Bi’setten 29 yıl önce Mekke’de doğmuştur.
Cahiliye döneminde hiç içki içmemiş, ahlakıyla yaşamış bir zattır.
Hz. Peygamber’in (s.a.) Erkam’ın evindeki faaliyetlerine başladığı günlerde İslam’a girdi.
Abdurrahman b. Avf (r.a.) ilk müslümanlardan olmasından dolayı Kureyş’in zalim tutumuna dayanamayan ashab ile birlikte Habeşistan’a yapılan iki hicrete de katılmıştı.
Abdurrahman, Peygamber efendimiz hayattayken fetva veren birkaç sahabî’den biridir.

Medine Günleri

Resûlullah, ashabı Medine’ye hicret etmeye teşvik edince, o da diğer ashab ile birlikte hicret etmişti.
Hz. Peygamber (s.a.) Medine’de onu Ensâr’dan Sa‘d b. Rabî’i kardeş ilan etmişti
Ensâr’ın ileri gelenlerinden Sa‘d b. Rabî‘ kardeşi Abdurrahman’a şunları söylemişti: “Benim bir hayli malım var. Bunun yarısını sana veriyorum. Ayrıca iki eşim var. Bunlardan birini boşayacağım, iddeti bitince onu nikahlarsın.” Bu büyük kardeşlik destanı karşısında Abdurrahman b. Avf kardeşine şöyle demişti:

“Allah malını ve aileni sana mübarek eylesin. Senin bu davranışına karşı Allah ecrini versin. Sen bana çarşının yolunu göster yeter.” (Müsned, III, 271; tercüme: XII, 367)
Kısa Sürede Evleniyor

Bundan sonra Abdurrahman Kaynuka oğullarının çarşısının yolunu tuttu. Önce yük taşıyarak bir miktar sermaye biriktirdi. Sonra çok iyi bildiği ticarete başladı ve aradan çok zaman geçmeden damatlıklarla Hz. Peygamber’in huzuruna geldi. Efendimiz ona “Ne o, evleniyor musun?” diye sordu, evet ya Resûlullah! dedi. Efendimiz “kiminle?” diye sordu, Ensardan bir hanımla, dedi. Efendimiz “ne kadar mehir verdin?” diye sordu, bir nevat altın, dedi. Bir nevat altın yaklaşık 15 gr.’a denk geliyordu. Bunun üzerine Efendimiz “Bir koyunla da olsa velime yedir” buyurdu.
Abdurrahman b. Avf (r.a.) ticaret hayatını çok iyi bilen Kureyş içinde büyüdüğü için bu işin tam bir uzmanı olarak Medine çarşısında alışverişe başlamış ve Allah ona büyük servet vermişti. Abdurrahman bu ticari hayatını şöyle anlatır:

“Cenâb-ı Allah bana öyle bir nimet verdi ki, bir taşı bile bir yerden kaldırıp başka yere koysam sanki altın oluveriyordu.” (Müsned, III, 271)

Katıldığı Savaşlar

Abdurrahman b. Avf (r.a.) Bedir savaşına katılmıştı. Bu savaşta Ebu Cehil’i öldüren iki delikanlıyla yaşadığı hatırasını daha sonra etrafındakilerle paylaşmıştı.
Uhud savaşında Allah Resulü’nün etrafında cansiperane mücadele vermiş ve Hz. Peygamber’i korumuştu. Bu savaşta ayağından yara aldı. Bu yara sebebiyle ömrünün sonuna kadar aksayarak yürüyordu.

Hudeybiye’de Resûlullah’a ağacın altında bey’at edenlerin arasında bulundu.
Ashabtan Muğîre b. Şube’den (r.a.) rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a.) çıktığı gazvelerin birinde bir konak yerinde Ashab’ın bulunduğu yerden biraz uzaklaşıp abdest bozmuştu. Sonra da Muğire su dökmüş Efendimiz abdest almıştı. Resûlullah ashabın yanına vardığında Müslümanlar Abdurrahman b. Avf’ın arkasında saf tutup namaza durmuştu. Muğîre gidip Abdurrahman’a Resûlullah’ın geldiğini haber vermek istedi ama Efendimiz buna engel oldu ve Abdurrahman’ın arkasında durup namazını kıldı. Böylece Hz. Peygamber’in ilk defa arkasında namaz kıldığı kişi Abdurrahman b. Avf olmuştur. Bundan başka, Resûlullah hastalığı sırasında Hz. Ebu Bekir’in arkasında da namaz kılmıştır.

İbn Sa‘d Tabakâtu’l-Kübrâ adlı eserinde bu seferin Tebük seferi olduğunu kaydetmektedir (İbn Sa‘d Tabakât, III, 129).

