Tevhidin ve Teslimiyetin Meyvesi Tevekkül
Nebevî Miras derslerimizin bu haftaki konusu tevekkül idi. Muhammed Emin Yıldırım Hocamız, “Tevhidin ve Teslimiyetin Meyvesi Tevekkül” serlevhası altında, imanlarımızın en önemli tezahürü olan tevekkül kavramını, Kur’an ve Hadisler çerçevesinden anlattı. Hocamız, dersin sonunda Medine’de yazdığı ‘Hasbunallah ve ni’mel vekîl’ şiirini bizlerle paylaştı.
Dersten Cümleler
Mekke ve Medine dediğimiz coğrafya bir Tevhid, Teslimiyet ve Tevekkül coğrafyasıdır.
Özellikle Mekke’de iki, Medine’de iki yer vardır ki, şöyle gür bir seda ile “Tevekkül Müslüman! Tevekkül” diye haykırır. Mekke’deki iki yer Sa’y ve Sevr Dağı, Medine’deki iki yer Uhud ve Hendek savaşlarının yapıldığı yerdir.
“İman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni iktiza eder.” (Sözler, 23. Söz)
Mü’min, Allah’a güvenendir, güvendiği için âleme güven verendir.
Halkımızın tevekkül anlayışını, ikisi menfi biri müspet olmak üzere 3 ana başlıkta toparlayabiliriz:
1. Yapması gerekenleri yapmadan işi Allah’a havale edenler
2. Yapması gerekenleri yapmasına rağmen işi Allah’a havale etmeyenler
3. Yapması gerekenleri yaptıktan sonra işi Allah’a havale edenler
Allah’a dayandım! ” diye sen çıkma yataktan…
Ma’na-yı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?
Üç kıt’ada, yer yer, kanayan izleri şahid:
Dinlenmedi bir gün o büyük nesl-i mücahid.
Âlemde ”tevekkül” demek olsaydı ”atalet”
Miras-ı diyanetle yaşar mıydı bu millet?
Çoktan kürenin meş’al-i tevhidi sönerdi;
Kur’an duramaz, Nezd-i İlahi’ye dönerdi.
(M. Akif Ersoy, Safahat, 469, 470)
O ihtişâmı elinden niçin bıraktın da,
Bugün yatıp duruyorsun ayaklar altında?
“Kadermiş!” Öyle mi? Hâşâ, bu söz değil doğru:
Belânı istedin, Allah da verdi… Doğrusu bu.
Talep nasılsa, tabîî, netîce öyle çıkar,
Meşiyyetin sana zulmetmek ihtimâli mi var?
“Çalış!” dedikçe şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de “tevekkül” sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!
(M. Akif Ersoy, Safahat, 268)
Tevekkül, doğru zamanda ve doğru zeminde, işi doğru yere havale etmektir.
Tevekkül, bir işte acziyet gösteren birinin, o işi daha iyi yapacak birine havale etmesidir.
Kur’an-ı Kerim, tevekkül edilecek otoritenin şöyle özelliklerde olması gerektiğinin altını çiziyor:
Her şeyi İşiten ve Bilen Olacak
Göklerin ve Yer’in Sahibi Olacak
Ölümsüz ve Diri Olacak
Sonsuz Galip ve Engin Merhamet Sahibi Olacak
Vekil Olacak
Noksan Sıfatlardan Münezzeh Olacak
Koruyucu Olacak
Yaratıcı Olacak
Merhamet Edici ve Cezalandırıcı Olacak
Gözetleyici Olacak
Şahit Olacak
Rızık Verici Olacak
Hüküm Koyucu/Sahibi Olacak
“Tevekkül” kelimesinin kökü ‘ve-ke-le’dir. Tevekkül fiili mastarı ve çeşitli çekimleri ile Kur’ân-ı Kerîm’de 58 ayette, 70 defa zikredilmiştir.
Tevekkül kelimesi “tefe’ul” babından bir mastardır ve Kur’ân-ı Kerîm’de çoğunlukla bu babın çekimi ve mastarı seklinde kullanılmıştır.
Tevekkül sözlükte ‘bir işi tamamen birine havale edip ısmarlamak, teslim olmak, dayanmak, güvenmek, itimat etmek, umurunu yani işlerini irâde-i ilâhiyyeye terk ve havale ile hükm-ü kadere razı olmak’ gibi anlamlara gelmektedir.
Aynı kökten gelen ‘el-Vekîl’, Allah’ın isimlerinden olup, kulların rızkına kefil olan anlamına gelir. Ama el-Vekil’in şöylede bir anlamı vardır: “Sonsuz manada güven veren, kendisine güvenene kefil olan, koruyan ve koruma konusunda mutlak manada otorite olan…”
Tevekkül nedir?
