Toplumu Yıkan Bir Virüs Rüşvet | Muhammed Emin Yıldırım
Muhammed Emin Yıldırım Hocamızın Ahlâk Medresesi kapsamında yapmış olduğu Nebevî Ahlâk programlarının “Toplumu Yıkan Bir Virüs Rüşvet” başlıklı bölümü.
Ders Notları
Ahlâk Medrese’mizin son dersine böylece kavuşmuş olduk…
Bu son dersimizin konusu Rüşvet olacak… Emanet dedik, Ehliyet ve Liyakat dedik, en son Adalet dedik, şimdi de “Toplumu Yıkan Bir Virüs Rüşvet” diyeceğiz…
Rüşvet, Arapça bir kelimedir. Sözlükte başka anlamları yanında “haksız bir menfaat sağlamak için verilen ödül, ücret veya ödenen bedel” manasındaki reşv kökünden türemiştir.
Rüşvet (reşvet, rişvet) kelimesi fıkıhta yetkiyi, görevi veya nüfuzu kötüye kullanarak sağlanan gayri meşrû menfaati ifade eder.
Rüşvet verene râşî, alana mürteşî, bir üçüncü sınıf daha var, aracılık yapan, aracılık yapana da râiş denilir. Ve üçü de lanetlenir.
Kur’ân-ı Kerîm’de rüşvet, lafız olarak geçmez. Ancak birkaç ayette rüşvete değinilir. Mesela Bakara 188’de mana olarak kullanılır. Nisa 29’da, “karşılıklı rızaya dayanan ticaret dışında malların batıl/haksız sebeplerle elde edilmesinin yasaklanması” dile getirilerek rüşvet hatırlatılır. Maide 42’de de, yine rüşvete vurgu yapılır. Orada haram yemek anlamında Suht (سُّحْتِۜ ) şeklinde geçer.
Münasebatü’l-Kur’ân yada Tenasübü’l-Kur’ân ilimleri temelde üç mesele ile ilgilenir:
- Ayet içi kelimelerin birbirleri ile olan münasebeti ile
- Ayetlerin birbirleri ile münasebeti ile
- Sürelerin birbirleri ile münasebeti ile
“Ey iman edenler! Oruç sizden önce gelip geçmiş ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.” (Bakara, 183)
Arkasından gelen 184 ve 185. ayetlerde orucun fıkhı diyebileceğimiz meselelere değinilir: Hastalıkta oruç, yolculukta oruç, tutamayanların orucu, fidye meselesi ve diğer hususlar nazarlara verilir. Ramazan’ı Ramazan yapan en büyük değerin Kur’ân olduğu hakikatine vurgu yapılır, sonra yine orucun fıkhına ait bazı noktalara dikkat çekilir.
186. ayete gelince, bunca şeyin üzerine Cenab-ı Hakk, kendisinin kullarına çok yakın olduğu hakikatini hatırlatır, duanın önemine dikkat çeker ve çok önemli bir bilgiyi adeta zihinler nakşeder.
187. ayete gelince konu yine oruçtur. Kadınlarla münasebet nasıl olacak oruç gecelerinde, imsak ne zaman başlar, iftar vakti nasıldır, itikâfın hükmü nelerdir ve daha nice meselelere değinir. 187. ayetin son cümlesi nasıldır?
“Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Sakın bu sınırlara yaklaşmayın. İşte böylece Allah âyetlerini insanlara açıklar. Umulur ki korunurlar.”
Bu cümlenin arkasından gelen ayet, Bakara 188. ayettir ve bu ayet, rüşvet ayeti diye bilinen önemli bir ayettir. Hemen 189. ayet ise ayın halleri ile alakalıdır, onun arkasından gelen ayette kıtal yani savaş ayetidir.
Öncesinde oruç, arkasında ayın halleri olan bir pasajda rüşvet ile alakalı bir ayetin ne işi var? İşte bu soruya biz Münasebetü’l-Kur’ân bağlamında baktığımızda alacağımız cevaplar şunlardır:
- Oruç, bedenin ve ruhun takvaya erişmesi, rüşvete hayır diyebilmekte bu takvanın hayata bir yansımasıdır.