Resûlullah (s.a.) Abdurrahman b. Avf’ı ashabtan yedi yüz kişilik bir askerî kuvvetin başında hicretin altıncı yılı Şaban ayında Dûmetu’l-Cendel’e göndermişti. Yola çıkmadan önce bizzat Hz. Peygamber eliyle onun sarığı sarmıştı. Abdurrahman, Hristiyanların hüküm sürdüğü bu bölgeye gelip onları İslam’a davet etmiş, büyük bir kısmı buna yanaşmadığı halde bölgenin ileri gelen kabile reislerinden Asbağ b. Amr el-Kelbî Hıristiyanken İslam’a girmişti. Abdurrahman da Asbağ’ın kızı Tumadır ile evlenmiş ve ondan oğlu Ebu Seleme dünyaya gelmişti.
Abdurrahman b. Avf’ın vücudundaki bir kaşıntı sebebiyle Hz. Peygamber onun ipek gömlek giymesine izin verdi.

Cömertliği

Abdurrahman b. Avf’ın cömertliği ashabın arasında dillere destan olmuştur. Kaynaklarda, üç defa sermayesinin yarısını Allah yolunda harcadığı ve yeniden zengin olduğu kaydedilmiştir.
Ömrü boyunca birçok köleyi satın alarak hürriyetine kavuşturduğu bilinmektedir.

Tebük savaşı hazırlıkları yapılırken Efendimizin “haydi infak edin!” emrine ilk günde karşılık vermişti. O günlerde elinde bulunan dört bin dinarın yarısını getirip Allah Resûlü’ne vermiş, ya Resûlullah! yarısını senin emrine yarısını da aileme ayırdım. Eğer istersen onu da getireyim, demişti. Efendimiz, “Allah verdiğini de ailene ayırdığını da mübarek kılsın” buyurdu. Ancak Abdurrahman bu verdiğiyle yetinmedi, birkaç gün içinde beş yüz at, bin beş yüz deve, yeni yapılan ticaretten eline geçen kırk bin dinar ve bir bu kadar da gümüş verdi. Öyle ki, münafıklar “gösteriş yapıyor” diye alay etmeye, Müslümanlar da “elinde bir şey kalmadı” diye acımaya başlamışlardı.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra bir gün Medine’de halk büyük bir coşkuyla sokaklara dökülmüştü. Hz. Âişe (r.anha) bunun sebebini sordu. Abdurrahman b. Avf’ın kervanının şehre yaklaştığı söylediler. Bunun üzerine Hz. Âişe şöyle dedi: Resûlullah (s.a.) şöyle buyurmuştu: “Abdurrahman sırattan geçerken düşer gibi oldu ama düşmedi.” Hz. Âişe’nin bu sözlerini haber alan Abdurrahman beş yüz deve olduğu söylenen bu kervanı sırtındaki yüklerle birlikte tamamen Allah rızası için bağışladı. Develerin sırtındaki malların develerden çok daha değerli olduğu kaydedilmektedir.

Hz. Peygamber’in vefatından sonra Nadiroğulları mahallesinde bulunan arazisini kırk bin dinara satarak Resûlullah’ın hanımlarına dağıtmıştı.

Vefatından önce, o gün için hayatta olan Bedir ashabından yüz sahabîye dört yüz dinar verilmesini vasiyet etmişti.

Halifeler Dönemi

Hz. Ebû Bekir vefatından önce hilâfete Ömer b. Hattab’ın geçmesi hususunda Abdurrahman’ın görüşünü sormuş o da şöyle demişti: “Ömer senin düşündüğünden daha iyidir. Fakat biraz fazla serttir.” Hz. Ebû Bekir de şöyle karşılık vermişti: “Ömer’in sertliği benim yumuşaklığımdan kaynaklanıyor. İşleri üzerine alırsa bu sertliği kaybolur. Bir gün ben adamın birine çok kızmıştım. Ömer ise çok yumuşak davranmıştı. Ben yumuşak davrandığımda o çok sertleşiyor.”

Hz. Ömer’in hilâfeti sırasında büyüyen devlet ve genişleyen sınırlar karşısında işlerin daha rahat çözülmesi için oluşturulan devlet şûrâsında Abdurrahman b. Avf’ın önemli bir yer aldığını görüyoruz. Yeni fethedilen Irak arazisinin gaziler arasında paylaşılması veya devlete bırakılması hususunda ortaya çıkan iki görüş vardı. Hz. Ömer ashabın diğer ileri gelenleriyle birlikte bu toprakların paylaşılmamasından yana iken Abdurrahman b. Avf, Bilâl-i Habeşi ile birlikte buna muhalif olup fethedilen yerlerin paylaşılmasından yana görüş bildirdiler.