1. Tevekkül Tevhiddir. (Ahzab, 33/3)
2. Tevekkül Umuttur. (Tevbe 40)
3. Tevekkül Moraldir. (Ankebut, 59, 60)
4. Tevekkül Dermandır. (İsra, 63-65)
5. Tevekkül Şükürdür. (Yusuf, 67)
6. Tevekkül Azimdir. (Nisa, 81, 82)
7. Tevekkül Kararlılıktır. (Nahl, 99)
8. Tevekkül Güçtür. (Enfal, 2)
9. Tevekkül Sabırdır. (Nahl, 42)
10. Tevekkül Huzurdur. (Ali İmran, 159)
Tevekkül, Allah’a ait alanları başkası ile paylaşmak, yani ortak koşmak, umutsuzluk, moralsizlik, dermansızlık, şükürsüzlük, azimsizlik, kararsızlık, zayıflık, sabırsızlık ve huzursuzluk değildir…
Tevekkül ne değildir?
1. Tevekkül, tedbirsizlik değildir.
2. Tevekkül, tembellik değildir.
3. Tevekkül, sorumsuzluk değildir.
4. Tevekkül, tereddütlere kapı açmak değildir.
5. Tevekkül, sebeplere saplanmak demek değildir.
6. Tevekkül, külfetsizlik değildir.
7. Tevekkül, sadece darlıkta ve yoklukta Allah’ı hatırlamak değildir.
8. Tevekkül, pazarlık değildir.
9. Tevekkül, bahanelere sarılmak değildir.
10. Tevekkül, vazgeçmek demek değildir.
Bunların üzerinde biraz durmak gerekir ama biz bu kadarı ile iktifa edelim.
Nebevi Miras’ta Tevekkül dersleri:
1. Önce harekete geç, sonra tevekkül et.
2. Önce tedbir al, sonra tevekkül et.
3. Önce sebepleri kullan, sonra tevekkül et.
4. Önce şüpheleri kaldır, sonra tevekkül et.
5. Önce duracağın sınırı iyice belirle, sonra tevekkül et.
“Eğer siz gereği gibi Allah’a tevekkül etmiş olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursakları boş olarak çıkıp, akşam doymuş bir şekilde dönen kuşların rızıklandırıldığı gibi sizler de rızıklandırılırdınız.” (Tirmizi, Zühd, 33; İbn Mace, Zühd, 14)
“Kişi evinden çıkacağı zaman, ‘Bismillah, tevekkeltü alallah, la havle vela kuvvete illa billah.’ yani ‘Allah’ın adıyla, Allah’a tevekkül ettim. Güç ve kuvvet sadece Allah’tandır’ dediğinde ona şöyle denilir: ‘İşte şimdi sana rehberlik edilir, ihtiyaçların karşılanır ve her türlü şerden korunulursun…” (Ebû Davud, Edeb, 102, 103)
Büyük âlimlerimizden Sehl bin Abdullah et-Tüsterî şöyle der: “Tevekkül peygamberlerin hali, yaşayışıdır; çalışmak ise peygamberlerin sünnetidir, peygamberlerin hali üzere yaşayan ise sünnetini asla terk etmez.” (Kuşeyri, er-Risale, 250-251)
Hz. Enes’in anlattığına göre, Hz. Peygamber (sas) bir gün tevekkülün insana cennet kazandırttığına dair şeyler anlatınca adamın biri geldi ve dedi ki: “ Ey Allah’ın Resulü! Devemi bağlayıp da mı tevekkül edeyim, yoksa onu serbest bırakıp da mı tevekkül edeyim!” Efendimiz (sas) bu soruya şöyle cevap verdi: “Önce onu bağla, sonra Allah’a tevekkül et!” (Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyâme, 60)
İki genç sahabi, Habbe ve Sevâ anlatıyor: “Resûlullah bir şey tamir etmekte iken yanına girdik. O işte kendisine yardım ettik. Bizim bu halimize sevindi ve bizlere dedi ki: ‘Başlarınız kımıldadığı müddetçe rızık konusunda ye’se düşmeyin. Zira insanı annesi kıpkızıl, üzerinde hiçbir şey olmadığı halde doğurur, sonra aziz ve celil olan Allah onu her çeşit rızıkla rızıklandırır.’ buyurdular.” (Kütüb- i Sitte, s.595/17)