- Oruç, imsakla başlayıp iftar vakti ile biten bir ibadet, rüşvete hayır diyebilmek ise orucu hayata yaymak, yani hayatı ramazanlaştırabilmektir.
- Oruç, Allah’ın sınırlarına riayet ederek yerine getirilebilecek bir mükellefiyet, rüşvete hayır diyebilmek ise, yine o sınırlara riayet etmenin bir neticesidir.
189. ayeti de dikkate alırsak, oradan da şu mesajları çıkarırız:
- Allah (cc) kâinattaki her şeye bir ölçü koymuştur; mala ve emeğe koyulan ölçüde, haksız yere yenilmemesidir.
- İyiliğin, güzelliğin, hakkaniyetin ölçüsünü insanlar değil, Allah koyar; öyleyse kullara düşen bu ölçülere riayet etmeleridir.
- Mutlak manada felah/kurtuluş, Allah’ın koyduğu ölçülere riayet ederek yaşamaktır, ölçülü yaşamak takva, takvalı yaşamak ise felaha ermektir.
وَلاَ تَأْكُلُواْ أَمْوَالَكُم بَيْنَكُم بِالْبَاطِلِ وَتُدْلُواْ بِهَا إِلَى الْحُكَّامِ لِتَأْكُلُواْ فَرِيقًا مِّنْ أَمْوَالِ النَّاسِ بِالإِثْمِ وَأَنتُمْ تَعْلَمُونَ
“Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hâkimlere/idarecilere vermeyin.” (Bakara, 188)
Kısmetinize haram karışıp karışmadığı nasıl anlaşılır?
Eğer kova sizin, ip sizin değilse, başkasının ipini kullanarak su çektiyseniz kısmetinize haram bulaştırdınız.
Eğer o kuyu sizin değilse, sizin olmayan bir kuyudan su çekerek kısmetinize haram bulaştırdınız.
Eğer o kuyudan çekeceğiniz su miktarının fazlasını çektiyseniz, kısmetinize haram bulaştırdınız.
Eğer o kuyudan başkaları da su çekecekken siz vakti israf ettiniz oyalandınız böylece başkalarının hakkına girdiniz işte siz kısmetinize haram bulaştırdınız.
Hadislerde ise bazen rüşvet, bazen suht, bazen haram yollarla elde edilen kazanç şeklinde sıklıkla vurgulanır ve o günün insanlarının şahsında bu kötü iş kınanır, uyarılır; dünya ve ahirette bu işi yapanların nasıl cezalara çarpıtılacağı nazarlara verilir.
Allah Resülü (sas) sağlıklı bir İslâm Toplumu tesis etmeye çalışırken adalet meselesinin bir alt başlığı olarak bu konuda çok ciddi bir hassasiyetle hareket eder. Bundan dolayı dedik ki; Eğer Adalet varsa; Rahmet, Kuvvet, Hakkaniyet, Ehliyet ve Liyakat vardır.
Eğer bir toplumda rüşvet varsa, orada hakkaniyet yoktur, ehliyete hürmet yoktur, liyakate hassasiyet yoktur, adaletin tesisi mümkün değildir.
Çünkü rüşvetin olduğu yerde haksız kazanç vardır, adam kayırma vardır, torpil vardır, yolsuzluk vardır, hırsızlık vardır; bunların olduğu yerde, asla hakkaniyet, ehliyet, liyakat, dolayısı ile adalet olmaz.
Rüşvet ne demektir? Zararları nelerdir?
- Rüşvet, maddi veya manevi olarak haksız bir kazanç sağlamak amacıyla, yetki ve makam sahibi bir insana teklif edilen bir menfaattir.
- Rüşvet, kesinlikle haram olan, cezası dünyada rezillik, ahirette ateş olan ve Allah’ın lanetini celbeden çok kötü bir günahtır.
- Rüşvet, Allah ve Resûlü’nün müminleri en çok sakındırdığı cürümlerden biri olan kul hakkının ihlalidir.
- Rüşvet, verilen görevin kötüye kullanılması, emanete ihanet edilmesi, fısk ve nifakın toplumda yayılmasının en önemli sebebidir.
- Rüşvet, adalet terazisinin bozulması, haklının haksız, haksızın haklı duruma gelmesi ve insanların yozlaşmasının en etkili vesilesidir.