Hz. Ömer’in hilafeti döneminde beraberce hacca gitmişlerdi. Bu hac yolculuğunda Resûlullah’ın hanımları da bulunuyordu. Müminlerin annelerine Hz. Osman ile Abdurrahman b. Avf eşlik etmişlerdi.
Hz. Ömer suikasta uğradığında, yeni halife seçilmesine kadar namazları kıldırmak için Abdurrahman görevlendirilmişti. Nihayet Hz. Ömer’in tedavi edilmesinin zor olduğu ve ecelinin yaklaştığı anlaşılınca yeni seçilecek halîfenin belirlenmesi için kurulan şûrâda Abdurrahman b. Avf da yer almıştı. Şûrâda bulunanlardan Zübeyr b. Avvâm, Talha b. Ubeydullah ve Sa‘d b. Ebi Vakkas haklarından ferâgât edince geriye üç kişi kalmıştı. Hz. Ali, Hz. Osman ve Abdurrahman b. Avf. Abdurrahman da bu husustaki hakkından feragat edince adaylar ikiye düşmüştü. Abdurrahman bu hususta ashabın ileri gelenleriyle uzun görüşmeler yapmış ve Hz. Ali ve Hz. Osman’dan, verilecek karara uyacaklarına dair kesin söz aldıktan sonra hilâfete Hz. Osman’ın getirilmesine karar vermişti.

Evlilikleri ve Çocukları

Birçok defa evlenmiştir. Yedisi kız, yirmi biri erkek olmak üzere yirmi sekiz çocuğu olmuştur. Erkek çocuklarından bazılarının isimleri: Muhammed, İbrahim, Humeyd, Zeyd, Ebû Seleme, Musab, Sehl, Süheyl, Osman, Ömer’dir. Bunlardan İbrahim, Muhammed, Humeyd ve Zeyd’in annesi Ümmü Gülsüm’dür. Ebû Seleme’nin annesi ise Tumadır’dır. Kızlarındab bazılarının isimleri: Cüveyriye, Hamide, Emetürrahman, Amine, Meryem’dir. Oğlu İbrahim, Resûlullah efendimizle görüşmek şerefine kavuşmuştur.

Vefatı

Abdurrahman b. Avf (r.a.) artık bir hayli yaşlanınca Hz. Osman devrinde sakin bir hayat yaşamış ve nihayet hicretin 32. yılında yetmiş iki yaşında Medine’de vefat etmişti.
Cenaze namazını Hz. Osman kıldırdı.

Onu kabre götürürken Hz. Ali şöyle demişti: “Ey Avf’ın oğlu! Ebedî hayata güle güle git. Sen bu fânî hayatın en güzel günlerini gördün. Bu hayat bulanmadan ahirete göçüyorsun”.
Sa‘d b. Ebi Vakkâs da onun cenazesini taşırken: “Ey koca dağ” diyerek Abdurrahman’ın seciyesindeki sağlamlık ve metâneti dile getirmişti.

Abdurrahman, Medine’de Bakî kabristanlığına defnedildi.
Medine’de vefat ettiği kesin olarak bilindiği halde Siirt’in Pervari ilçesi yakınında bir mezarın onun mezarı olarak ziyaret edilmesi halkın ona olan sevgisinden kaynaklanmaktadır.
Abdurrahman b Avf Hz. Peygamber’den (s.a.) 65 hadis nakletmiştir.

Ezvac-ı Tâhirât’ın Geçimi

1- حَدَّثَنَا عَبْدُ الْمَلِكِ بْنُ عَمْرٍو قَالَ: حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ يَعْنِي ابْنَ جَعْفَرٍ، عَنْ أُمِّ بَكْرٍ، أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ بَاعَ أَرْضًا لَهُ مِنْ عُثْمَانَ بْنِ عَفَّانَ بِأَرْبَعِينَ أَلْفَ دِينَارٍ، فَقَسَمَهُ فِي فُقَرَاءِ بَنِي زُهْرَةَ وَفِي ذِي الْحَاجَةِ مِن النَّاسِ وَفِي أُمَّهَاتِ الْمُؤْمِنِينَ، قَالَ الْمِسْوَرُ: فَدَخَلْتُ عَلَى عَائِشَةَ بِنَصِيبِهَا مِنْ ذَلِكَ، فَقَالَتْ: مَنْ أَرْسَلَ بِهَذَا؟ قُلْتُ: عَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ، فَقَالَتْ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ قَالَ: »لَا يَحِنُّ عَلَيْكُمْ بَعْدِي إِلَّا الصَّابِرُونَ « سَقَى اللَّهُ ابْنَ عَوْفٍ مِنْ سَلْسَبِيلِ الْجَنَّةِ.

Ümmü Bekir’in bildirdiğine göre Abdurrahman b. Avf kendisine ait bir araziyi kırk bin dinara Osman b. Affan’a sattı. Bu parayı da Zühre oğulları fakirleri, ihtiyaç sahibi insanlar ve müminlerin anneleri arasında paylaştırdı.