Hz. Ali (ra) söyle dedi: “Biz bir defasında Bakîu’l-Garkad mezarlığında bir cenazede bulunduk. Resûlallah (sas), yanımıza gelip oturdu, biz de etrafına oturduk. Resûlallah’ın beraberinde bir asa vardı. Resûlallah başını eğdi. Düşünceli bir halde elindeki asa ile yere vurup, toprağı düzeltmeye ve çizgiler çizmeye başladı. Sonra, “Sizden hiçbir kimse ve yaratılmış hiçbir nefis müstesna olmamak üzere muhakkak cennetteki ve cehennemdeki yerini Allah yazmıştır (takdir ve tayin etmiştir). Ve herkesin bedbaht veya bahtiyar olduğu muhakkak yazılmıştır” buyurdu. Bunun üzerine sahâbîlerden bir kimse: “Yâ Resûlallah! Öyle ise bizler ameli terk edip bu yazımız üzerinde durmayalım mı? (yani amelin faydası nedir?)” dedi. Resûlallah “Saadet ehlinden olan kimse, saadet sahibinin ameline varıp ulaşacaktır. Şekavet ehlinden olan kimse de şekavet ehlinin ameline varıp ulaşacaklardır. Öyleyse sizler amel edip çalısın. Çünkü herkes (niçin yaratıldıysa o kendisine) kolaylaştırılmıştır. Saadet ehli, saadet ehlinin ameline kolaylaştırılırlar. Şekavet ehli de, şekavet ehlinin ameline kolaylaştırılırlar.” dedi sonra Leyl Süresi’nin 5 ile 10 ayetlerini okudu: “Bundan sonra kim verir ve sakınırsa, o en güzeli de tasdik ederse, biz de onu en kolaya hazırlarız. Ama kim cimrilik eder, kendisini müstağni görür ve en güzeli yalan sayarsa, ona da en zor olanı hazırlarız.” (Müslim, Kader, 2647)
Ebû Hureyre (ra) Peygamberimizin (sas) şöyle dediğini bildirdi: “Mü’minlerin her birinde (ayrı ayrı) hayır olmakla beraber Allah’a göre kuvvetli mü’min, zayıf mü’minden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Sana fayda verecek şeyler üzerinde azim ile çalış, Allah’tan yardım iste, acze düşme. Eğer sana bir musibet ulaşırsa: Keşke ben söyle yapsaydım, bu böyle olurdu deme. Fakat Allah böyle takdir etmiş, o dilediğini yaptı de! Çünkü keşke kelimesi şeytanın amelini açar.” (Müslim, 142-143 / 8)
Kur’an’da iki tablo ve iki ayet, tevekkülü çok güzel anlatır:
Uhud’un arkasından inen Ali İmran Süresi 173. ayet
Tebûk Gazvesi’nin ardından inen Tevbe Süresi 59. ayet
HASBUNALLAH ve Nİ’MEL VEKÎL
Gün olur sınanırsan beşerin babası Âdem gibi yasaklarla
Gün olur öz kardeşin, çıkarsa Kabil gibi karşına imtihanlarla
Gün olur eşin ve çocuğun gemiye binmemek için direnirse inatlarla
Gün olur yakılan ateşler İbrahim gibi karşılamak için beklerse seni iştiyaklarla
Sen dilinden ve gönlünden düşürme bu ilahî parolayı:
Hasbunallah ve ni’mel vekîl… Hasbunallah ve ni’mel vekîl…
***
Yakup olup Yusuf’un hasreti ile yansan
Yusuf olup kuyulardan saraylara, saraylardan zindanlara varsan
Bünyamin olup suçsuz günahsız ithamlara maruz kalsan
İmtihanların, dertlerin ve musibetlerin en ağırlarına muhatap olsan
Sen dilinden ve gönlünden düşürme bu ilahî parolayı:
Hasbunallah ve ni’mel vekîl… Hasbunallah ve ni’mel vekîl…
***
Saraylar meskenin olsa Musa gibi
Düşmanların sınır tanımaz adamlar olsa Firavun gibi
Yürüyeceğin yollar sularla dolu olsa Kızıldeniz gibi
En yakınların en ağır imtihanların olsa Benî İsrail gibi
Sen dilinden ve gönlünden düşürme bu ilahî parolayı:
Hasbunallah ve ni’mel vekîl… Hasbunallah ve ni’mel vekîl…
***
Zalimlikte emsali olmayan bir eşe, eş olsan Âsiye misali
Cihana hükmedecek sultanlardan olsan Davud ve Süleyman misali
Kurbanlık koçlar gibi boğazlansan Zekeriya ve Yahya misali
İffetinle, iradenle, merhametinle sınansan Meryem ve İsa misali
Sen dilinden ve gönlünden düşürme bu ilahî parolayı:
Hasbunallah ve ni’mel vekîl… Hasbunallah ve ni’mel vekîl…
***
Güneş sağ eline, ay sol eline konulsa
Kadın, mal, mülk, para çuval çuval önüne saçılsa
Taif’in çocukları taş atmak için birbiri ile yarışsa
Doğup büyüdüğün topraklar sana tüm genişliği ile daralsa
Sen dilinden ve gönlünden düşürme bu ilahî parolayı:
Hasbunallah ve ni’mel vekîl… Hasbunallah ve ni’mel vekîl… Hasbunallah ve ni’mel vekîl…
Ni’mel Mevla ve ni’me’n nasîr…
Ğufrâneke Rabbena ve ileykel-mesîr…
(3159)