Ebû Hüreyre şöyle demiştir: “Resûlullah (sas) mahkemede görüşülecek bir konu/dava için rüşvet verene de alana da lanet etmiştir.” (Tirmizi, Ahkâm, 9)
Abdullah b. Amr’ın naklettiğine göre, Resûlullah (sas) şöyle buyurmuştur: ”Allah’ın laneti, rüşvet verenin ve rüşvet alanın üzerinedir.” (İbn Mace, Ahkâm, 2)
Adiyy b. Amire el-Kindi naklediyor: Efendimiz (sas) bir gün bizlere şöyle hitap etti:
“Ey insanlar! Sizden kimi, bir iş için tayin ettiğimizde, o bizden bir iğneyi veya iğneden daha değersiz bir şeyi gizleyecek olsa bu bir gulûldür (kamu malına hıyanettir). Kıyamet günü onunla gelecek (ve onunla rüsva olacak).”
Bu sözü işiten Ensâr’dan siyah bir adam (memuriyetin ağır sorumluluğundan korkarak) ayağa kalkıp: ‘Ey Allah’ın Resûlü bana verdiğin memuriyeti geri al’ dedi. Hz. Peygamber (sas): “Bu da ne demek?” diye sordu. Adam: ‘Senin şöyle şöyle söylediğini işittim’ deyince, Hz. Peygamber (sas) konunun önemini vurgulayarak şu cevabı verdi: “Ben aynı şeyleri şimdi bir kere daha tekrar ediyorum: Sizden kimi bir göreve tayin edersek, az çok ne elde etti ise getirsin. Ondan kendisine tarafımızdan verileni alsın, men edilenden kaçınsın.” (Müslim,Kitabü’l-İmare, 7)
“Kim insanlar arasında hâkimlik yapmak üzere görevlendirilirse bıçaksız boğazlanmış gibidir.” (Tirmizî, “Ahkâm”, 15; Ebû Dâvûd, “Akdiye”, 1; İbn Mâce, “Ahkâm”, 1; Müsned, II, 230, 365)
Hayber Yahudileri: “Gökler ve yer bu adaletle ayakta durmaktadır” demişlerdir.
Abdullah b. Revâha (ra): “Ey Allah’ın düşmanları! Bana haram mı yedirmek istiyorsunuz? Rüşvet mi teklif ediyorsunuz? Siz bana göre Allah’ın en çok buğz ettiği mahlûklarsınız. Allah’a yemin ederim ki benim için insanlar arasında bana en sevimli olan kişinin (Hz. Peygamber) yanından geldim. Buna karşılık sizin topluluğunuzdan ise maymun ve domuzlardan daha fazla nefret ediyorum. Fakat ne size karşı olan nefretim ve ne de Resûlullah’a olan sevgim beni hiçbir zaman adaletsizliğe sürükleyemeyecektir.”
Rüşvet meselesinde şeytan insanı en fazla iki yerden vurur. Bunlardan bir tanesi, “Rüşvet, değil hediyedir.” diyerek, dedirterek; diğeri ise “Ben istemedim, onlar verdi! Ben talep etmedim, onların gönüllerinden koptu!” diyerek…
“Babasının veya anasının evinde otursaydı, bu adama o hediyeler verilir miydi, yoksa verilmez miydi bir baksın! Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki herhangi bir kişi, zekât malından haksız bir şey alırsa, kıyamet gününde aldığı o malı boynunda yüklenerek getirir. Çaldığı bir deve ise inleyip bağırarak, eğer sığır ise böğürerek, koyun ise meleyerek getirilir.” Sonra ellerini kaldırdı Allah’ın Resûlü… Ve uyarısının ne denli önemli olduğunu hissettirircesine üç defa, “Ya Rabbi! Emirlerini tebliğ ettim mi?” dedi. (Buhari, Hibe, 17; Müslim, İmare, 26)
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: ‘Bir gün Resûlullah (sas) aramızda ayağa kalkarak gulûlü andı. (Ganimet malına hıyanet etmek) Onun (din nazarındaki ehemmiyetini) büyüttü. Onun hâsıl edeceği, sebep olacağı neticeleri de büyüttü, sonra şöyle buyurdu:
‘Sakın sizden birinizi Kıyamet günü, boynunda böğürmesi olan bir deve olduğu halde gelerek: ‘Yâ Resûlallah beni kurtar!’ derken, kendimi de: ‘Senin için bir şeye mâlik değilim; ben sana teblîğ ettim.’ diye cevap verirken bulmayayım!