Misver der ki: Kendisine düşen payı vermek üzere Âişe’nin yanıan girdiğimde: “Bunu kim gönderdi?” diye sordu. “Abdurrahman b. Avf gönderdi” dedim. Bunun üzerine şunu söyledi: “Resûlullah (s.a.): Benden sonra size ancak sabır sahibi kişiler şefkat gösterecektir, buyurdu. Allah, İbn Avf’a cennet pınarlarından içirsin”. [Hasen] (Müsned, VI, 135. Ayrıca bk. Tirmizî, Menâkıb, 26; Hâkim, Müstedrek, III, 310) (Tercüme, XVIII, 486)

عَنْ أَبِي سَلَمَةَ، أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ أَوْصَى بِحَدِيقَةٍ لِأُمَّهَاتِ المُؤْمِنِينَ بِيعَتْ بِأَرْبَعِ مِائَةِ أَلْفٍ.

Ebû Seleme (r.a.)’den rivâyete göre: “Abdurrahman b. Avf, Hz. Peygamber’in (s.a.) hanımlarına dört yüz bin dinar değerinde bir bahçe vasiyet etmiştir.”

Sıla-ı Rahim

2- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا يَزِيدُ بْنُ هَارُونَ أَخْبَرَنَا هِشَامٌ الدَّسْتَوَائِىُّ عَنْ يَحْيَى بْنِ أَبِى كَثِيرٍ عَنْ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ قَارِظٍ أَنَّ أَبَاهُ حَدَّثَهُ، أَنَّهُ دَخَلَ عَلَى عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ وَهُوَ مَرِيضٌ، فَقَالَ لَهُ عَبْدُ الرَّحْمَنِ: وَصَلَتْكَ رَحِمٌ، إِنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « قَالَ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ: أَنَا الرَّحْمَنُ، خَلَقْتُ الرَّحِمَ، وَشَقَقْتُ لَهَا مِنِ اسْمِى، فَمَنْ يَصِلْهَا أَصِلْهُ، وَمَنْ يَقْطَعْهَا أَقْطَعْهُ فَأَبُتَّهُ أَوْ قَالَ « مَنْ يَبُتَّهَا أَبُتَّهُ ».
İbrahim b. Abdullah b. Kâriz, babasından bildiriyor: Hasta olan Abdurrahman b. Avf’ın (r.a.) ziyaretine gittiğimde bana şöyle dedi: “Akrabalık bağı da seni gözetsin! Zira Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Allah buyurur ki: Ben Rahmânım! Akrabalık bağını (rahim) yarattım ve ona kendi ismimden bir isim verdim. Bundan dolayı bu bağı gözeteni ben de gözetirim, bu bağı kesenden ben de rahmetimi keserim -veya- bu bağı koparandan ben herşeyi keserim”. [Sahih] (Müsned, I, 191. Ayrıca bk. Hâkim, Müstedrek, IV, 157) (Tercüme, XV, 475)

Ramazan Ayında Sıyâm ve Kıyam

3- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدِّثْنِى أَبِى حَدَّثَنَا أَبُو سَعِيدٍ مَوْلَى بَنِى هَاشِمٍ حَدَّثَنَا الْقَاسِمُ بْنُ الْفَضْلِ حَدَّثَنَا النَّضْرُ بْنُ شَيْبَانَ قَالَ: لَقِيتُ أَبَا سَلَمَةَ بْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ قُلْتُ: حَدِّثْنِى عَنْ شَىْءٍ سَمِعْتَهُ مِنْ أَبِيكَ سَمِعَهُ مِنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى شَهْرِ رَمَضَانَ. قَالَ: نَعَمْ، حَدَّثَنِى أَبِى عَنْ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ فَرَضَ صِيَامَ رَمَضَانَ، وَسَنَنْتُ قِيَامَهُ، فَمَنْ صَامَهُ وَقَامَهُ إِيمَاناً وَاحْتِسَاباً خَرَجَ مِنَ الذُّنُوبِ كَيَوْمِ وَلَدَتْهُ أُمُّهُ ».
Nadr b. Şeybân der ki: Ebu Seleme b. Abdurrahman’ı bulup: “Bana Ramazan hakkında babandan duyduğun, onun da Resûlullah’tan (s.a.) duyduğu bir şeyi anlat” dedim. Şöyle dedi: Babam, bana Resûlullah’ın (s.a.) şöyle buyurduğunu söyledi: “Allah, Ramazan orucunu farz kıldı, ben de Ramazan geceleri namaz kılıp ibadet etmeyi sünnet kıldım. Kim bu ayı inanarak ve karşılığını da Allah’tan bekleyerek oruçlu geçirir ve gecesini de ibadetle geçirirse annesinden doğmuş gibi günahsız olur.” [Zayıf] (Müsned, I, 191. Ayrıca bk. İbn Mâce, 1328; Nesâî, IV, 158) (Tercüme, V, 217)

Cennetlik Kadının Özellikleri

4- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا يَحْيَى بْنُ إِسْحَاقَ حَدَّثَنَا ابْنُ لَهِيعَةَ عَنْ عُبَيْدِ اللَّهِ بْنِ أَبِى جَعْفَرٍ أَنَّ ابْنَ قَارِظٍ أَخْبَرَهُ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم: « إِذَا صَلَّتِ الْمَرْأَةُ خَمْسَهَا، وَصَامَتْ شَهْرَهَا، وَحَفِظَتْ فَرْجَهَا، وَأَطَاعَتْ زَوْجَهَا، قِيلَ لَهَا: ادْخُلِى الْجَنَّةَ مِنْ أَىِّ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ شِئْتِ ».

