Siyer Dersleri İlk Program

Asr-ı Saadeti tarihte kalmış bir hatıra değil, hayatları şekillendirecek bir medrese olarak gören ve bu alanda çalışmalarını sürdüren Siyer Vakfı olarak Siyer Dersleri projemizin besmelesini çektik.

Kurulduğu günden bu yana özellikle Siyer alanında çalışmalar yapan Siyer Vakfımız, Muhammed Emin Yıldırım Hocamız ile birlikte uzun yıllar sürmesi planlanan Siyer Derslerimizin ilk programını Eyüp Kültür Sanat Merkezinde gerçekleştirdi.

Yoğun katılımın gözlendiği program, Eyüp Sultan Camii İmam Hatibi Hafız Erhan Mete’nin güzel kıraatleriyle Rabbimizin kelamı olan Kur’an-ı Kerim tilaveti ve ardından okunan yatsı ezanı ile başladı.

Kur’an tilavetinin ardından Siyer Vakfımızın Hicri 1440. Yılı Sahâbe Yılı olarak ilan edildiği duyurularak, Sahâbe Yılı için hazırlanmış olan tanıtım filmi gösterimi yapıldı.

Akabinde Sahâbe Yılı projelerinden bahsetmek ve selamlama konuşmalarını yapmak üzere Siyer Vakfı Başkanımız Mehmet Kaya sahneye davet edildi.

Siyer Vakfı olarak Hicri 1440 yılının “İnsanlığın Aynaları, İman ve Kardeşliğin Sadâları” serlevhası ile Sahâbe Yılı olarak belirlendiğini ilan eden Mehmet Kaya, bu kapsamda gerçekleştirilecek etkinliklere değindi: “Vakfımızın önemli projelerinden olan Suffa Meclisleri Sohbet Halkalaı müfredatı Sahâbe olarak düzenlendi. Ayrıca bu yıl 5.sini gerçekleştireceğimiz Âlemlere Rahmet Uluslararası Kısa Film Yarışması’nın teması Sahâbe’den ilham ile ‘Kardeşlik’ olarak belirlendi.”

Siyer Dersleri ile birlikte yazımına başlanan kapsamlı bir Siyer Külliyatı’nın da bu 15 senenin sonunda Siyer Yayınları’ndan çıkmış olacağının müjdesini veren Mehmet Kaya sözlerini şu dua ile noktaladı: “Rabbimizden, 15 yıl sürecek olan bu yolculuğumuzda bizleri hiçbir zaman kendi rızasından ayırmamasını niyaz ediyoruz.”

Selamlama konuşmalarının ardından Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın anlatımıyla 15 yıl boyunca 5 ana başlık altında işlenecek Siyer Dersleri için hazırlanmış olan tanıtım filminin gösterimi yapıldı.

Ardından söz, Siyer Dersleri’nin ilkini yapmak üzere Muhammed Emin Yıldırım Hocamıza tevdi edildi.

Siyer’den bahsedildiği zaman insanlık tarihinden bahsedildiğini söyleyen Hocamız, 5 ana başlıktan oluşan ve 15 yıl sürecek bu yolculuğun ilk yılında “Siret-i İnsan” dersleriyle tarihin aktörü olan insanı tanıyacağımızı ifade etti.

15 yıl boyunca işlenecek derslerin içeriklerine de kısaca değinen Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, yapılacak derslerin asıl maksadının bizleri sorumluluklarımızla buluşturmak, yanmakta olan Ümmet-i Muhammed’i fark edip ortaya bir şeyler koymak olduğuna dikkat çekti.

Ümmet-i Muhammed’in en büyük korkusunun dertleriyle yüzleşmemek olduğuna vurgu yapan Hocamız bizleri, “Korkakların evi yıkılsın!” diyen Halid b. Velid’in sesini duymaya davet ederek bu korkuyu yenemezsek ümmetin yaralarına geçici pansuman yapmaktan öteye geçemeyeceğimizi belirtti.

Siyer incelendiğinde Müslümanların yaşantısını 5 modelde inceleyebileceğimizi söyleyen Hocamız bu modelleri şu şekilde sıraladı:

1- Şirkin hâkim olduğu, Müslümanların azınlıkta olduğu Mekke Modeli
2- Hristiyanların hâkim olduğu, Müslümanların azınlıkta olduğu Habeşistan Modeli
3- Müslümanların hâkim olduğu, Müslümanların azınlıkta olduğu 1. Medine Modeli
4- Müslümanların çoğunlukta ve hâkim olduğu 2. Medine Modeli
5- Peygamberli bir toplumdan Peygambersiz topluma geçilen Halifeler Dönemi

Bugün Ümmet-i Muhammed’in bu 5 modelden hiçbirine tam anlamıyla uymadığını belirten Hocamız, “Ümmet olarak yaşadığımız bu çağ; İslam öncesinde de yaşanan dönemin bir benzeri olarak; “Modern” Cahiliye Dönemidir.” dedi.