Sakın sizden birinizi Kıyamet günü boynunda kişneyişi olan bir at olduğu halde gelerek: ‘Yâ Resûlallah beni kurtar!’ derken, kendimi de ‘senin için hiçbir şeye mâlik değilim, ben sana teblîğ ettim.’ derken bulmayayım!
Sakın sizden birinizi boynunda meleyişi olan bir koyun olduğu halde gelerek: ‘Yâ Resûlallah beni kurtar!’ derken, kendimi de ‘senin için bir şeye mâlik değilim, ben sana teblîğ ettim.’ diye cevap verirken, bulmayayım!
Sakın sizden birinizi Kıyamet günü boynunda çığlığı olan bir kimse olduğu halde gelerek ‘Yâ Resûlallah! Beni kurtar’ derken, kendimi de: ‘Senin için hiçbir şeye mâlik değilim, ben sana teblîğ ettim!’ diye cevap verirken bulmayayım.
Sakın sizden birisi boynunda dalgalanan elbiseler olduğu halde gelerek: ‘Ya Resûlallah beni kurtar.’ derken, kendimi de: ‘Senin için hiç bir şeye mâlik değilim, ben sana teblîğ ettim’ diye cevap verirken bulmayayım.
Sakın sizden birinizi Kıyâmet günü boynunda altın, gümüş olduğu halde gelerek: ‘Yâ Resûlallah beni kurtar!’ derken kendimi de: ‘Senin için hiçbir şeye mâlik değilim, ben sana teblîğ ettim’ diye cevap verirken bulmayayım!” (Müslim, Kitabü’l-İmare, 6)
“Kim bir kardeşi için aracı olur, kardeşi bunun karşılığında kendisine bir hediye sunar, o da bunu kabul ederse, faiz kapılarından büyük bir kapıyı aralamış olur.” (Ebû Davud, Büyü’, 82)
Mesruk b. Ecda naklediyor: “Emirin/yöneticinin hediye alması haramdır. Hâkimin rüşvet alması küfürdür.” (Nesai, Eşribe, 43)
“Umeraya (yöneticilere) verilen hediyeler hırsızlıktır ve imama (Devlet başkanına) verilen hediye ise ğulüldür (devlet malını yağmalamadır).” (Taberani, Mucemü’l-Evsat, c. 5, s. 155; Kutub-i Sitte, 16, 240)
Ömer b. Abdülaziz (ra): “Hediye Hz. Peygamber döneminde hediye idi. Bu gün ise hediyeler rüşvete dönüşmüştür.”(Husâmüşşehîd, s. 87.)
İmam Serahsi’de şöyle bir hakikate dikkat çeker: “Hediye kapıdan girince görev bilinci/ sorumluluğu/hassasiyeti (emânet) pencereden çıkar!” (Serahsî, el-Mebsût, XVI, 82.)
Alınması Gereken 5 mesaj:
Verilecek bir hesabın olduğunu unutma ki küçük hesapların kurbanı olmayasın.
Sahip değil şahit olduğunu unutma ki menfi yerlere savrulup, emanete ihanet edenlerden sayılmayasın.
Helal dairenin keyfe kâfi olduğunu unutma ki saadeti başka kapılarda aramayasın.
Vardığın mevkie aldanıp geldiğin yeri unutma ki Şeytan’ın ve yandaşlarının telkinlerine kanmayasın.
Yola çıktığın dostlarını unutma ki bu dünyanın en kıymetli hazinesi olan sadık dostlardan mahrum kalmayasın.
Son bir hadis…
“Sizden biri, mal ve yaradılışça kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin! Böyle yapmak, Allah’ın, üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için gereklidir.” (Buhârî, Rikâk, 30; Müslim, Zühd, 8; Tirmizî, Kıyâmet, 59)
Gelecek sene Tarih Yılı…
Medresemiz ise Tarih Medresesi…
(263)