Abdurrahman b. Avf’ın bildirdiğine göre Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan ayında orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse ona: ‘Cennet kapılarının istediğinde gir’ denilir”. [Hasen] (Müsned, I, 191) (Tercüme, XII, 542)

Salat-u Selam’ın Kazandırdığı

5- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا أَبُو سَلَمَةَ مَنْصُورُ بْنُ سَلَمَةَ الْخُزَاعِىُّ حَدَّثَنَا لَيْثٌ عَنْ يَزِيدَ بْنِ الْهَادِ عَنْ عَمْرِو بْنِ أَبِى عَمْرٍو عَنْ أَبِى الْحُوَيْرِثِ عَنْ مُحَمَّدِ بْنِ جُبَيْرِ بْنِ مُطْعِمٍ عَنْ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ قَالَ: خَرَجَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَاتَّبَعْتُهُ حَتَّى دَخَلَ نَخْلاً، فَسَجَدَ فَأَطَالَ السُّجُودَ حَتَّى خِفْتُ أَوْ خَشِيتُ أَنْ يَكُونَ اللَّهُ قَدْ تَوَفَّاهُ أَوْ قَبَضَهُ، – قَالَ: – فَجِئْتُ أَنْظُرُ فَرَفَعَ رَأْسَهُ فَقَالَ: « مَا لَكَ يَا عَبْدَ الرَّحْمَنِ ؟». قَالَ: فَذَكَرْتُ ذَلِكَ لَهُ. فَقَالَ: « إِنَّ جِبْرِيلَ عَلَيْهِ السَّلاَمُ قَالَ لِى: أَلاَ أُبَشِّرُكَ إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَقُولُ لَكَ: مَنْ صَلَّى عَلَيْكَ صَلَّيْتُ عَلَيْهِ، وَمَنْ سَلَّمَ عَلَيْكَ سَلَّمْتُ عَلَيْهِ ».

Abdurrahman b. Avf (r.a.) der ki: Resûlullah (s.a.) (Mescid’den) çıkınca peşinden gittim. Hz. Peygamber (s.a.) bir hurmalığa girip secdeye kapandı. Secdeyi o kadar uzattı ki Allah’ın onu vefat ettirmiş -veya canını almış- olmasından korktum ve gelip kendisine baktım. Resûlullah (s.a.) başını kaldırıp: “Neyin var ey Abdurrahman?”diye sordu. Duyduğum endişeyi kendisine anlatınca şöyle buyurdu: “Cibril bana şöyle dedi: Sana müjde vereyim mi? Allah sana şöyle buyuruyor: «Kim sana salavat getirirse ben de ona salat (ikram) ederim. Kim de sana selam ederse ben de onu selam ederim». [Hasen] (Müsned, I, 191. Ayrıca bk. Hâkim, Müstedrek, I, 222) (Tercüme, IV, 613)

Efendimiz Arkasında Namaz Kıldı

6- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا هَيْثَمُ بْنُ خَارِجَةَ – قَالَ أَبُو عَبْدِ الرَّحْمَنِ وَسَمِعْتُهُ أَنَا مِنَ الْهَيْثَمِ بْنِ خَارِجَةَ – حَدَّثَنَا رِشْدِينُ عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ الْوَلِيدِ أَنَّهُ سَمِعَ أَبَا سَلَمَةَ بْنَ عَبْدِ الرَّحْمَنِ يُحَدِّثُ عَنْ أَبِيهِ، أَنَّهُ كَانَ مَعَ رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى سَفَرٍ، فَذَهَبَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم لِحَاجَتِهِ فَأدْرَكَهُمْ وَقْتُ الصَّلاَةِ، فَأَقَامُوا الصَّلاَةَ فَتَقَدَّمَهُمْ عَبْدُ الرَّحْمَنِ، فَجَاءَ النَّبِىُّ صلى الله عليه وسلم، فَصَلَّى مَعَ النَّاسِ خَلْفَهُ رَكْعَةً، فَلَمَّا سَلَّمَ قَالَ: « أَصَبْتُمْ ». أَوْ « أَحْسَنْتُمْ ».