Mekke’deki cahiliye döneminde olan zulüm, haksızlık, adam kayırma, emanete hıyanet, Allah tasavvurundan sapma, Peygamber tasavvurundan sapma, faiz, tefecilik gibi hastalıkların bu dönemde de mevcut olduğunu belirten Hocamız, Mekke cahiliyesinin 5 temel hastalığına dikkat çekerek, bu hastalıkların günümüzle nasıl aynen yaşandığını nazarlara verdi.

1- Akidesizlik

Gençlerde inanç noktasında öyle bir çözülme var ki ateizmin, deizmin ve bunu açıkça söylemeyenlerin Allah ile ve imanla problemleri var. İmanın en temel ahlaki vasfı olan güven, bizlerin hayatlarında yok. İman hakikatlerini anlamamışız. Gün geçtikçe inançlarımız zayıflıyor, zayıfladıkça da İslam ile irtibatlarımız kopuyor ve artık İslam’ın bir hayat nizamı olduğuna inanmıyoruz. İslam’ı yalnızca bir ibadet dini haline getirmiş durumdayız.

2- Ahlaksızlık

Ahlaksızlık deyince aklımıza sadece iffet, iffet deyince sadece kadın gelmesin. Ahlakı sadece bunlara indirgediğimiz için bu kadar kötü durumdayız. Yalan söylemek, torpil, rüşvet, başkasının malına el uzatmak, emanete hıyanet etmek de bir ahlaksızlıktır.

3- Adaletsizlik

Allah Resûlü (sas) emin ve güvenilir oldu. Yetiştirdiği sahâbe nesli de onun gibi güvenilirdi. Böyle oldukları için o ahlaksız çağı, saadet çağına dönüştürdüler. Allah Resûlü üzerinde “adalet” yazan binaları büyüterek değil, insanları büyüterek adaleti hâkim kıldı.

Mazlumun dini ve mensubiyetinin sorgulanmaması gerekirken, eğer bizdense adalet diyor, bizden değilse adaletten bahsetmiyoruz.

4- Aşksızlık

Muhabbetin olmadığı yerde menfaat vardır. Menfaatin olduğu yerde ise saadet olmaz. Mekke cahiliyesinde olan aşksızlık, sevgisizlik bugün de var. İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman edemezsiniz diyen Allah Resûlü (sas) bizlere çözümü de söylüyor: “Aranızda selamı yayın.” Elimizden geldiğince bunu yapacağız ki; sevgisizlikten damarı çatlayan şu modern çağa sevgi ve aşk yükleyelim.

5- Aşırılık

Bir yerde aşırılık varsa orada taassup vardır. Taassubun olduğu yerde ilim olmaz, fikir üretilmez, gelişme olmaz, değişme ve selamet olmaz. Bunlar olmazsa felaket olur. Biz dersle birlikte dert de öğreneceğiz. Siyer ile beraber bir tarafta marifet şuurunu, bir tarafta muhabbet azığını öğreneceğiz. Ashab-ı kiram hiçbir zaman daha rahat bir hayatın hayalini kurmadılar. Onların bütün hayalleri daha iyi bir ölüm içindi.

Muhammed Emin Yıldırım Hocamız dersin sonunda salonda bulunan tüm misafirlerimizi ayağa kalkarak bir söz vermeye davet etti:

“Allah’ın adı, Peygamberin kavli, Müminlerin şehadeti ile bir söz vermek istiyorum. Ya Rabbi, vereceğim bu sözü tutabilmeyi bana kolaylaştır ve beni sözlerimin altında ezilenlerden eyleme. Ya Rabbi! Bana hayat verdiğin müddetçe kelimeyi tayyibe olan “La ilahe illallah”ın gölgesi altında yürüyeceğime söz veriyorum. Ya Rabbi! Bana hayat verdiğin müddetçe, sen neyi ahlaksız görüyorsan hepsinden uzak duracağıma söz veriyorum. Ya Rabbi! Bana hayat verdiğin müddetçe adaleti hayatıma esas kılacağıma söz veriyorum. Mazlumun dinini sormadan, ırkını sormadan, mensubiyetine bakmadan adalet neyse ikame edeceğime söz veriyorum. Ya Rabbi! Bana hayat verdiğin müddetçe aşkı, muhabbeti hayatıma hâkim kılmaya söz veriyorum. Hiçbir Müslümanın kaşına, gözüne, mensubiyetine bakmadan seveceğime söz veriyorum. Ya Rabbi! Bana hayat verdiğin müddetçe aşırılığa kapı açmayacağıma söz veriyorum. Ne ifratta, ne tefritte… Vasat ümmet olmanın gereğini yerine getirerek, itidali esas kılacağıma söz veriyorum. Allah’ım! Bizi bu sözlerimizden geri koyma. Allah’ım! Bizi bu biatlerimize sadık olabilecek hayatların sahipleri kıl. Allah’ım! Bizi en son iki cihan serveri, gönüllere safa, Hazreti Muhammed Mustafa’nın (sas) sofrasında buluştur. Allah sözlerinizi, biatlarımızı kabul etsin. (Amin)”

Verilen sözlerin, edilen duaların ardından programımız nihayete erdi. Rabbimizden bu çaba ve gayretleri salih bir amel olarak kabul buyurmasını ve bizi hiçbir zaman rızasından ayırmamasını niyaz ediyoruz.

(1940)