Ebu Seleme b. Abdurrahman, babasından bildiriyor: Resûlullah (s.a.) ile birlikte bir yolculuktaydık. Hz. Peygamber (s.a.) bir iş için yanımızdan ayrıldıktan sonra namaz vakti geldi. Ben öne geçip imam oldum. O arada Hz. Peygamber (s.a.) geldi ve arkamda bir rekât kıldı. Selam verip namazı bitirdikten sonra: “Doğru yaptınız” veya: “İyi yaptınız” buyurdu. [Zayıf] (Müsned, I, 191) (Tercüme, V, 582)

Hicret Hiç Bitmeyecek

7- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا الْحَكَمُ بْنُ نَافِعٍ حَدَّثَنَا إِسْمَاعِيلُ بْنُ عَيَّاشٍ عَنْ ضَمْضَمِ بْنِ زُرْعَةَ عَنْ شُرَيْحِ بْنِ عُبَيْدٍ يَرُدُّهُ إِلَى مَالِكِ بْنِ يُخَامِرَ عَنِ ابْنِ السَّعْدِىِّ، أَنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « لاَ تَنْقَطِعُ الْهِجْرَةُ مَا دَامَ الْعَدُوُّ يُقَاتَلُ ». فَقَالَ مُعَاوِيَةُ، وَعَبْدُ الرَّحْمَنِ بْنُ عَوْفٍ، وَعَبْدُ اللَّهِ بْنُ عَمْرِو بْنِ الْعَاصِ: إِنَّ النَّبِىَّ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « إِنَّ الْهِجْرَةَ خَصْلَتَانِ؛ إِحْدَاهُمَا أَنْ تَهْجُرَ السَّيِّئَاتِ، وَالأُخْرَى أَنْ تُهَاجِرَ إِلَى اللَّهِ وَرَسُولِهِ، وَلاَ تَنْقَطِعُ الْهِجْرَةُ مَا تُقُبِّلَتِ التَّوْبَةُ، وَلاَ تَزَالُ التَّوْبَةُ مَقْبُولَةً حَتَّى تَطْلُعَ الشَّمْسُ مِنَ الْمَغْرِبِ، فَإِذَا طَلَعَتْ طُبِعَ عَلَى كُلِّ قَلْبٍ بِمَا فِيهِ وَكُفِىَ النَّاسُ الْعَمَلَ ».

İbnu’s-Sa‘dî bildiriyor: Allah Resûlü (s.a.): “Düşmanla savaşmaya devam edildiği sürece hicret bitmez” buyurdu. Bunun üzerine Muâviye, Abdurrahman b. Avf ve Abdullah b. Amr b. As, Allah Resûlü’nün (s.a.) şöyle buyurduğunu söylediler: “Hicret iki çeşittir. Birincisi günahlardan hicret etmek, ikincisi ise Allah ve Resûlü’ne hicret etmektir. Tövbe kabul edildiği sürece hicret bitmez. Tövbe de güneş batıdan doğuncaya kadar kabul edilecektir. Ancak güneş batıdan doğduğu zaman kalplere, içindeki şeylerle mühür vurulur ve artık insanların amel işlemeye ihtiyacı kalmaz.” [Sahih] (Müsned, I, 192) (Tercüme, XVI, 686)

Bedir’de Ebu Cehil’i Öldürenler

8- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا أَبُو سَلَمَةَ يُوسُفُ بْنُ يَعْقُوبَ الْمَاجِشُونُ عَنْ صَالِحِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ بْنِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ عَنْ أَبِيهِ عَنْ جَدِّهِ عَبْدِ الرَّحْمَنِ بْنِ عَوْفٍ أَنَّهُ قَالَ: إِنِّى لَوَاقِفٌ يَوْمَ بَدْرٍ فِى الصَّفِّ، نَظَرْتُ عَنْ يَمِينِى وَعَنْ شِمَالِى فَإِذَا أَنَا بَيْنَ غُلاَمَيْنِ مِنَ الأَنْصَارِ حَدِيثَةٌ أَسْنَانُهُمَا، تَمَنَّيْتُ لَوْ كُنْتُ بَيْن أَضْلَعَ مِنْهُمَا، فَغَمَزَنِى أَحَدُهُمَا فَقَالَ: يَا عَمِّ! هَلْ تَعْرِفُ أَبَا جَهْلٍ؟ قَالَ: قُلْتُ: نَعَمْ، وَمَا حَاجَتُكَ يَا ابْنَ أَخِى؟ قَالَ: بَلَغَنِى أَنَّهُ سَبَّ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم، وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ لَوْ رَأَيْتُهُ لَمْ يُفَارِقْ سَوَادِى سَوَادَهُ حَتَّى يَمُوتَ الأَعْجَلُ مِنَّا. قَالَ: فَغَمَزَنِى الآخَرُ فَقَالَ لِى مِثْلَهَا – قَالَ: – فَتَعَجَّبْتُ لِذَلِكَ، قَالَ: فَلَمْ أَنْشَبْ أَن ْنَظَرْتُ إِلَى أَبِى جَهْلٍ يَزُولُ فِى النَّاسِ فَقُلْتُ لَهُمَا: أَلاَ تَرَيَانِ هَذَا صَاحِبُكُمَا الَّذِى تَسْأَلاَنِ عَنْهُ، فَابْتَدَرَاهُ فَاسْتَقْبَلَهُمَا فَضَرَبَاهُ حَتَّى قَتَلاَهُ، ثُمَّ انْصَرَفَا إِلَى رَسُولِ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فَأَخْبَرَاهُ، فَقَالَ: « أَيُّكُمَا قَتَلَهُ؟ ». فَقَالَ كُلُّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا: أَنَا قَتَلْتُهُ. قَالَ: « هَلْ مَسَحْتُمَا سَيْفَيْكُمَا؟ ». قَالاَ: لاَ. فَنَظَرَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم فِى السَّيْفَيْنِ، فَقَالَ: « كِلاَكُمَا قَتَلَهُ ». وَقَضَى بِسَلَبِهِ لِمُعَاذِ بْنِ عَمْرِو بْنِ الْجَمُوحِ، وَهُمَا مُعَاذُ بْنُ عَمْرِو بْنِ الْجَمُوحِ وَمُعَاذٌ ابْنُ عَفْرَاءَ.

Abdurrahman b. Avf der ki: Bedir günü safta dururken sağıma ve soluma baktığımda Ensar’dan henüz genç olan iki kişinin arasında durduğumu fark ettim ve bunlardan daha güçlülerinin arasında durmuş olmayı temenni ettim. Bunlardan biri beni dürtüp: “Amcacığım! Ebu Cehil’i tanıyor musun?” diye sordu. Ben: “Evet, ondan ne istiyorsun yeğenim?” deyince: “Resûlullah’a (s.a.) hakaret ettiğini öğrendim. Canım elinde olana yemin ederim ki, onu görürsem ikimizden biri ölünceye kadar kendisinden ayrılmayacağım” dedi. Diğeri de aynı şeyleri söyledi. Ben bunlara hayret ettim, bu sırada Ebu Cehil’in insanlar arasında dolaştığını gördüm ve: “Görüyor musunuz? İşte biraz önce sorduğunuz adamınız budur” dedim. Onlar da kılıçlarını çekip hemen saldırdılar. Onu vurup yere yıktılar ve öldürdüler. Sonra Resûlullah’ın (s.a.) yanına gidip onu öldürdüklerini haber verdiler. Hz. Peygamber (s.a.): “Onu hanginiz öldürdünüz?” diye sorunca, İkisi de: “Ben öldürdüm” diye cevap verdi. Resûlullah (s.a.): “Kılıçlarınızın üzerindeki kanları sildiniz mi?” diye sorunca: “Hayır” dediler. Resûlullah (s.a.) ikisinin kılıcına da baktı ve: “Her ikiniz de onu öldürmüşsünüz” buyurup Ebu Cehil’in üzerindeki eşyaları ganimet olarak Muaz b. Amr b. el-Cemûh’a vermeye hükmetti. Bu gençler, Muaz b. Amr b. el-Cemûh ve Muaz b. Afra idi. [Sahih] (Müsned, I, 192. Ayrıca bk. Buhârî, Cihad, 18; Meğâzî, 10; Müslim, Cihad ve Siyer, 42) (Tercüme, XVII, 494)

Resûlullah (s.a.) Üç Şeye Dikkat Çekiyor

9- حَدَّثَنَا عَبْدُ اللَّهِ حَدَّثَنِى أَبِى حَدَّثَنَا عَفَّانُ حَدَّثَنَا أَبُو عَوَانَةَ عَنْ عُمَرَ بْنِ أَبِى سَلَمَةَ عَنْ أَبِيهِ قَالَ حَدَّثَنِى قَاصُّ أَهْلِ فِلَسْطِينَ قَالَ سَمِعْتُ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ يَقُولُ: إِنَّ رَسُولَ اللَّهِ صلى الله عليه وسلم قَالَ: « ثَلاَثٌ وَالَّذِى نَفْسُ مُحَمَّدٍ بِيَدِهِ إِنْ كُنْتُ لَحَالِفاً عَلَيْهِنَّ: لاَ يَنْقُصُ مَالٌ مِنْ صَدَقَةٍ فَتَصَدَّقُوا، وَلاَ يَعْفُو عَبْدٌ عَنْ مَظْلَمَةٍ يَبْتَغِى بِهَا وَجْهَ اللَّهِ إِلاَّ رَفَعَهُ اللَّهُ بِهَا عِزًّا ». وَقَالَ أَبُو سَعِيدٍ مَوْلَى بَنِى هَاشِمٍ: « إِلاَّ زَادَهُ اللَّهُ بِهَا عِزًّا يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَلاَ يَفْتَحُ عَبْدٌ بَابَ مَسْأَلَةٍ إِلاَّ فَتَحَ اللَّهُ عَلَيْهِ بَابَ فَقْرٍ ».

Abdurrahman b. Avf’ın (r.a.) bildirdiğine göre Resûlullah (s.a.) şöyle buyurdu: “Üç şey vardır ki, bunlar için Muhammed’in (s.a.) canı elinde olana yemin edebilirim: Sadaka malı azaltmaz; bu nedenle sadaka veriniz. Kul haksızlığa uğradığı zaman Allah rızası için bağışlarsa, kıyamet günü bu hareketi sebebiyle Allah onu yüceltir. Kul, kendisine dilencilik kapısını açarsa, Allah da ona fakirlik kapısını açar”. [Hasen] (Müsned, I, 191. Ayrıca bk. Bezzâr, 1032; Ebu Ya‘lâ, 849) (Tercüme, VII, 166)

Abdurrahman’ın Hassasiyeti

حَدَّثَنَا مُحَمَّدُ بْنُ مُقَاتِلٍ، أَخْبَرَنَا عَبْدُ اللَّهِ، أَخْبَرَنَا شُعْبَةُ، عَنْ سَعْدِ بْنِ إِبْرَاهِيمَ، عَنْ أَبِيهِ إِبْرَاهِيمَ، أَنَّ عَبْدَ الرَّحْمَنِ بْنَ عَوْفٍ رضى الله عنه أُتِىَ بِطَعَامٍ وَكَانَ صَائِمًا، فَقَالَ: قُتِلَ مُصْعَبُ بْنُ عُمَيْرٍ وَهُوَ خَيْرٌ مِنِّى ، كُفِّنَ فِى بُرْدَةٍ ، إِنْ غُطِّىَ رَأْسُهُ بَدَتْ رِجْلاَهُ ، وَإِنْ غُطِّىَ رِجْلاَهُ بَدَا رَأْسُهُ – وَأُرَاهُ قَالَ: – وَقُتِلَ حَمْزَةُ وَهُوَ خَيْرٌ مِنِّى ، ثُمَّ بُسِطَ لَنَا مِنَ الدُّنْيَا مَا بُسِطَ – أَوْ قَالَ أُعْطِينَا مِنَ الدُّنْيَا مَا أُعْطِينَا – وَقَدْ خَشِينَا أَنْ تَكُونَ حَسَنَاتُنَا عُجِّلَتْ لَنَا ، ثُمَّ جَعَلَ يَبْكِى حَتَّى تَرَكَ الطَّعَامَ.

Oruçlu olduğu bir gün Abdurrahman b. Avf’ın (r.a.) önüne sofra getirilmişti. Abdurrahman şöyle dedi: Musab b. Umeyr (Uhud’da) şe¬hit edildi. Halbuki o benden daha hayırlı idi. Öyleyken Musab bir tek elbise ile kefenlendi. Başı örtülse ayakları açılıyor; ayakları örtülse başı açılıyordu. Ravi dedi ki: Zannediyorum Abdurrah¬man şunu da söyledi: Hamza da şehit edildi. Halbuki o da benden daha hayırlıydı. Sonra bize dünyâ nimetlerini önümüze serildi -veya şöyle dedi: Bize verilen bunca dün¬ya nimetlerine nail olduk-. Halbuki bizler, ahirette kazandıklarımızın dünyada ve¬rilmiş olmasından korkuyoruz, dedi; sonra ağlamaya başladı ve yemeği yemedi. (Buhârî, Cenâiz, 26; Meğâzî, 17; Beyhakîi Sünen-ü Kübrâ, III, 401; Bezzâr, Müsned, I, 183, 189)

İlgili Videolar
090. HADİS: Peygamber ‘in Arkasında Saf Tuttuğu İmam Hz Abdurrahmân b Avf
089. HADİS: Hz. Peygamber ‘in (sas) Yardımcısı Hz. Zübeyr b. Avvâm (r.a.)
088. HADİS: Peygamberi Sırtında Taşıyan Hz. Talha b. Ubeydullah (R.A.)
087. HADİS: Tarihin Yazdığı Kahraman Hz. Ali (r.a.)
086. HADİS: İnfakta Önder Hz. Osman (r.a.)
085. HADİS: Şeytanı Korkutan Adam Hz. Ömer (R.A)
084. HADİS: Sahabe ‘nin Önderi Hz. Ebu Bekir
083. HADİS: Cennetle Müjdelenen Sahabîler
082. HADİS: Ahmed b. Hanbel ve Müsned ‘i
081. HADİS: Bilgisayar Ortamında Hadis Bulma

(1476)